Kaleiçi Antalya’nın sosyal hayatından silineli çok oldu. Ekonomik işleyişten bahsetmiyorum bile. Birkaç on yıldır deniz güneş ve kum satarak sıcak para getiren kıyı kasabaları evin erkek evladı misali baş tacı.
Uzun bir süre, evin özürlü evladının komşulardan saklanması gibi, Kaleiçi de kentin belleğinin derinlerinde kaderine terk edildi.
Bir coğrafi takas mümkün olabilse idi, New York’un, Tokyo’nun, Berlin’in, Londra’nın uğruna finans caddelerini aktifleri ile birlikte feda edebileceği bir tarih hazinesi, ne zaman biteceği belirsiz derin uykuya yattı.
Birkaç on yıl, hep birlikte, çaptan düşen sanatçı kadınlar gibi teninin buruşmasını, damarlarının mavi mavi belirginleşmesini, suratında temizlenmesi unutulmuş yalap şap makyajın yüzünü hortlağa çevirmesini seyrettik.
Zaman geldi ve şimdi Kent ve İnsan, bu acı veren seyirin ortak vicdanlarda başlattığı kanamanın şiddetinden rahatsız oldu, akıllar başlara toplandı, tarihin kafes arkalarında günahlar itiraf edilerek bu yükten arınma süreci başladı.
Evin güneşsiz ve havasız bodrumuna kilitlenen evladın üvey değil, öz be öz aynı kandan olduğu anımsandı.
Şimdilik güneşe çıkmasına yetecek düzenlemeler var. Yemeği, suyu veriliyor. Güneş ananın sevecen ışınlarını emen cilt canlanmaya, pırıldamaya başladı.
Gözlerin güzelliği hissediliyor. Meğer Kaleiçi nasıl da can yakıcı bir afetmiş…
Şimdi, Antalya güzel kızını koluna gururla takarak Dünyanın en iddialı kentlerinin karşısına hiç ezilip bükülmeden çıkabilir.
Kaleiçi, Dünyanın bütün sokaklarında, caddelerinde akranlarının arasında birer ebeveyne sahip olmanın dayanılmaz cakasını atarak hoplayıp zıplayabilir. Peşine Dünyanın bütün çapkınlarını takarak, hemcinslerini çatlatmaya başlayabilir.
Daha yolun başındayız…
Antalya mutlaka bir yol haritasına sahiptir. Nüfusa kaydettirme işlemini daha sıcak ve sevecen sahiplenme adımları takip edecektir.
Gelelim edebi yaklaşımlardan, Kaleiçi’nin bir Kent zenginliği olarak nasıl değerlendirileceği sorunsalına…
Ben, nüfus kaydında önem arz eden önemli bir tanımlamayı merak ediyorum. Kaleiçi’ne verilecek nüfus kağıdında nasıl bir kimlik tanımlanacaktır?
Aslında tanımlanacak kimlik için iki seçenek var.
Kaleiçi, gürültülü bir gece hayatının içinde, sadece bar, pub, diskotek, türkü evi müdavimlerinin mekanı olarak mı kalacaktır?
Dünyadaki “Eski Kent” miraslarının en değerlilerinden birisi olarak evrensel bir işleve mi kavuşturulacaktır?
Gündüzleri sahillerinde yetmiş iki milletten yaşam yorgunlarının eşsiz Akdeniz meltemi ile ruhlarını yıkadıkları bir doğal terapi merkezi mi istiyoruz?
Geceleri butik otellere bin bir umut ile rezervasyon yaptıran zengin konuklarımızın, ertesi sabah kendilerini uykusuz gözlerle ve can havli ile surların dışına attığı bir gürültü odağı mı?
Kaleiçi, kalenin içinde, naralara, cıstak cıstaklara prangalı bir mahkum mu kalacak? Surların ardını yaşamak, tatmak için kruvaziyerlerle, tarifeli uçaklarla gelecek tarih tutkunlarının cenneti mi?
Antalya’nın, Kent dışında müzik sınırlaması olmadan eğlencenin tavana vuracağı uçsuz bucaksız boş arazileri var. Eğlence mekanları sosyal hayatın sübabıdır, olmazsa olmazıdır.
Yerel Yönetim bu ikilemde tercihini Sessiz Kaleiçi’nden yana kullanırsa, mekan sahiplerini mağdur etmeyecek bir ortak payda geliştirmelidir. Eğlence alanları olarak cazibe merkezlerine dönüştürülecek atıl araziler hem istihdam yaratır, hem de Kenti eğlencesiz, can sıkıcı bir yere dönüşme riskinden uzak tutar.
Başka Kaleiçi yok.
Antalya Kaleiçi’nin nüfus kaydına en doğru tanımlamayı yazdırmalı. Ama bu tanımlama evrensel bir etki yaratabilmeli.