Ben duymam!
Hatta utanırım.
Evleri, köyleri basan, sokaklarda hayvan boğazlar gibi insan öldüren canavarlardan ne hesap soruldu, ne onların tasmalarını tutanlara ulaşıldı.
Gelin bir bakalım şu kanlı tarihin minik bir bölümüne…
Var mısınız?
Buna cesaretiniz var mı? Bir türlü derinine inmediğimiz/inemediğimiz bazı gerçekleri masaya koyup, aydın cesareti ve insan olmanın yüklediği vicdan ile soruları dibine kadar sormaya var mısınız?
Eften püften şeylerle parmaklarınızı yormaktansa, gelin bu yılların zorbalığının hesabını soralım. Türkiye’yi babasından kalma arena sanan ahir zaman imparator bozuntularının yıllardır işlediği cinayetler için yakalarına yapışalım…
Ben hiçbir yorum yapmadan sadece olayları listeleyeyim, siz kendinizle baş başa kaldığınızda bu olaylara neden, niçin, kim, nasıl baltasını indirin…
Tekrar ediyorum…
Cesaretiniz varsa…
Bu vahşet, bu gözü dönmüş gaddarlık karşısında bugüne kadar ne yaptınız? Yüreğiniz bunları konuşmaya, bu karanlık geçmişle hesaplaşmaya yetiyor mu?
Buyurun… Okuyun bakalım!
Mustafa Suphi ve Yoldaşları
TKP kurucusu, yurtsever Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı 29 Ocak 1921’de Karadeniz’de Yahya Kaptan tarafından öldürüldüler.
Nazım Hikmet
Dünya şairimiz, bugün gurur duyarak şiirlerini okuduğumuz Nazım Hikmet, 1938 yılında 28 yıl 4 ay hapse çarptırıldı.
Sabahattin Ali 1948 yılında Bulgaristan sınırında başı taş ile ezilerek katledildi.
6/7 Eylül Vahşeti
1955 yılında, Kıbrıs Türktür Cemiyeti'nin önayak olması ve diğer gençlik örgütleri, meslek kuruluşları, kontrgerilla ve diğer derin devlet teşkilatları, bazı resmi ve gayriresmî makamların telkin ve teşvikiyle yerel kalabalıklar ve şehre dışarıdan getirilmiş olan kitlelerce 6 Eylül akşamı Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir yağma ve yıkım eylemi gerçekleştirildi.
İlk saldırı saat 19.00 sıralarında Şişli'deki Haylayf Pastanesi'ne yapıldı. Ardından büyüyen kalabalık Kumkapı, Samatya, Yedikule, Beyoğlu'na geçerek gayrimüslimlerin toplu olarak yaşadığı birçok semtte önce Rumların, ardından da Ermeni, Yahudi ve hatta yanlışlıkla bazı Türklerin dükkânlarına saldırarak yağmaya başladı.
İstanbul'daki Rum azınlığın ev, işyeri ve ibadet yerlerine yönelik bu saldırılarda emniyet pasif bir tutum sergiledi. Rum vatandaşların adresleri hakkında önceden bilgi sahibi olan, 20-30 kişilik organize birliklerin kent içindeki ulaşımı özel arabalar, taksi ve kamyonların yanı sıra otobüs, vapur gibi araçlar yardımıyla sağlandı. 7 Eylül sabahına kadar süren saldırılarda aralarında kilise ve havraların da bulunduğu 5.000'den fazla taşınmaz tahrip edildi ve milyonlarca dolarlık mal sokaklara saçılıp, yağmalandı.
Taylan Özgür
1969 yılında ODTÜ öğrencisi Özgür, İstanbul Üniversitesi'nde katıldığı Öğrenci Birliği Kongresi sırasında güvenlik güçlerinin yaptığı baskında öldürüldü. Onu kimin öldürdüğü bugüne kadar aydınlanamadı. Can Dündar kendine ait internet sitesinde, kontrgerilla uzmanlarından emekli Yarbay Talat Turhan'ın bu cinayeti bir üsteğmenin yaptığını belirten, açıklamasını yazmıştır. Turhan'a göre 1968 hareketinin ilk faili meçhul cinayetini kontrgerilla yapmıştır.
Ertuğrul Karakaya
8 Haziran 1977 Ertuğrul KARAKAYA, jandarma tarafından kurşunlanarak ve süngülenerek öldürüldü. Ertuğrul, Danıştay kararı ile okula girme hakkını kazanan bazı öğrencilerin yurtlara gitmelerini sağlamak için Nizamiye kapısına geldiğinde jandarmanın tehdidi ile karşılaşmıştı. Bir jandarma eri, Ertuğrul’u kovalamaya başlamış ve hemen arkasından elindeki G-3 tüfeği ile ateş etmiştir. Jandarma eri, bununla da yetinmeyerek sırtından hunharca süngülemiştir.
Maraş Katliamı’ndan sağ kurtulan bir tanık- Maviş Toklu:
“24.12.1978 Pazar günü, saat 10.00 sıralarında mahallemizin Muhtarı Mehmet Yemşen ile Fevzi Görkem’ın başında bulunduğu saldırgan bir grup, ‘Allah Allah, Koministlerin kökünü kazıyacağız, büyük-küçük demeyin, komünistlerin kafasını ezin’ diye bağırıyorlardı. Muhtarın elinde silah ve bayrak vardı. Diğerlerinin elinde silah, patlayıcı madde, gaz, benzin, sopa gibi saldırı malzemeleri vardı. Evime hücum ettiler, kapıyı kırarak içeri girdiler. Odada oturan kocamı (Kalender) alıp bahçeye çıkardılar. Ben de arkalarından koşarak çıktım. Muhtara, ‘Aman etmeyin eylemeyin, kocamı öldürmeyin, çoluk çocuğumu meydanda koymayın’ diye çok yalvardım. Kocamı, gözlerimin önünde işkence ederek öldürdüler. Öldürülürken kocama sarıldım, üstüm başım hep kan oldu. ‘Aman muhtar etme eyleme, sen ne ediyorsun?’ dediğimde ‘Pişirdik pişirdik, koministler gelsinler, hep yesinler’ dedi. Saldırganlar, bu defa yakınımızda oturan kardeşim Hüseyin Toklu’yu götürmek için evinin etrafını sardılar ve kardeşimi içerden çıkardılar. Yine muhtara yalvardım yakardım. ‘Kocamı öldürdün, bari kardeşimi öldürme’ diye yalvarıyordum.
Çorum Katliamı
Çorum’da 4 Temmuz’daki katliamda 26, ondan önceki saldırılarla birlikte de toplam 50’yi aşkın insan katledildi. Katledilen insanların cesetlerine yakınları aylarca hatta bazılarına yıllarca ulaşamadılar. Buldukları cesetler de yakılmış, işkence izleri ile tanınmaz hala getirilmiş haldeydi. Fakat kontrgerilla, Çorum’da ikinci bir Maraş yaratmayı başaramamıştır. Çorum’da halkın ve devrimcilerin birlikte direnişini kıramamış, beklemediği bir şekilde silahlı ve kitlesel bir direnişle karşılaşmıştır. Halk bu şekilde kendini savunmamış olsaydı Maraş’taki katliamdan çok daha büyük bir katliam gerçekleşirdi.
1 Mayıs 1977
Kanlı 1 Mayıs, 1 Mayıs 1977 İşçi Bayramında, 34 kişinin hayatını kaybettiği 136 kişinin yaralandığı olaydır.
1 Mayıs 1977 günü İşçi Bayramı`nı kutlamak üzere çeşitli illerden İstanbul`a gelen yaklaşık 500 bin kişi DİSK’in organizasyonu önderliğinde Taksim Meydanını doldurdu. Katılımın yüksek olması sebebiyle kortejlerin alana girmesi uzun sürmüş, miting de uzamıştır. Saat 19.00 sularında dönemin DİSK başkanı Kemal Türkler konuşmasının sonuna geldiğinde etraftan silah sesleri duyulmaya başlandı. Sular İdaresi binasının üstünden ve meydandaki otelin çeşitli katlarından açılan bu ateş sonucu insanlar panik halde kaçmaya başladı, Etap Marmara Otelinin üst katlarından da ateş açıldı.
28 kişi ezilme ya da boğulma nedeniyle, 5 kişi vurulma nedeniyle, 1 kişi de panzer altında kalarak yaşamını yitirdi, yaklaşık 130 kişi de yaralandı. Ölenlerin çoğu Kazancı Yokuşu'nun başında, park edilmiş kamyon yüzünden sıkışarak ölmüşlerdi. 470 kişi göz altına alındı fakat hiçbirinin olayla ilgisi kurulamadı. Ateşi kimin açtığı tam olarak belirlenememiş, olay halen aydınlatılamamıştır.
Öğretmen Ali Uygur
Polis teşkilatının önemli kademelerinde bulunan Hanefi Avcı'yı en iyi anlatan örneklerden biri 1980 yılının Temmuz ayında Mersin'de yaşandı. Öğretmen Ali Uygur, 1 Temmuz 1980 tarihinde üç arkadaşıyla birlikte Tarsus'tan bindikleri trenden Pozantı'da indirildiler ve Mersin Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldüler. Diğer üç kişi bir süre sonra savcılığa çıkarılmasına karşın Ali Uygur ise bırakılmadı.
Gözaltına alındığı Hacıkırı tren istasyonunda kolları jandarma tarafından kırılan Öğretmen Ali Uygur’un ne tür işkencelere maruz kaldığı daha sonradan açığa çıktı. Anlatımlara göre, Ali Öğretmen, “çuval içine bir kedi ile birlikte eller ve ayaklar kelepçeli bir şekilde konulup dışından sopa ile vurularak” öldürüldü. Ali Öğretmen bu işkencelere maruz kalırken, Hanefi Avcı ise Birinci Şube Müdür Yardımcısıydı.
Sırtından vurulan Hrant Dink
Hrant Dink 19 Ocak 2007'de Şişli'de Halaskârgazi caddesi üzerindeki Agos Gazetesi'nin çıkışında, 14:54'de yakın mesafeden yapılan üç el silah atışıyla öldürüldü.
İşte size zulmün gerçek boyutlarının minicik bir kesiti… Binlerce cinayetin, katliamların, yalanın dolanın içinden birkaç tanesi… Ben yorum yapmadım.
Yıllardır sokaklarda, meydanlarda akan kanı hangi kutsalların, hangi sloganların, hangi sahte korkuların arkasına saklayacaksınız?
Bunları görmedim… Duymadım… Konuşmadım mı diyeceğiz?
Kim yaptı bunları?
Nasıl?
Tertemiz bir geçmiş değil mi?