Devlete meydan okuyorlar

Bu yazı Pazar sabahı yazılırken İstanbul Kazlıçeşme’de, Taksim meydanlarında ve yurdun Batısında, Güneydoğusunda BDP’nin ilan ettiği “eylemlerden” henüz haber çıkmamıştı. İnşallah korkularım yersizdir ve bu yıl hepimizin bayramı olan Nevruz olaysız kansız kutlanır, gene Kürtçülerin, PKK’nın “nevrozuna”, yani sinir spazmına dönüşmez!
***
Fakat PKK’nın TBMM ayağı, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş meydan okudu: Diyarbakır Valiliğinin gösterileri yasallaştırması ve kutlamaları ileri bir tarihe ertelemesi üzerine küstahça Devlet’e meydan okudu: "Valilik ve Emniyet suç işliyorsa, bizim tavsiyemiz suç işlemeye devam etmemeleri yönündedir. Emniyet müdürlüklerinin, karakolların içinden çıkmasınlar, gerginlik çıkmasın. Gerginlik yaratan kendileridir. Halk kendi nevruzunu kutlayacaktır. AKP'nin yasağına karşı daha önce planlanmış 127 merkezin hiç birinde Nevruz planlama ve kutlamamızı iptal etmediğimizi halkımıza duyuruyoruz. İstanbul ve Diyarbakır dahil olmak üzere ayın 21'ine kadar planlanmış ne kadar etkinliğimiz varsa, tamamı yer ve saat değişmeden aynı şekilde hayata geçirilecek" dedi. AKP'nin yasağı dediği, Valiliğin, yani Devletin yasası, yani buyruğu!
***
Polisler karakollardan çıkarsa ne olacak? En azından “arbede”, daha vahimi istedikleri “iç savaş”!
EMASYA protokolleri de artık yok, asker de Valilik de istese de kışlasından çıkamayacak! Ve meydan şehir eşkıyalarına kalacak… "Biz uyarmıştık" diyecekler. Hem suçlu, hem güçlü! Ama asıl kabahat, devleti temsil eden bugünkü iktidarın eşkiyayı hâlâ mecliste tutanların! Ve PKK ile, APO ve Karayılan'la iş birliği yapmak için tertipler yapanların, müzakere edenlerin… Eşkıya’ya ip verirlerse işte böyle olur!
***
Bu Demirtaş, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’e “Kemalist Diktatörlük” diyen ve katliamın bu devletin tabiatı gereği olduğunu söyleyen adamdır! Ve küstahlığında daha da ileri gidiyor. Diyor ki; "Böylesine kritik bir dönemde onurlu geleceğine, kendi özgür geleceğine sahip çıkma adına meydanları doldurma vaktidir. Nevruz bunun en büyük fırsatıdır. Bu baskı ve faşizmi, bu onursuzluk dayatmasını kabul etmediğimizi göstermek için meydanları, alanları doldurma dışında bir seçeneğimiz yoktur. Bütün Ortadoğu halklarını, Kuzey Afrika'nın geleceği belirlenirken, Türkiye'de yaşayan Kürt halkı bu dönemde sessiz kalırsa 100 yıl daha köle gibi yaşayacaktır. Bütün hesap budur. Çocuklarımız, torunlarımız bizim çektiğimiz acıları çeksinler istemiyorsak, bu gidişatı durdurmak zorundayız. Bizler bir halkın kendi kaderini kendi elleriyle belirleme hakkını asla başkasına teslim etmeyeceğiz. Herkes bütün baskılara karşı onurlu bir duruş ve direnişi sergileme gibi tarihi bir sorumlulukla karşı karşıyadır. Bizler bu tarihi sorumluluk için tüm seçilmişler olarak halkımızın emrinde olacağız. Halkımızın bize gösterdiği yol bizim için talimattır."
Aysel Tuğluk ve diğerleri tarafından söylenen bu sözler “meydan okuma-ültimatomdan” da öte, Türkiye Cumhuriyeti’ne savaş ilanıdır. Vatana açık ihanettir. Buradan savcılara suç duyurusunda bulunuyorum. Eğer korktukları bugün olmazsa muhakkak ilerde olacaktır. Devlet ve devleti temsil edenler bu adamla hadlerimi bildirmelidir. TC ‘Büyük Kürdistan’la karşı karşıyadır!
***
Ancak bu adamlara kızarken CHP Manisa Milletvekili Sayın İsa Göl duyurdu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bir toplantıda şöyle konuşmuş: “AKP iktidarına karşı mücadele ederken ben bazen kendimi 1940’lar CHP iktidarına karşı mücadele ediyormuş gibi hissediyorum. Çünkü AKP iktidarı aynen 1940’lar CHP iktidarının ortamını, koşul1larını yarattı. Bu sözleri eğer hakikaten Kılıçdaroğlu söylemişse AKP’ye ne hacet; Kılıçdaroğlu açıkça, AKP iktidarının şu an yapmış olduğu diktatörce eylemleri meşrulaştırmış. Yani bu Kemal de Mustafa Kemal’e karşı!