DÜŞ-ünü-YORUM

Toplum mühendisleri

Kendisini toplum mühendisi sanan, ama toplum mühendislerine pergellik, cetvellikten öte bir marifeti olmayan ‘ o kafalar’.

 

Hoşgörünün ete kemiğe büründüğü bir coğrafyada, bütün becerisi, öfke ve ayrımcılık salatası olan   ‘ o kafalar ‘.

 

‘ Bu hafta Belediye Başkanı’na saydırılacaaaaakkkk, say! Bu hafta, şeriat öcüsü ile okura ‘’ böööö ‘’ denileceekkkkk, de !’ tarzı otomatik gündemciler.

 

Dağarcığında, sistemli okuma ve araştırmalardan edinilmiş bilgi değil, nefret dolu ‘ o kafalar ‘. Sorsanız, bu nefretin gerekçesini bile doğru düzgün iki cümle ile anlatamazlar. Yazılarında bilgi yerine bu nefreti tramplen gibi kullanarak zirve yaptığını sanırlar. Farklılıkları bir bütünün rengi olarak algılamak bir yana, siyah dışındaki bütün renkleri yok etmeyi çözüm olarak görürler.

 

Kafasında yarattığı toplum modelini mutlaklaştıran, bu modele uymayan bireyi katli vacip gören devletçi dönem artığı, dikta sevdalıları

 

İnsanları giyimi, kuşamı ile yargılama hakkını kendinde gören, kerameti kendinden menkul moda zabıtaları.

 

Okumayan, araştırmayan, bu yüzden çok kültürlülüğün, çok renkliliğin tehlike değil, gelişmeyi ateşleyecek bir silah olduğunu anlayamayanlar. Sadece New York’da 170 değişik dilin konuşulduğundan bihaber olanlar.

 

Bu kafanın içindeki şablona uymadığı için tesettür giyimli genç kızlara, ‘ karafatmalar’ gibi iğrenç yakıştırmaları, hem de isimlerini bile bilmemelerine, tanımamalarına, bir kez olsun konuşmuş olmamalarına rağmen kusabilenler.

 

İki tesettürlü genç kızın Kent meydanında yürümesini tehdit olarak algılayabilen, düşman tutkunu kahramanımsılar.

 

Geçtiğimiz gün bütün gazetelerde rahmetli Hasan Doğan’ın cenazesinin haberi vardı. Hemen Avrupa Kupası sonrasında patlayan Terim krizini tereyağından kıl çekmeye benzer bir uzlaşma atağı ile çözüveren Hasan Doğan’ın.

 

Düne kadar pek kimsenin tanımadığı, dört ay gibi kısa zamanda futbolla ilgili, ilgisiz herkesin kalbini kazanabilmiş Futbol Federasyonu Başkanı’nın cenazesi çok geniş bir sosyal mutabakatın resmedildiği bir fotoğraf çıkardı ortaya.

 

Gördünüz mü?

 

Bu Ülkenin kimyasındaki birleştirici formül vardı o fotoğraflarda. Siyasal yelpazenin ters uçlarında konumlanan, ama bağnaz olmayan makul ekseriyet bir araya gelmiş, saf tutmuştu.

 

Ülkenin ortak paydası, Rahmetli Hasan Doğan’ın tabutunun dört yanından tutmuş, omuz omuza yürüyordu. İki ucun denge noktası olabilmiş Hasan Doğan’ın tabutu da,  o dengeye yakışır bir biçimde yol alıyordu toprağa doğru.

 

Farklı yaşam biçimlerinin birbirine ‘ tahammül etmeleri ‘ değil, benimsemeleri üzerine bina edilecek bir hoşgörü toplumu olma fırsatını altın tepside sunuyordu bu cenaze. Giderken bile birleştirici olabildiğini gösterdi dosta düşmana.

 

İçimden bir ses, sizin o baca misali kirli yüreklerinizin bu cenazeye bile siyasal aidiyet penceresinden bakmış olabileceğinizi söylüyor. Korkarım ve utanarak belirtirim ki, siz içten içe sevinmişsinizdir de bu zamansız ölüme. Zira size göre Türkiye siyah-beyaz.

 

Siz beyaz, ak pak taraftasınız. Bu, ayet hükmünde bir doğru ve siyah saftan bir kişi eksildi. Öyle düşündüğünüzden adım gibi eminim.

 

Şablonlarınıza uymadıkları için ötekileştirdiğiniz safta yer alan Aysel Doğan’ın cenazedeki vakur, cesur ve dik duruşunu görmezden geldiğinizi de biliyorum.

 

Cenaze fotoğraflarının arasında, Hanımefendi’nin, Milli Takım’ın her golünde çocuklar gibi sevinerek kocasına sarıldığını tarihe kazıyan fotoğraf da vardı. Ülke sevgisi ve ortak coşkuya katılma iradesi fışkırıyordu o fotoğraftan. Maçlarda da izlemiş, ama o heyecan içinde arka planındaki derinliği, insancıllığı, vatanseverliği algılayamamıştım.

 

O maçlara kocası ile birlikte gitmesi, futbol gibi, kadına, hele sizin ötekileştirdiğiniz kamptaki kadına çok uzak bir yaşam alanını, bütün çıplaklığı ile paylaşması bile, sizin kafanızdaki örümcek ağlarını parçalamaya yetmez.

 

Bu günkü gazeteleri alın. O cenaze fotoğraflarını kesin ve yatak odanızın duvarına yapıştırın. Özellikle Aysel Doğan’ın, rahmetli kocasına delice sarıldığı, bir nebze bile yapmacıklık kokmayan, arı, duru sevincinin fotoğrafını.

 

Her sabah, uyanır uyanmaz insanlık ve Ülke aşkı fışkıran o fotoğrafı görerek, belki insanları ötekileştirme ihtiyacından kurtulursunuz. Onların da iki gözü, iki kulağı, bir yüreği olduğunu şaşkınlıkla idrak edersiniz, kimbilir?

 

Eğer beyninize, birikiminize, entelektüel düzeyinize güveniyorsanız, kendinizi bir düşman üzerinden tarif etmenize gerek kalmaz.

 

Aynalarla dövüşü, ortaçağda kalmış yel değirmenlerinin hayaline saldırmayı, öfke ve kin dolu cümlelerle önüne gelene bulaşmayı bırakın. Her bir cümleniz farklı olanlar arasına örülen duvarın tuğlaları gibi çıkıyor kaleminizden. Yapmayın. Ötekileştirmeyin. Düşmanca tavrınızın Sivas’ta dostlarımızı yakmayı meşru gören tavırdan farkı nedir, söyler misiniz? Onlar ötekileştirirse yanlış, benim ötekileştirmem meşru mu diyorsunuz? Nerede bu ötekileştirmenin meşruluğunu kanıtlayan sosyal kriterler, anlatın da bilelim.

 

Türkçe’de, asıl zenginlik kaynağı, sevgi, insancıllık, dürüstlük, bilgi, barış gibi değerleri ifade eden sözcüklerdir. Sizin bunları dağarcığınızdan silmiş olmanız onların kaybolduğu anlamına gelmez ki.

 

Tez zamanda bir baca temizleyicisi çağırın. Kalbinizi baştan aşağı bir temizlettirin.

 

Dünya değişiyor. Türkiye de.

 

Geleceğin Türkiye’sinde en ağır insanlık suçu ötekileştirme olacak, bilesiniz.

 

Not: Bu satırların yazarı hiçbir siyasi görüşe teşne değildir. Varlığını bir siyasi grup ile tanımlamayı ve oradan güç almayı zul addeder. Politik ve toplumsal gelişmenin Marks’ın bilimsel öngörülerine uygun olarak sürmekte olduğunu gözlemlemekten keyiflidir. Ayrımcılığı insanlık suçu olarak görür. Hemen bir kulp takmaya hazırlananların hevesini kursaklarında bırakmak amacı ile belirteyim, haftada iki, üç kez rakı, kavun,beyaz peynir ile halvet olmak en büyük keyfidir.

 

Yayın Tarihi
13.07.2008
Bu makale 807 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
kimsenin kimseyi dışlamadığı, hor görmediği, uzlaşmanın bir yaşam biçim olduğu Türkiye'yi kimse tutamaz. Elinize sağlık.

Yılmaz Gürel 14.07.2008

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!