DÜŞ-ünü-YORUM

Turizmciler bu dokuz kente dikkat

Hatay, Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa, Mardin, Kahramanmaraş, Diyarbakır, Hakkari, Van.

 

Hemen bu yıl bu dokuz Kente yatırım yapmaya giden, risk alan, önümüzdeki on yılın sonunda, bugün hayalini kuramayacağı büyüklüklere ulaşacak.

 

Başarı, bilinen yollardan, başkalarını taklit etmekten değil, geleceği görmekten geçer. Gelecek de bu kentlerde filizleniyor.

 

Yazı alanımız turizm olduğuna göre ben de bu kentlerin geleceği ile turizm ilişkisinden hareketle bir analiz yapayım.

 

Önce şunu kabul edelim; bu coğrafyada kaos bitti. Bu cümleyi eksik yorumlayarak çatışmaların sona erdiği ve hiçbir sorun kalmadığı şeklinde anlamamak gerekir. Bu kentlere birkaç on yıllık bir zaman dilimini dikkate alarak bakarsanız ne demek istediğim daha iyi anlaşılır.

 

Artık Anadolu insanı, başta bu kentlerde yaşayanlar, iyi yaşamak idealine daha yakın. Daha iyi yaşamaya giden yolun çatışma, kan ve düşmanlıktan geçmediğini Doğu ve Batı, bütün Türkiye anladı ve bu irade bütün karar vericileri zorlamaya başladı.

 

Birileri kızabilir, ama onlar kabul etmese de bu sürece damgasını vuran gelişme Dünya’nın tek bir köye dönüşmesidir, yani küreselleşme…

 

Siyasi, kültürel ve ekonomik bütünleşme de denebilir. Bilgi ve Dünyanın her yerinden birkaç saniyede yayılan haberler bu coğrafyanın bilgilenme yelpazesini sonuna kadar açtı.

 

Artık ne İstanbul medyasının kendilerine adeta dayattığı yalan haberler, ne de silahların gölgesinde iletilen ‘bildiriler’ bu insanları teslim alabiliyor.

 

Onlar artık güzel yaşamanın, mutlu olmanın, teknolojiden yararlanmanın, barut dumanları arkasında kalmış hayaller olmadığının farkında.

 

Güzel bir hayatın, ellerini uzattıklarında ve gerçekten istediklerinde yakalanabilecek bir gerçeklik olduğunu biliyorlar.

 

Yani moda tabirle, bilgisayar, ps, otel, sinema, opera, tv üreticileri askeri/sınai komplekse göre yeni bir mevzi daha kazanıyor.

 

Bu saptamalar yerel analizlerin çıktıları. Bir de daha büyük ölçekli değişimler var. Askeri/Sınai üretime dayalı ekonomiler ve bu ekonomilerin beslediği ülkeler tarihin en derin krizleri ile boğuşuyor.

 

Kültür, turizm, sanat, eğlence, hizmet, gıda, sağlık üretimini esas alan ekonomiler patlama yaptı ve bu ekonomilerin beslediği ülkeler Dünyanın eksenine yerleşti bile. Birileri bu süreci eksen kayması olarak yorumlasa bile kıymeti harbiyesi yok.

 

Küresel üretim artık silah tezgahlarında değil, insanın bugüne kadar yarattığı bütün öğretileri, dini mirasları, sanatsal yapıları, gelenekleri, becerileri ve kültürü hammadde olarak değerlendiren daha insani bir platformda gerçekleşiyor.

 

İnsanoğlu artık insanlığı ve yaşadığı dünyayı tanıyor, benimsiyor, sahipleniyor. Dünyanın her bir metrekaresi, Dünyanın her bir insanının sahiplendiği bir emanet artık…

 

Yazımın başında saydığım Kentlere dönelim;

 

2010 Türkiye’si, İstanbul’da bir avuç Devlet eliyle zenginleşmiş grubun at oynattığı, tek kanaldan taraflı haberlerle beslenen bir üçüncü Dünya Ülkesi değil.

 

Konya, Kayseri, Kahramanmaraş, Gaziantep, Çorum, Antalya ve daha niceleri yarışa geriden başladı, geldi ve Devlet eliyle zenginleştirilenleri yakaladı, geçiyor. Çünkü onlar özgüvenleri ve öz sermayeleri ile işe giriştiler.

 

Ya batma ya çıkma seçeneği karşısında olağanüstü bir hırs ve güç ile çalıştılar. Kimseye minnet etmediler.

 

Şimdi sırada bu diğerleri var. Bu kentlerin girişimcileri, aydınları, kanaat önderleri, sivil toplum kuruluşları yılların tuhaf denkleminin alın yazısı olmadığını anladılar.

 

Ülkenin batısı ile bütünleşecekler. Dünya ile ilişki kuracaklar. Bir bakacağız Hakkari’nin çinkosunu birlikte işlemek ve Dünya’ya satmak için bir Hint devi gelecek, know how ve sermaye getirecek, Hakkari zenginleşecek.

 

Birkaç yıl içinde Dünyanın en büyük turizm devlerinden birisinin Peygamberler Kenti, Dünya dinlerinin beşiği Şanlıurfa’ya gelip birkaç otel inşa etmesi, ofisler açması, bu kentin gizemli havası ile Hristiyan Dünyası arasında bir trafik oluşturması kimseleri şaşırtmasın.

 

Beş-on yıl içinde, Şanlıurfa’ya yılda 10 milyon İbrahimi dinlerden insanların gelip uzun sürelerle konaklaması, hatta kiliseler açılması muhtemel gelişmeler dahilindedir.

 

2015’de Harran Üniversitesinde Hristiyanlıkla ilgili bölümlerin açılması, onlarca Din akademisyeninin gelip dersler vermesi, binlerce İsevi’nin bu kente yerleşmesi sürpriz olmaz benim için.

 

Göreceksiniz, beş yıl sonra hem Ermenistan’dan hem de Dünya’nın her yerinden Akhdamar Ayinine katılanların sayısı belki yarım milyonu bulacak. O tarihte Van’a 20 tane beş yıldızlı otel yapsanız yetmeyecek. Van havaalanını A380’lerin inebileceği kapasiteye yükseltmek zorunda kalacağız.

 

Suriye, Irak, Lübnan, Ürdün ve diğer Arap ülkelerine yakın bir noktada üretim üssü açmak isteyen Dünya devlerinin Kahramanmaraş’a, Kilis’e fabrikalar açmalarını bekleyelim, bunlar çok akla yakın olasılıklar.

 

Örneğin, otomotivde Hyundai, beyaz eşyada Philips, Elektronikte Sony bu bölgeyi mutlaka incelemiş ve yakın bir gelecekte kişibaşı gelirin nerelere varacağını çoktan hesaplamışlardır.

 

Bakın, iddialı konuşuyorum, ama geleceği analiz ederek destekliyorum iddiamı. Kafkaslar, İran, Körfez Ülkeleri, Kuzey Irak, hatta kısmen Orta Asya; bu coğrafyanın lüks üretim ve dağıtım üssü Türkiye’nin Güneydoğusu, yani saydığım dokuz Kent olacaktır.

 

Daha komşu ülkelerden gelecek talep patlamasına değinmiyorum bile. Türkiye’nin Güney komşuları ve İran ile yaşanacak ilişki patlaması ayrı bir yazı konusudur. Şu kadarını söyleyeyim; hafta sonlarında Hatay’a her gün 200 bin Suriyeli, Lübnanlı, Ürdünlü geliyor, kalacak yer olmadığı için akşamları geri dönüyor.

 

Tarım, madencilik, perakende, tekstil, hizmet, sağlık, kültür ve elbette turizm geleceğin en umut veren yatırım alanları olarak ön plana çıkıyor. GAP’ın sonuçları alınmaya başlandığında, bu bölge Dünyanın organik tarım, buğday deposu olacak, inanın.

 

Bölge insanı, çağdaş ve mutlu bir hayatı uzun yıllar ıskalamış olmanın verdiği enerji ile bu bölgeyi çok kısa zamanda değiştirecek, renklendirecek, zenginleştirecek.

 

Bu enerjiyi uzaktan da olsa hissetmek mümkün… Sanki uzun yıllardır bastırılarak sıkışmış bir yay gibi sıçrama beklemek hayalcilik olmaz.

 

Bakın Hilton, yılların devi, bölgeyi markaları ile donatıyor şimdiden… Yarın çok geç olur. Bir bakmışsınız Pazar Hilton’un, Accor’un eline geçivermiş…

 

O zaman dövünmeyin sakın.

Yayın Tarihi
01.10.2010
Bu makale 6590 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Antalya turizmine Turizm Bankasi Japon kredisini atlamayalim.

01.10.2010

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!