Korku Ve Kaygısı Kendisinin Bulaşmasından Daha Hızlı Yayılan
Covıd-19 Koronavirüs Hastalığı
Yaşamı yavaşlattı ve durdurdu.
Hep şikayet ediyoruz, yetiştiremediğimiz işlerimiz, koşuşturmalı yaşamlarımız, dijital dünyada yaşarken ihmal edip unuttuğumuz birebir insani ilişkilerimiz. İhmal ettiğimiz ailelerimiz, eşlerimiz, anne, baba, kardeş ve çocuklarımız, arkadaşlarımız.
Çok yorulduk evde durabilsek, dinlenebilsek derken zorunlu olarak evde kalmamız gereken günlerdeyiz. Daha düne kadar ne planlar kurduk insanlarla ilişkilerimizde suçu başkalarında aradık, şikayet ettik mutlu olamadık.
Daha az yakınmayı öğrenmeliyiz. Çok şikayet ediyoruz insanlar insanları yargılıyor.
Tüm ülke ve insanlar eşit şartlarda geri kalmış gelişmiş, din dil, ırk, coğrafya fark etmeksizin tüm insanlığın sorunu. Herkes eşit şartlarda. İnsanın elinde hiçbir güç kuvvet yok. Kimin hastalanacağı kimin öleceği belli değil.
Aynı korku ve aynı mücadele içinde tüm ülkeler. Şartlar her insan için eşit. Dünya hastalığın getirdiği farkındalıkla tek vücut oldu. Genel bir sorun
Dünya bölünmüştü, aşırılıklar arttı, tüketim arttı, tüketim arttı, yardımlaşma azaldı, insanlar birbirinden nefret eder oldular.
Hastalıklar, felaketler, depremler bize bizim kim olduğumuzu gösterir.
Bazen böyle zor günler bizi güzel, iyi yerlere götürmek içindir. Dosttaki düşmanı, düşmanda ki dostla beraber görebilirsek bizim hayatlarımızı gözden geçirebilmemiz için bir fırsat olabilir.
Yaşamın perde aralarında daima ışık vardır. İstanbul işgal altındayken esnaf “bu da geçer“ diyerek teselli bulmuş. Ümitli olacağız neler yaşamadık ki nelerin üstesinden gelmedik.
Yaşadığımız birçok zorluk katılıktan kaynaklanır. Düşünce ve duygularımızda esnek olabilirsek yaşamlarımızı daha anlamlı bir hale dönüştürebiliriz. Bir fırsata dönüştürebiliriz. Bir fırsata çevirebilirim.
Ayrışmadan bütünleşmeyi öğrenmek ihtiyacımız olan. Daha az yargılamalıyız belki de. Hep şikayet edip başkalarını suçlayarak sevmeye vakit ve yer kalmıyor ne yazık ki. İnsanların kendi hakikatleriyle baş başa kaldığı bu dönemde vesvese, mutsuzluk, huzursuzluk, öfke, kırgınlık içindeyken kusuru hep başkalarında mı arıyoruz?
Duygularımız ne durumda? Şikayette miyiz? Kızıyor muyuz? Huzurda mıyız? Mutlulukta mıyız, yarın düşüncesinden uzakta mıyız?
Bir virüs geldi hayatımızın tek kişilik olmadığını, diğer insanlar için de sorumluluk almamız gerektiğini hatırlattı hepimize, yaptıklarımız ve yapmadıklarımızla başkalarının yaşamlarını da etkileyebileceğimizi fark ettik. Neyin risk, neyin risk algısı, neyin gerçek, neyin hurafe olduğunu, bilimin insanlık için önemini fark ettik. Belki de birbirimize saygı, sevgi ve şefkati öğrenme zamanındayız.
Tüm insanlar ve toplumlar daha çok işbirliği ve dayanışma içinde olmalılar. Ayrışmak yerine bütünleşmeliyiz. Nazım Hikmet ne güzel tanımlıyor “ Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, ve bir orman gibi kardeşçesine bu hasret bizim”
Teknoloji, yaşam tarzı, coğrafyalar. Kültürler, renk, dil ve dinler insanları ayrıştırabilir. Bu farklılıklara bakışımız, yüklediğimiz ortam önce bireylerin, sonra ülkelerin ve dünyanın yaşam kalitesini huzuru belirlemektedir.
Sürdürülebilir bir dünya için Oğuz Kağan Dedemizin asırlar önce “ Gökyüzü kubbemiz güneş bayrağımız dünya vatanımız” sözü ne kadar da anlamlı.
İçinde sevgi barınan için bütün dünya tek bir ailedir. Birbiri için yaşamak doğanın kanunudur. Hayatta hiçbir şey yalnızca kendisi için var olmaz. Eğer ortada bir BİZ varsa BEN olabilirim. Eğer ortada bir SEN varsa ancak o zaman BEN var olabilirim.