DÜŞ-ünü-YORUM

En mutlu olduğum an!..

Dostlarım hemen hepinizin hayatında mutluluktan uçtuğunuz anlar olmuştur. Olmaktadır… İçtenlikle dilerim bundan sonra da olur…
Ben bu gün saat 18.00 gibi mutluluktan deliye döndüm. Şu an karnı doymuş ve havada özgürce kanat çırpan sığırcık kuşu gibiyim. 
Belki fark ettiniz. Uzun zamandır sosyal medyada hiçbir paylaşım yapmıyorum. Yapamıyorum. Bunun için gereken güç ve moral kalmamıştı. Sadece dostlarımın acı ya da keyifli günlerine bir şeyler yazarak katkıda bulunabiliyordum.

Bayramdan öncesinden hem de. Neredeyse iki aylık bir karabasan durumundan bahsediyorum. Her şey Bayram öncesinde bir gece nabzımın çılgın bir tekno müzik temposu gibi atması ile başladı. Hayatımda böyle bir şey yaşamamıştım. Boynumun sağ tarafında bir iblis adeta derimi paralayıp çıkmak için vurup duruyordu. Gözlerim karardı. Bir anda akünün bittiğini ve alacağım nefes sayısını doldurduğumu düşündüm. 

Sevgili ahretlik kardeşim Yusuf Bahadır iyilik meleği gibi yetişti. Hemen hastaneye gittik. Tansiyon fırlamış. Nabız deli gibi atıyor. Ben nefes alamadığımı sanıyorum. Acilde tansiyon ölçümü, içerdeki serin hava, serum, dilaltı hap derken rahatladım. O arada çok değerli kardeşim Banu Tonguç fırladı geldi. Bir –iki saat içinde sakinleştim. Her şey normale döndü. Acil doktoru – o sevimli laz uşağu- olanca moral hocalığı ile ertesi günü bir de kardiyoloğa muayene olmamı rica etti. O cümle kafamın bir köşesine kuşkudan üretilmiş bir panik tokmağını indiriverdi. Ama bozulmadım. Öyle ya da böyle bu muayene olacaktı.

Ertesi sabah, kardiyolog doktorun odasına idam ile yargılanan bir mahkum havasında girdim. Sağ olsun, olanca ciddiyeti ve ustalığı ile beni bir güzel muayene etti. Göğüs bölgeme bir sıvı jel sürdü. Sonra göğsümün her tarafında kalem gibi bir kamera dolaştırdı ve ekranda damarlarımın en mahrem noktasına, kaslarımın işlerini yaparken yaşadıkları ilahi şehvete kadar her şeyi gözlemledi. Kan tahlili için kan aldırdı. Daha sonra beni efor dedikleri bir uygulamaya gönderdi. İlk defa basıyordum bu koşu bandına. Hayatım boyunca bu amaç ile yanından bile geçmemiştim. 
Efor testi bandı vız geldi. Bıraksalar akşama kadar koşardım. Ayağım hafif ağrıdı. Teknisyen kızımız da bu kadarının yeterli olduğunu söyledi. İndim.

Derken yine hayatımda ilk kez duyduğum bir iş çıktı başıma. Holter. Göğsünüze bir sürü kablo yapıştırıp hepsini de bir cihaza bağlıyorlar. Cihaz dediğim eski ericcson telefonlaın yarısı kadar, ekranlı bir alet. Bir kuşağa bağlı kılıfa koyup 24 saat süre ile taşımanızı istiyorlar. Ertesi sabaha kadar gözüm gibi koruyarak taşıdım mübarek şeyi.

Geldik ertesi sabaha. Holteri teslim ettim. Sıram geldiğinde Kardiyolog Doktor kardeşimin odasına girdim. Dostlarım o anları anlatmak mümkün değil. Yüzünde renk olmayan bir Doktor var, siz karşısında oturuyorsunuz. Ben o anlarda kendimi kalemi kırmaya hazırlanan bir hakimin karşısında gibi hissettim. Bir cümle döküldü ağzından… Offf! Benden genç ama gidip ellerini öpeyim istedim. “ Adil Bey kalp damar ile ilgili bir sorun yok. Herşey gayet normal.” Başım yine döndü, ama bu sefer aşırı doz huzurdan. 

Mevzu hipertansiyon başlangıcı. E o zaman sorun yok. Yenerim ben bu ifriti. Ezerim. Ama sevgili doktor detaylara girmedi. E tabi bir de küçük bir bölge hastanesi. Gereken bir sürü test daha varmış, sonradan öğreniyorum. Ben tansiyon sıkıntısını Bayram için gittiğim Mengen’de da yaşadım. Sevgili Ayşe Sultan’a renk vermedim. Hatta dönüşte bir ara Bolu Devlet hastanesine de gitmek zorunda kaldım. Ama o arada anladım ki, bütün mesele yaşam tarzımız ve beslenme ile ilgili. Geceden ağır börek çörek ve çok sayıda çay hatırlıyorum. Bir numaralı tansiyon tetikçisi katiller.
Uzatmayayım dostlarım, geldik bu günlere. Ben o arada ikide bir zıplayan tansiyon nedeniyle daha önceki muayene ve tedaviden bile kuşkulanmaya başlamıştım. Acaba cihazlarda bir şeyler yanlış mı kaydedildi. Acaba kardiyolog doktor yanlış muayene mi yaptı? ( Sevgili Doktor özür dilerim.) 
Günlerden bir gün Sevgili Suat Tüner Ağabeyim özellikle rica etti. Selim Yalçınkaya. Üniversitede TIP Profesörü, ona gitmemi istedi. Dostlarım bu ismi yazın bir kenara. Kardiyolojiyi yemiş, yutmuş, tur bindirmiş. Sağ olsun. Çok ince bir muayene veee ardından en önemli aşama; son derece detaylı tahliller. Dün bu tahliller yapıldı. Kan, idrar, röntgen. Bedenimizde nerede ne değer varsa hepsi ölçümlendi. Kollestrol, trigiliserit, prostat, ve daha daha niceleri. Sevgili Selim Hocamın en doğru teşhisi koyması ve en iyi tedaviyi önermesi için hangi veri gerekiyor ise, hepsi…

Sevgili Dostlarım,

Her şeyin başı sağlık
Bu gün akşamüstüne geliyorum. Sevgili Selim Yalçınkaya uzun uzun verileri inceledi. Ben mimiklerine odaklanmışım. Gözbebeklerinin hareketlerini bile tarassut altına almışım. Benim için Antalya’da bu işin otoritesi o. Ne derse hadis hükmünde adeta. 15 dakika kadar heyecanlı bir bekleyiş. Derken dost bir bakış ve o muhteşem cümle;

“ Bütün değerleriniz umduğumdan da daha iyi. Kalp damar sapasağlam…” O an Selim Hocamın ağzından çıkan bu sesler iyilikten örme birer kanata dönüştü. Başladım hayalimde kanat çırpmaya. Tavanı iyilik enerjisi ile deldim, bulutlara vardım ve döndüm. 
Bütün değerler normal. Kendime teşekkür ettim, yıllar önce sigaraya karşı savaşımda ezici bir zafer kazandığım için. Birkaç aydır alkole açtığım savaşta öne geçtiğim için. Uzun yılkar ve halen bisiklet sürdüğüm için.
Sevgili Selim – bana göre basit- bir hastalık söyledi. Şeker başlangıcı. O da adeta hamilelik aşamasında. İlaca bile gerek yokmuş. Sıkı bir diyet ve tekrar spora başlamak yeterli olacak. Sıcaklar geçsin hemen bisiklete, benim can yoldaşıma…

Sevgili Dostlar,

Ona buna şuna kızın. Bağırın çağırın. Siyasete dalın, şunu eleştirin, bunu övün. Hepsine eyvallah. 5 milyar yıllık Dünyanın yaşı yanında sizin bu kızdığınız, üzüldüğünüz, şaşırdığınız, anlamadığınız şeylerin elbette çoooooook önemi vardır. Bu kızdığınız, kırıldığınız, üzüldüğünüz, anlamadığınız şeyler ömrünüzün 5 yıl sonrasında bile çok önemli olacaktır. Sizin adınıza buna da kabul.
Ama kendinizi de sevin be kardeşim. Lafta değil ama… Gerçekten sevin.
Kızan, eleştiren olur mu? Olabilir, ama ben söylemekten çekinmem. Bu gün benim için son yıllarda aldığım en mutlu, en önemli haber sağlığım idi.
Unutmayın, Prof Dr Selim Yalçınkaya. 
OLMAYA CİHANDA DEVLET BİR NEFES SIHHAT GİBİ

Yayın Tarihi
30.07.2016
Bu makale 3013 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!