Antalya Valisi Alaaddin Yüksel ATSO toplantısında bir konuşma yapmış.
21. Yüzyıl'ın çılgın bir yüzyıl olduğunu bildiren Vali Alaaddin Yüksel, yeni yüzyılın bir tiyatro sahnesi olduğunu ve burada karmaşık bir oyun oynandığını söyledi. Vali Yüksel, şöyle konuştu:
''Yeni bir yüzyılda çok karmakarışık bir oyun oynanıyor. Dünyanın bir çok ülkesi tiyatro sahnesinde oynanan oyunu algılamaya çalışıyor. Bir kısmı da oyuna arkasını dönmüş kuşları sayıyor. Biz kuşları sayan olmak istemiyoruz. Küresel dünyada ülke olarak ne yapacağız onları konuşmalıyız. Yeni tiyatro sahnesinde oynanan oyunda girişimcilik, bilgi, insan kaynakları ve çok şiddetli rekabet var.
Sayın Valim size katılmıyorum.
Türkiye’nin gündemi bunlar değil. Özür dilerim, delinin aklına taş düşürmeyin.
Zaten, Antalya ekonomisinin cephe savaşçısı turizmcileri, fuarlarda bile yalnız bırakmayarak, bizim alışageldiğimiz Devlet Adamı profiline yeterince ters düşüyorsunuz!
Geçmişin bir Devlet Adamının, TOBB Başkanına bağırarak anlattığı gibi, siz tüccar mısınız ?
Devlet Adamı makamında oturur, sağa sola talimat yağdırır, halkın içine karışmaz. Asık suratlıdır, Devletin imajını yansıtır.
Gerginlik ve krizden beslenenleri kızdırmayın. Zaten, 2008 küresel krizi, Türkiye’yi, 2001 yılındaki gibi yerlere sermediği için burnundan soluyor toplum mühendisleri.
Çılgın gecelik faizlerle, kur oyunları ile anasının nikahını kazanamadılar, köpürüyorlar.
Bize muhafazakarlardan bahsedin. Onların neden bizim gibi giyinmediklerini sorgulayın.
Sokakların, bir toplum mühendisinin vaktinde yazdığı gibi, kara Fatmalarla dolduğunu söyleyin, bizi gaza getirin. Nefretimizi körükleyin.
Türkiye’de 9 trilyon dolarlık bor minerali, 7 trilyon dolarlık toryum, bilmem kaç trilyon dolarlık osminyum madeninden, Edirne’den hemen ötede Düşmanların pusuda beklediğinden, bütün Dünyanın gözünün bu nedenle Türkiye’de olduğundan bahsedin…
Bize masal anlatın.
Üretmek, küresel pazarlardan pay almak, markalaşmak zenginleşmek için yaşamaktan değil, ölmeye hazır olmaktan bahsedin. Ölümü kutsayın.
Biz, bize zorla dayatılan değerler için ölmeye koşullanalım. Yaşamaya değil.
Sonra sizin önerilerinizi ciddiye alanlar çıkar.
Tarım, turizm, enerji, sağlık, eğitim, sanayi sektörlerinde küresel ittifaklara girerler.
Markalaşırlar.
50 yıldır bitmeyen kısır gündemlere sıkıştırılmaya çalışılan Türkiye’yi alır, uçurur, bölgesel aktörlükten, küresel başrole taşırlar.
Ülke zenginleşir… Kişibaşı gelir 30-40 bin dolarları bulur…
Küresel yatırımlar için bir çekim merkezine dönüşür…
Kişi başı gelir küresel standartlara yükselir. Ülke huzura kavuşur. İnsanlar, artık sabahın köründe kapıyı çalanın ya sütçü ya da gazeteci olduğundan emin, çağdaş demokrasilerde nasıl yaşanıyor ise öyle yaşamaya başlarlar.
Antalya’da yerleşik 30 bin civarındaki yabancı kökenli hemşeri sayımız, ola ki yarım milyona varır, yaşamlarını artık bu güzel kentte sürdürmeye başlarlar.
Ülkelerinden aldıkları emekli maaşlarını Antalya’da kasaba, manava, dolmuşa, berbere harcarlar, kent zenginleşir.
Varlıklarının can suyunu gerginlikten, kavgadan, sahte gündemlerden alan toplum mühendisleri ne yapar, ne ile geçinir sonra?
Zengin bir kent nüfusu içinde kimi dolduruşa getirir, kimi sokaklar döker, kimin bilgisayarını “vatan tehlikede, kalkın” klişeleri ile doldurabilirler?
Siz pişmiş aşa su katıyorsunuz Sayın Valim…
Bakın, toplum bitmez tükenmez manüplasyonlarla tam ortasından üçe dörde bölünmüş…
Kendini Türkiye’nin sahibi, kendisi gibi giyinmeyenleri, düşünmeyenleri, konuşmayanları, yaşamayanları vatan haini belleyen seçkinciler, nasıl da nihai hedefe yaklaşmış…
Artık bir iç savaş mı olur?
Bir darbe mi?
Bilinmez.
Dünya değişiyormuş… Kimin umurunda?
Küresel sermaye artık Ortadoğu/Kafkasya ekseninde sükunet, huzur ve refah istiyormuş…
Geçiniz!
Küresel sermayenin üretimi artık iletişim, nano teknoloji, bilişim, görsel medya, hayatı kolaylaştıran ürünlere yoğunlaşmış…
Bu ürünleri ancak barış içinde yaşayan, zengin kitleler satın alabilirmiş…
Türkiye de hızla zenginleşen, genç, tüketime aç bir toplum olduğu için küresel devler tarafından önemsenen bir pazarmış…
Denklem kazan/kazan üzerine kuruluyormuş… Boş söz bunlar.
Küresel güçler ile Türkiye arasında olan biteni sadece 80 yıllık ezberlerle okuyabiliriz toplum mühendislerine göre.
Bütün Dünya Türkiye’ye düşmandır.
Neden?
Ama bu soruyu sormayın Sayın Valim.
Öyle işte.
Bütün Dünya kendi sorunlarını, gelecek projelerini, gereksinimlerini bir yana bırakmış, nasıl etsek, ne yapsak da bu Türkiye’yi bölsek, parçalasak diye düşünüyor.
Sayın Valim,
Lütfen Türkiye’yi Ankara ve İstanbul’un entel barlarından, yakın ahbap çevresinden ibaret sanan ötekileştirme ustalarını, toplum mühendislerini zıplatacak söylemler geliştirmeyin.
Vatan elden gidiyor…
Ülke bölündü bölünecek…
Etrafı bidon kafalılar sardı…
Türkiye’yi göbeğini kaşıyan adamlar yönetmeye başladı…
Dünya Türkiye’ye düşman…
Ülke parça parça satılıyor…
Özelleştirmeler vatana ihanettir…
Yabancılara mülk satışı vatan hainliğidir…
Alanya’da yaşayan yabancılar ajandır, gelecekte bir plebisit ile o bölgeyi Avrupa Birliğine bağlamak için içimize sokulmuş Truva atlarıdır….
Bunlar gibi tehdit, kışkırtma, akıl yoksunu cümleler ile mevcut gerginliği beslemek, bölünmeyi hızlandırmak dururken, siz neler öneriyorsunuz.
Antalya’yı, üretmeye, küresel pazarlarda kavgaya, ekonomik, sosyal, kültürel rekabette öne geçmek için güçlenmeye davet ediyorsunuz.
Antalya’ya, Barselona’yı, Sydney’i, New York’u, Tokyo’yu örnek gösteriyorsunuz.
Olmuyor!
Bakın hemen yakınımızda İzmir var. Sizin bıraktığınız gibi olmayan İzmir!
Elinde, avucuna sığmayan taşlarla konvoy taşlayan mini etekli kızların İzmir’i…
Antalya’ya İzmir’i örnek gösterin.
Onlar gibi içimize kapanalım. Yabancı sermayeyi kovalım.
Kentin tepelerini gecekondularla çevirelim. Yoksulluk, varoşları en küçük kıvılcımda patlamaya hazır barut fıçıları haline getirsin.
Bu Kente, tarımda, Batı’nın insanına layık gördüğü standartlar gelmesin. Biz hormonlu, ilaç kalıntılı sebzeyi tüketmeye devam edelim.
Ne işimiz var küresel arenalarda?
Bizi yerel gündemlerimizle, kısır kavgalarımızla, bitmek tükenmek bilmeyen iç ve dış düşman palavralarımızla baş başa bırakın.