İzin verirseniz kendime ‘az gelişmiş kahin’ lakabını takacağım.
Bu yazıyı, 10 Aralık 2010 tarihinde www.tourexpi.com sitemizde paylaşmışım.
Büyük bir bölümü STEVEN ERLANGER, The New York Times’dan çeviri. Ama azıcık da olsa kendi yorumlarım da var. (Benim biraz da başarılı bir biçimde tercüme ettiğimJ) öngörüler sanki gerçekleşiyor gibi…
Bilgilerinize
Avrupa Birliği’nin geleceği: ABD gibi mi? Çöküş mü?
Avrupa Birliği zamansız, kültürel, ekonomik ve politik altyapısı tam hazır olmadan, acele ile alınmış bir proje mi? Mevcut işleyişi ile, Birliğin rekabet gücü yüksek, çalışkan ve disiplinli emek gücüne sahip ülkeleri, diğerlerini sömürüyor mu?
Lizbon- Eical isimli bir Portekiz tekstil firmasının satış müdürü Sara Vale Lima Euro tarafından boğulduğunu hissediyor. Ortak para birimi bir zamanlar ağzına kadar para dolu bankalar ve kolay krediler anlamına geliyordu.
Bugün gerçeğin soğuk yüzü herkesi üşütüyor. Portekiz kuzey Avrupalı komşularının yüksek ücretlerini ve fiyatlarını paylaşıyor, ama onların rekabet gücünün yanından bile geçemiyor.
Portekiz’de bir top kumaşın fiyatı, Türkiye ya da Polonya gibi Euro bölgesi dışında kalan ülkeler ile rekabet edemiyor, 30% daha pahalıya mal oluyor.
Bir zamanlar Portekiz tekstilinin en büyük ithalatçılarından olan İngiltere Pound’u önemli oranda devalüe etti ve şimdi Portekiz bu ülkeye neredeyse hiçbir şey satamıyor. Vale Lima dertli görünüyor. “ İşler göründüğünden daha zor” diyor.
Devalüasyon böyle durumlarda etkisi hep kanıtlanmış reçetedir. Ancak, Portekiz İspanya, Yunanistan gibi borç batağında, etkisiz işgücüne sahip, vergi düzeni oturmamış ülkelerden ziyade, Almanya ve Fransa gibi ülkelerle ilişkilendirilen bir konuma zincirlenmiş durumda gibi görünüyor.
Yüksek borç stoku ve ağır kamu harcamaları
AB ve Euro kullanan 16 ülke iki kriz ile karşı karşıya. Birincisi, aşırı borç stoku ve yüksek kamu harcamaları. İkincisi ise daha temelde bir bölünme; Kuzey ve Güney. Yani yüksek rekabet gücüne sahip Almanya ve Fransa gibi ülkeler ile, rekabet gücü düşük, bütçe açıkları yüksek Güney Avrupa ülkeleri.
İkincilerin en çok can yakan handikapı ise, Kuzey ülkeleri kadar güçlü çalışma etiğine, yenilenme iradesine, esnek işgücü kaynaklarına ve yüksek verimliliğe sahip olmamalarına karşın, onların sosyal güvenlik uygulamalarını ve yüksek ücretlerini aynen içselleştirmiş olmalarıdır.
Avrupa finansal kriz ile boğuşurken, rekabetçi ve zengin ülkeler Yunanistan, İrlanda gibi müsrif ülkeleri -pek de istekli olmaksızın- mali belalardan kurtarıyor, ancak kurtarılan bütün ülkelere kamu harcamalarını kısma talimatı veriyor.
Ancak, Euro’nun en sadık savunucuları bile, zayıf ülkeler azalan gelirleri nedeniyle kemer sıkma bütçelerinin cehenneminde boğuşurken, güçlü ülkelerin, onlara destek için sürekli olarak vergi verenlerin eline cebini atmak durumunda kalmasının para birliğini bitirecek en korkutucu tehdit olduğunu kabul ediyor.
Avrupa rekabet edemiyor
Yaşlı Kıtanın, Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin gibi yükselen rakiplerle ve euro bölgesi dışındaki düşük ücret avantajına sahip Doğu Avrupa gibi ülkeler ile rekabeti derinleştikçe, Euro’nun güney bölgesindeki problemler giderek ölümcül bir kısır döngüye dönüşebilir. Bu nedenle de ortak para birimi savunmasız hale gelir.
Güney ülkelerindeki işadamları bu durumu Euro sarmalı olarak adlandırıyor. Portekiz’de bir film şirketi olan Oscar Turner “ Euro seyahat ederken harika, ama Portekiz ve Yunanistan ile Almanya gibi tamamen farklı alışkanlıklara ve kültürlere sahip ülkelerin ortak para birimine sahip olması absürd bir durum” diyor.
“ Euro bölgesinin yüksek oranda borçlu ülkeleri borçlanmadan büyüyemezler, hatta ihracatlarını arttırmak için devalüasyon da yapamazlar. Bu ülkelerde hiç kimse bir ürünü Macaristan, Türkiye ya da Çin ile rekabet edecek fiyatlar ile üretemez.”
İspanya’nın geleceği?
Fransisco Gaya İspanya’nın güneyinde seramik alanında niş ürünler üreterek ve işçi çıkartarak ayakta kalmaya çabalayan bir aile şirketinin sahibi. Gaya, “ Güney Avrupa’daki sert emek koruma, vergi ve karlılık yasaları nedeniyle, üretim çok zor.” diyor.
“ Sendikalar, işçi çıkarmalara karşı önümüze çıkarılan zorluklar, sosyal ve finansal yaptırımlar dayanabilme sınırlarımızı zorluyor. Kadrolu işçi çalıştırmaktan ziyade, taşeronlarla çalışmak daha tercih edilebilir bir yöntem. Ama buna izin veren hükümet seçimleri kaybeder ve o politik kadroların siyasi hayatı uzun bir süre için kesintiye uğrar.
Görülüyor ki, Avrupa'nın Kuzeyi ile Güneyi arasında genetik farklılıklar var. İki ayrı kampın üyesi ülkelerin dün, bugünü, yarını çok farklı. Bu işler 'biz birleştik' demekle olmuyor.
Birçoğu demokrasiye yeni adapte olan bu güney ülkeleri bir dönem Euro’nun ucuz ve kolayca borçlanmalarına olanak veren avantajından yararlandılar. Bir süre için dış borçlar ve emlak sektörünün oluşturduğu sabun köpüğü üzerinde yaşadılar.
Ücretler ve elbette borçlar çılgınca büyüdü. Bu süreçte emek verimliliğini yükseltmek, emek havuzunu kaliteli hale getirmek, vergi sistemlerini rasyonel düzenlemeler ile değiştirmek için hiçbir şey yapmadılar.
Şimdi düşük büyüme oranları hatta ekonomik daralma ile acı bir fatura ödüyorlar. İşin kötüsü bugünden yarına bir çözüm de mümkün görülmüyor.
Hükümetler kamu harcamalarını kesti. Ama Yunanistan dışında, küresel rekabet altında yasal ve ekonomik düzenlemeler hala hayata geçmedi. Güney ülkeleri harcamaları kontrol altına almadığı, ücretleri düşürmediği sürece şirketleri de rekabette sınıfta kalacak, Euro’yu tehdit eden dengesizlikler ortadan kalkmayacak. Ancak, ekonomistlerin iç pazarın sönmesi olarak tanımladığı bu süreç aynı zamanda bir politik zehir olacaktır.
(Devam edecek)