Bir yazarı seversiniz ya da sevmezsiniz… Kimse karışamaz.
Ama, sevmediğiniz bir yazarın yazısından bir cümlenin yarısını alıntılayıp, altına hamaset döşenirseniz, o yazarın okurlar nezdinde bir hain gibi algılanmasını kışkırtırsınız.
Bize de sorma hakkı doğar; bir insan, birilerini hain ilan edebilmek için yetkiyi nereden alır? Sizin duygusal hassasiyetleriniz dışında ne gibi objektif gerekçeleriniz var ihanet tespiti için?
Aşağıdaki yazı bir sayın yazarın ifadesi ile ‘Çetin Altan’ın oğlu Ahmet Altan’a ait.
Yazıyı okuyun… Ardından meramımı anlatacağım…
Bana sorarsanız, artık bu cumhuriyeti gömüp yerine yenisini yapmanın vakti geldi.
Cumhuriyet’in kurduğu müesseselerin neredeyse tümü birden tel tel dökülüyor.
Sadece devlette çalışan görevlileri korumak için kurulmuş, halkın tümünü de potansiyel “suçlu ve düşman” olarak görmüş bir düzen 1923’te sopa zoruyla yürütüldü ama 2011’e geldik.
Halk, “bu ne biçim düzen kardeşim” demeye başladı.
Zaten, Birinci Cumhuriyet öylesine suyuna tirit bir anlayışla kurulmuş ki bu anlayışı bugün de devam ettirmek istediğinizde herkesin dikkatini çekecek skandalların patlamaması mümkün değil.
Cumhuriyet’in yargısı ise tümden çökmüş vaziyette.
Kendini saklayamıyor.
Bilmem kaç cinayet sanığı Hizbullahçıların davasının on yılda sonuçlandırılamamasının sonucunda hepsinin birden salıverilmesi, domuz bağlarını, işkence videolarını hâlâ hatırlayan toplumu sadece kızgınlıkla değil korkuyla da yerinden hoplattı.
Bu yazının içinden bir tek cümleyi, ‘Bu cumhuriyeti gömmenin zamanı geldi’ bölümünü alır, gerisini atarsanız…
Yarım yamalak aldığınız o cümlenin arkasına ‘vatana ihanet, itler, küffar, pis bir mikrop’ edebiyatını kurarsanız…
Ahmet Altan’ın tek derdinin bu cumhuriyetin yıkılması olduğu gibi bir manüplasyon ile insanları koşullandırmış olursunuz.
Oysa Altan çok farklı şeyler söylüyor. O bir cümleyi çekip hamaset yapmak yerine, görüşlerine verecek cevabınız var mı, onu yazın siz…
Bugünün ekonomik, politik, jeostratejik koşullarında Türkiye’ye yeni bir Cumhuriyet yapılanması gerektiğini yazmak ihanet mi?
Buna siz mi karar veriyorsunuz? Ve bu kadar kolay mı? Ve siz hain tespit merkezi direktörü müsünüz? Bu durumda, önüne gelen bir cumhuriyet ve ulus tanımı yapar, bu tanıma uymayanları hain olarak tanımlar ve hedefe oturtursa ne olacak?
21 yüzyılı karşılayacak ve onun gerektirdiği kıvraklığa, sadeliğe, bilimselliğe, özgürlükçülüğe, değişimciliğe ayak uydurabilecek basit bir devlet kurmayı tartışmaya açmanın vatan hainliği ile ne alakası var, bana anlatın…
Bütün dünya değişirken, dönüşürken, ulus devlet kavramı eski eserler ansiklopedisine doğru yol alırken, bu ülke için, insanı temel alan bir cumhuriyet talebinin tehlikesi nedir?
Peygamber öncesi Arapları heykeller inşa eder, bunlara tapardı. Dünyanın değişik bölgelerinde insanlar kendi inşa ettikleri totemlere taptılar bir dönem.
Tuhaf ama, şimdi, insanoğlu kendi yaptığı devleti totemleştirmiş, tapıyor…
Aziz kardeşim, senin kutsal anlamlar yüklediğin devlet insan elinden çıkma değil mi?
İnsanlar karmaşadan, suçtan, başıbozukluktan kurtulmak için merkezi bir örgüt yaratmış. Uzmanlık alanları oluşturmuş. Bu örgüt toplumun bugününü düzenlerken, yarınını planlamak gibi olumlu işler yapmış.
Bana hizmet etmesi için seçtiğim, görev verdiğim ve bunun için benden maaş alan insanların oluşturduğu teşkilat nasıl benden üstün ve benden değerli olur?
Nedir senin kutsallaştırdığın devlet, ya da Cumhuriyet? Bu kavramların, insanın milyonlarca yıllık yolculuğunda hükmü ne kadardır?
Mahkemeler, okullar, savunma birimleri, sağlık birimleri, paramızı yönetenler, belediye hizmetleri, tapu kayıtlarımızı tutanlar, başka ülkeler ile ilişkilerimizi yürütenler, çevreyi, ormanları koruyan, geliştirenler…
Başka?
İnsanoğlu’nun kendi elleri ile yarattığı, dizayn ettiği, yıktığı, yaptığı, yeniden yıktığı, yeniden yaptığı devlet denilen kurumun içinde başka hangi özler vardır ki insan onun karşısında önemsizleşmektedir?
Gelelim Ahmet Altan’ın yazısına… Yalan mı yazmış?
Cümle devlet biatçıları gibi kafasını kuma gömüp görmezden gelse daha mı iyi idi? Bir bakın bakalım kurumlara… Bu yüzyılın gerektirdiği hız ve şeffaflık ile işliyor mu?
TBMM’ye sizin gönlünüzden geçen adaylar mı seçiliyor, liderin iki dudağının arasından çıkan isimler mi?
Yargıda yaşananlar ortada… Son tahliyeleri hangi vicdan, hangi hukuk ile açıklıyorsunuz?
Ordu geçen yüzyıldan kalan teknolojisi ve örgütlenme yapısı ile bugünün koşullarına uyum sağlayabiliyor mu?
Belediyelerde patlayan operasyonlar neyin nesi?
1990’larda bu Cumhuriyet ve onun maliye ve finans yasaları milletin bankalarda 90 milyar dolarının hortumlanmasını önleyebildi mi?
Seksen yıldır yapılan bütün tanımlamalar, biçilen bütün elbiseler, kalıplar, bütün toplum mühendislikleri bugün birer birer patlamıyor mu?
Mumcu’yu, Üçok’u, İpekçi’yi, Türkler’i, Aydın’ı, Hablemitoğlu’nu, Eşref Bitlis’i, Binbaşı’sını, Albay’ını, Dursun’u, yüzlerce aydınını, insanını koruyamayan sistemi mi kutsallaştırıyorsunuz siz? Bekasını karanlık suikastlerde, katliamlarda, iç çatışmalarda, faşist darbelerde arayan sistemin yıkılmasını istemekten daha doğal ne olabilir?
Görmüyor musunuz, onlarca yılda biriken pislik paçalardan akıyor!
Evet, geçen yüzyılın cumhuriyet mirası, büyüyen, güçlenen, bölgesinin ağabeyi olmaya soyunan Türkiye’nin hızlı yönetim çarkını döndüremiyor.
Devletin yorulması, işlevselliğinin körelmesi, zaman içinde yeniden yapılanması zorunluluğu son derece doğaldır.
Sonuçta hepsi insan elinden çıkma… İnsan elinden çıkma nesnelere tapmak ise kabilelere özgü bir gelenektir…
İnsandan daha kutsal, daha önemli ve daha değerli ne var ki şu evrende? Bir tek insanın saç teline bin tane devleti tarumar ederim bana kalsa…
Yapmayın böyle kutsallaştırmalar…
Roma… Mısır… Bizans… Binlerce yıl hüküm sürdü… Moğollar’ın kurduğu ‘kutsal’ devletin bir ucu Büyük Okyanus kıyılarında, bir ucu Romanya’da idi…
Hangisi var şimdi?