(Sayın Şahin Akçap’a not: Ced kavramı geçmiş anlamında kullanılmıştır. Ya da şöyle diyelim, Anadolu özelinden konuşursak, on binlerce yıllık bir geçmiş içinden en fazla şişirilmiş, en abartılmış, en cilalanmış olan dönemi sahiplenmek ve onunla övünmek…)
Arada bir duyarsınız…
Bazı çaresizler doğdukları kent ile övünür… “ Biz …lıyız! Bununla gurur duyarız.”
Tesadüfen doğduğu kent ile gurur duymak nasıl bir şeydir? Doğduğu kent ile övünmek insanın hangi kompleksine çare olur?
İçimden sormak gelir;
“ Kardeşim, bu kentin nesi ile gurur duyuyorsunuz? Kansere çare mi bulmuşlar? Uzay çalışmalarında önemli işlere imza mı atmışlar?”
Yani ülkenin 81 vilayetinden bir tanesini geri kalan 80 taneden üstün ve daha sevilesi bulmak nasıl bir mantık ürünüdür?
Ced ile övünmek de aynı kapıya çıkar. İnsanlığın ortak uygarlık yürüyüşünün hangi adımına eşlik etmiştir ceddiniz? Önemli olan kriter budur!
Ya da şöyle soralım;
İnsanoğlu’nun birkaç milyon yıllık macerasında, insanı doğduğu coğrafya, ten rengi, inanç, ırk aidiyeti gibi kriterlere göre bir sıralamaya koymak nasıl bir ruh halidir?
Bizim Ülkemizde daha da bir yaygındır geçmiş ile övünmek… Geçmişin de sadece zaferleri ile ilgilenmek elbette… Geçmişi ululaştırdığın zaman, atalarının yenilgilerini görmezden geleceksin, çok belirgin olanı da şansa, yağmura, müttefiklerin yenilgisine bağlayacaksın.
Yahu aziz kardeşim, rüzgar dna’larını birkaç bin km doğuya uçursa ya Gürcü, ya Ermeni, ya da Azerisin…
Azcık batıya uçursa Bulgar, Arnavut ya da Yunanlısın…
Ana karnına düşmeden önce sanki seçenekler önüne gelmiş, sen de en asili, en sağlamı, en temizi budur diyerek bu toprakları ve bu ırkı seçmiş gibi, ne demeye şişinirsin?
Nedir bu afra tafra?
Bilinçli bir seçimle mi bu coğrafyada ve bu ırk altında dünyaya geldin?
Hangi akla hizmettir, ait olduğunuz bu toprakların sadece son 600-700 yılını sahiplenir, ondan önceki on binlerce yılı görmezden, bilmezden gelirsiniz?
Ve genetik olarak Osmanlı mı, Hitit mi, Rum mu, Lidyalı mı, Romalı mı olduğunuzu siz dahil, kim kesin olarak bilebilir? Var mı elinizde somut ve objektif bilgiler?
Kaldı ki, Osmanlı 1500’lerdeki muhteşem aşamaya gökten zembille mi indi sanıyorsunuz?
İstanbul fethedildikten sonra Bizans’ın binlerce yılda olgunlaşmış devlet yapısı neredeyse bire bir devralınmadı mı?
Osmanlı’yı 1400’lerdeki ‘Batı’ tercihi yükseltmedi mi? İmparatorluğun lokomotifini döndüren kadrolar Batı’dan devşirilen Slavlar, Yunanlılar, Arnavutlar değil mi?
Gelelim bir sonraki itiraz kaynağıma;
Benim de gurur duyduğum ve onlarla aynı evreni paylaşmaktan muhteşem bir keyif aldığım insanlar var elbette…
Ama onlar ellerinde silah ve insan kanı olan fatihler değil, üzgünüm…
Ben Pastör ile gurur duyuyorum mesela…
Beethoven ile…
Edison ile…
Mongolfier Kardeşler ile…
Wright Kardeşler başka bir gurur kaynağım…
Leonardo da Vinci…
Mimar Sinan…
Benim gurur duyduğum insanlar bütün insanlık için muhteşem şeyler yapmış… Bugünün uygarlığının temelleri onların ellerinde şeklenmiş…
İbni Sina… Hipokrat…
Ben insanlığın yükselişine bir nefes katmış ve bunun için asla yaygara koparmamış, sessiz sedasız işini yapmış ve sahneden çekilmiş atalarımla gurur duyuyorum.
Siz?
“ Benim ceddim Viyana önlerine kadar gitti” demeyin, gülerim. Çünkü o gidişin bir de tarihlere asla objektif olarak yazılmamış dönüşü var.
Asla bilimsel olmamış, yenilenler ve ezilenler değil, fatihler tarafından kaleme alınmış bir tarihin palavraları ile gurur duymam ben…
Kılıç şakırtıları, uçurulan kelleler, pusu gelenekleri, kan ve gözyaşı üzerine yazılı bir tarih ile gurur duymak için farklı bir ruh haline sahip olmak gerekir.