YORUMLAR-YANKILAR..

SURİYE’DEKİ GELİŞMELER NE ANLAMA GELİYOR?

Mart ayının başında Suriye’de eş-Şara Hükûmetiyle Nusayriler (Aleviler) ve Kürtler arasında art arda ülkedeki siyasi ve toplumsal dengeleri etkileyecek nitelikte önemli gelişmeler yaşandı. Ahmet eş-Şara’nın pozisyonu güçlendi. Lideri olduğu HTŞ,  Esad iktidarını herkesi şaşırtacak derecede kısa sürede devirmiş olsa da homojen bir örgüt değil; selefilik anlayışları ve yorumları birbirinden farklı gruplardan oluşuyor. Özellikle Orta Asya ve Kafkasya’dan gelen cihatçılar “gri tonları” bile kabullenmiyorlar; kendilerinden farklı düşünenleri “ötekiler” olarak algılayıp tekfir edebiliyorlar. Hatta eş-Şara’yı “davaya ihanet etti” diyerek suçluyorlar, Fakat Şara iktidara geldiği ilk günden beri bu grupların etkisinde kalmadan çöken devlet düzenini ayağa kaldırmaya, bölünmeyi engellemeye, Şam yönetimini ülkenin genelinde kabul edilir hale getirmeye çalışıyor.

Büyük iç ve dış sorunlara, her an kırılabilecek nitelikteki dini, mezhebi, etnik fay hatlarının mevcudiyetine rağmen dört aydır ayakta kalmayı başardı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan eş-Şara Hükûmetini özellikle muhtemel provokasyonlara karşı sürekli uyarıyor. Nitekim bunun ciddi bir örneği Mart ayı başında yaşandı. Esad döneminde elli yıl boyunca devlet mekanizmalarını elinde bulunduran Nusayrilerin çoğu darbenin ardından kaleleri olarak tanımlanan Lazkiye ve Tartus’a göçtüler. Aslında Şara Hükûmeti Esad dönemindeki katliamların sorumluları ve Şebbiha militanlarının dışında herkesi kapsayan bir af yasası çıkararak Alevileri rahatlatmak istemişti. Fakat dış provokasyonların da etkisiyle bu iki kent ve varoşlarında gerginlik sürüyordu. Eski askerler ve Şebbiha militanları Suriye’nin Kurtuluşu İçin Alevi Savunma Konseyi kurulduğunu ilan ederek Şam yönetimine savaş açtılar. İsyancı silahlı gruplarla hükûmet güçleri arasında 6 Mart’ta başlayan çatışmalar 9 Mart’a kadar sürdü. Eş-Şara derhal soruşturma açılacağını, sivillere yönelik katliam ve saldırıların faillerinin yakalanıp cezalandırılacağını, herkesin hakkının korunacağını belirten bir açıklama yaptı; bunun da etkisiyle ortam sakinleşti.

Aynı gün SDG/YPG’nin başındaki Mazlum Abdi ABD askeri helikopteriyle Şam’a gelerek eş-Şara ile masaya oturdu. Önceden tarafların görüşerek mutabakata vardıkları 8 maddelik anlaşmayı imzaladı. Fakat bazı önemli hükümlerin de olduğu bu anlaşma kesin bir yol haritası anlamına gelmiyor. Bir yıl içerisinde detayların belirlenip hayata geçirileceği yazılmış olsa da uygulamada tarafların kendilerine göre yorumlayacağı birçok belirsizlikler var. YPG silah bırakacak mı? Elli binden fazla olduğu öne sürülen silahlı gücünü hiyerarşik yapısını korumaksızın Suriye ordusuna “entegre” edecek mi?

PYD Başkanı Salih Müslim anlaşmanın PYD/ YPG’nin hedefindeki “Rojava devrimini pekiştirdiğini” söyleyerek  “biz bu kadar savaşıp mücadele ettikten sonra artık her şeye ortak oluyoruz. Bu devletin her şeyine yönetimine, anayasasına, ekonomisine, yaşayışına ortak oluyoruz” diyor. Washington da muhtemelen aynı görüşte olduğundan Mazlum Abdi’ye Şam ile anlaşın talimatını verdi ve helikopterle başkente getirdi.

Zor bir dönemde bulunan Ahmed eş-Şara, sahildeki ayaklanma girişimini bastırırken Dürzilerle de anlaştı; Kürtlerle kapsamı ve uygulanma tarzında belirsizlikler olan bir anlaşma imzaladı. Ama en kritik sorunlar çözümlenmiş değil;  örgüt kendini resmen feshedip devlet yapısına entegre olacak mı? Bir yandan devlete ortak olurken diğer yandan Rojova dedikleri alanda Kuzey Irak’takine benzer özerk bir yapı mı olacak? Bu ve benzeri sorular cevapsız kaldıkça Suriye özgür, bağımsız, hukuka bağlı bir devlet haline gelemez. Halının altına itilerek örtülmek istenilen etnik ve mezhebi sorunlar çok geçmeden patlar ve her şey dört ay öncesini bile aratacak hale geliverir.

Türkiye Şam yönetimiyle yoğun ilişkilerini sürdürürken on yıl önce tarihi mekânından alınıp hududumuza getirilen Süleyman Şah Türbesi konusunu da mutlaka gündeme getirmelidir. Çünkü eski yeri uluslararası anlaşmaya göre Türkiye toprağı kabul edilen bir alandı. Küçük de olsa resmen kendi toprağımızdı. IŞID tehdidinden ürkerek telaşla hudut yakınına taşınması stratejik bir hataydı. IŞID’in gözümüzde büyüttüğümüz kadar önemli bir güç olmadığını bir yıl sonra yaptığımız operasyonda gördük; Bordo berelilerimizin, Özel Kuvvetlerimizin karşısında direnemeyip kaçtılar. Bir yıl önce toprağımızı koruyoruz diyerek üzerlerine gitseydik her bakımdan haklı olurduk, hem de IŞID terör örgütü karşısında en etkili gücün Türkiye olduğunu gösterir, Amerika’nın PYD/YPD’yi sürekli öne çıkarmasını engellerdik.

On yıl sonra da olsa çapı ne kadar olursa olsun uluslararası hukuka göre hakkımız olan bir alanı alıp, türbeyi asli yerine taşımalıyız. Yarınının belirsiz olduğu bir bölgede bu hukuki imkân bize ileride çok yararlı bir dayanak olabilir. Kıbrıs’ta Londra-Zürih anlaşmasının rolünü unutmayalım.

Yayın Tarihi
16.03.2025
Bu makale 160 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!