Çanakkale geçilmez

Pazar günü 18 Mart. 97 sene önce, 1915’de Birinci Dünya Savaşı'nda Türk’ün “Mâkus” kaderini yenmeye başlamasının yıldönümü… Sevgili Turgut Özakman’a Allah huzur versin. Bu büyük zaferden sonra Türk’ün “çıldırışı”, “dirilişi” ve “Cumhuriyet”… Mustafa Kemal’in adı bu savaşlarda parladı ve ona milletinin kaderini değiştirmek gücünü verdi… Bu zafer Birinci Dünya Savaşı’nın da seyrini değiştirdi.
***
Çanakkale Savaşı, 1915-1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası'nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir. İtilaf Devletleri; Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti konumundaki İstanbul'u alarak İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü ele geçirmek, Rusya'yla güvenli bir tarımsal ve askeri ticaret yolu açmak, Alman müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak İttifak Devletlerini zayıflatmak amaçları ile ilk hedef olarak Çanakkale Boğazı'na girmişlerdir… Ancak özellikle o zaman İngiltere Amirallik Lordu Winston Churchill’in bu “muhteşem” planı, hayali Türk milletinin iradesi karşısında hüsrana uğradı ve Churchill’in siyasi kariyerine sekte vurdu… Churchill hayatının sonuna kadar bu travmadan kurtulamadı.
O savaşlarda Osmanlı Başkomutanı Enver Paşa idi… Yıllar sonra İkinci Dünya Savaşı’nda Londra Büyükelçimiz Hamidiye Kahramanı Rauf Orbay Churchill’i bir resepsiyona davet etmiş… Büyükelçilik Hava Ataşesi de Enver Paşa’nın oğlu pilot yüzbaşı Ali Enver… Rauf Bey ataşesini Churchill’e tanıtınca İngiliz Başbakanı irkilmiş “Burada da Enver’den kurtulamadım” diye…
Güçlü Müttefik donanması 19 Mart’ta Türk topçularının ve Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlarla akamete uğrayınca ve en güçlü dretnotları da batınca İstanbul’u almak ve Çarlık Rusyası’na yardım planı da yatmış… Gelibolu kara savaşı sonrasında bazılarının iddia ettiği gibi “Evliyalar” sayesinde değil, Mehmetçiğin kahramanlığı ve Mustafa Kemal gibi komutanların dehası sayesinde Çanakkale sonuna kadar geçilemedi.
Bu tarih değiştiren savaşa ait menkıbeler çok. Ünlü gazete patronu Murdoch, bir tarihte zamanın Cumhurbaşkanı Özal’la görüşmek için Türkiye’ye gelmişti ve Çanakkale Savaşı'nı muhabir olarak izleyen babasını anmak için Gelibolu’ya gitmek istediğini söyledi. Kendisini Basın Yayın Genel Müdürü sıfatımla ben götürdüm… Şehitlikleri, mezarlıkları, savaş alanlarını gezdikten sonra bana “Ne yazık ki babam savaşın Türk tarafını yazmamış” dedi. Mesela Mehmetçiğin yaralı İngiliz askerini sırtında taşımasını…
Bu savaşın benim içim ayrı manası var: Bu savaşta piyade küçük zabiti, yani astsubay olarak görev yapan, o zamanki adıyla Asaf Efendi Alçıtepe muharebelerinde bacağından yaralanmış ve subaylığa terfi etmiş.
***
Türkler açısından 18 Mart Zaferi düşmanlar için hezimetten sonra Birinci Dünya Savaşı’nın seyri değişti ve müttefikler için bu büyük savaşın sonu uzadı… Gerçi sonunda Savaşı Almanya’nın yanında Osmanlı İmparatorluğu da kaybetti ama imparatorluğun çöküşünden yeni Türkiye doğdu. Bu savaşların asıl kahramanı türlü kökenlerden gelme olan Türk Mehmetçiğidir… Mesela Seyit Onbaşı’dır. Bu topraklar için toprağa düşenlerdir…
***
Mehmet Akif’in mısralarını hep bir ağızdan aynı imanla tekrarlamanın zamanıdır:
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar.
Yaralanmış tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...
Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.
"Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, (4)
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvîzeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana. 583
Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...
Heyhât, sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.
***
NOT; Yazıdaki illüstrasyon maalesef unuttuğumuz kıymetlerden Alevi kökenli rahmetli Mehmet Bala ait. Bir zamanlar onun Türk tarihine ait nefis çizgileri Zafer ve Milli Bayramlarda gazetelerin baş sayfalarında yer alırdı. Milli Eğitim Bakanı Dinçer’in “ayin” dediği bu gelenek de unutuldu!
Yayın Tarihi
18.03.2012
Bu makale 4490 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!