Dedikoduculuk-gazetecilik

Dedikodu, dedikoduculuk, gazeteciliğin tabiatında vardır. “Söylendiğine göre, duyulduğuna göre” sözleriyle başlar bazı haberler, hem yazılı hem de görüntülü medyada. Benim 67 yıllık gazetecilik hayatımda mesleğimiz, teknik ve içerik bakımından çok değişti. Mesleğe, rahmetli Cihat Baban’ın “iyi aile çocukları gazeteci olmaz” uyarı ve engeline rağmen, yöneticisi olduğu Tasviri Efkar gazetesinin alt katındaki rotatif baskı makinesi çalışınca zangır zangır titreyen, ahşaptan bozma binasının kapısından girmiştim.
İlk görevim polis muhabirliği, ilk işim bir cinayet olayını yazmaktı. Hayatımda ilk ölüyü Sirkeci’de bir otel odasında görmüştüm. Muhabirler ihtisaslarına göre ayrılırlardı. Adliye, ekonomi ve polis muhabiri gibi. Benim ihtisasım, polis muhabirliğinden sonra “Beyoğlu muhabirliği” oldu. Benim bu sahada en büyük “atlatmam” Agatha Christie ile Pera Palas’taki odasında söyleşim olmuştu.
***
Tasviri Efkar’da gazetenin sahibi ve Türk gazeteciliğinin büyük simalarından Velid Ebüzziya Beyefendi’yi tanımak şerefine eriştim. Velid Bey, babamın üyesi olduğu İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmıştı ama bana sahip çıktı ve babama eski bir fotoğrafla birlikte saygı ve sevgilerini gönderdi. Tasvir’in eski konağından Babıali’nin diğer köşesindeki bir başka eski konaktaki Vatan gazetesine “transfer” oldum. Gazetenin başyazarı sınıf arkadaşım Tunç Yalman’ın babası Ahmet Emin Yalman idi. O da bir süre evvel İstiklal Mahkemesi’nde babamın karşısına çıkmıştı. Bu konak, Tasvir’in konağından biraz daha halliceydi. Rotatif ek binada, yazı işleri ve haber bölümü ortadaki büyük salondaydı.
Benim gönlüm başından beri muhabirlik değil yazı işleri gece sekreterliğindeydi. Bir süre sonra muradıma nail oldum ve geceleri çalışmaya başladım. Gazetenin yazı işleri müdürü önce “Con” Kemal Onan’dı. Sonra yerini Melih Yener aldı. Bir aralık Genel Yayın Müdürü de Ulus gazetesinden transfer Mümtaz Faik Fenik oldu. O sıradaki kadroda; Selami Akpınar, Sadun Tanju gibi isimler vardı. Ve sevgili Rıfat Ekinci...
Geceleri rahmetli eski Galatasaraylı Sadun Galip’in yardımcısıydım. Görevim, ajans bültenlerini -o zamanlarda faks, teleks olmadığı için teksir yazılı bültenler halinde gelirdi- taramaktı. Önemli olanları pirinç cetvelle kesip, önemine göre tasnif ettikten sonra Sadun Bey’e takdim etmekti. Gündüzleri gümrükte memur, gece gazeteye gelen Hakkı’mız vardı. Gelir gelmez telefon kulaklığını takar, kollarına da siyah kolluğu geçirir, radyo haberleri ve muhaverelerden gelen haberi süratle eski Türkçe alırdı. (Ondan önce bu işi rahmetli Aziz Nesin yapardı.)
***
Yazılar düzenlendikten sonra aşağıya Linotiplerde dizilmeye gönderilir ve tecrübeli operatörler Nihat ve Ahmet bu yazıları sürat ve maharetle kurşun satırlara dökerlerdi. Kurşun zehirlenmesine karşın bardak bardak süt içerlerdi. Tesadüf bu ya; şimdi gazetedeki redaktörüm Esat Atalay’ın kayınpederi olan rahmetli Fuat Say da Ahmet ve Nihat’ın çömezi idi. Sonra Babıali’nin sevilen, hatırı sayılır, tecrübeli bir matbaa sahibi oldu. Sadun ağabey birinci ve devam sayfalarının planlarını çizer, ajanstan gelen veya Foto Cemal’in fotoğrafları, karikatürlerinden seçilenlerin klişelerini yapılmak üzere Klişeci Agop’a göndertirdi. Sonra hep beraber mürettiphaneye sayfa başına çıkılırdı. Başmürettip Haydar ve yardımcısı Bolulu, usta elleriyle büyük puntolu başlıkları el kumpasında diziyor ve “plana” göre Linotipten gelen satırlarla ve klişelerle birlikte, çinko masa üzerindeki sayfa çerçevelerine yerleştirirlerdi.
***
Sırası gelmişken şunu da söylemeliyim; gerek linotip operatörleri, gerek Haydar ve yardımcısı Bolulu Türkçeyi biz gençlerden çok daha iyi bilir ve bizleri uyarırlardı. Neticede sayfaların kalıpları matris adı verilen özel kartonlara çekilir ve anında bu kalıplardan kurşun merdaneler dökülüp rotatife takılırdı. Gecelerin bir ayrı heyecanı da hep hatırımdadır. Basın Yayın Genel Müdürlüğü’nden gelen ve motosikletli polisler tarafından tebliğ edilen talimatlar... Hangi haber yazılmayacak, hangi haber büyütülecek.
Evet, altmış yılda çok şey değişti gazetecilikte. Önce eski Bab-ı Alî (Cağaloğlu) kalmadı. Eski konakların yerini modern gökdelenler, plazalar aldı. Ve iyileriyle kötüleriyle eski gazeteciler de Sadun Galipler de kalmadı.
Bir anekdot: Büyük savaş sona ermiş Nazi savaş suçluları Nürnberg’de yargılanıyorlar ve bunları başta Hermann Göring olmak üzere idama mahkum ediyorlar. Asılacaklar. Önemli bir olay. Ne var ki idam saati gazetelerin baskıya verilişinden sonra. Ayrıntıları alamayacağız ve okuyucuya veremeyeceğiz. Sadun ağabey, “Altemur sen bu olayları yakından izledin. Olmuş gibi yaz” diyor ve ben de olmuşundan fazlasını döktürüyorum. Göring asılırken “Yaşasın Almanya, Heil Hitler” dedi ve boynunu celladın ilmiğine uzattı diye... Ve ertesi gün gazete böyle çıkıyor. Ne var ki Göring hücresinde zehir içmiş ve asmalarına müsaade etmeden intiharı tercih etmiş... Varın görün benim halimi!..

 

Yayın Tarihi
02.05.2012
Bu makale 6266 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!