DÜŞ-ünü-YORUM

Bölgesel Özerklik II

Türkiye Cumhuriyeti projesi başarılı mıdır? Bu Ülke 60-70 yıldır iyi yönetildi mi? Bu sistem başarılı mıdır? Koskoca bir Cumhuriyet sürecinde Türkiye’de yaşayan insanlar mutlu, tok, geleceğinden emin miydi?

 

Konuşulmasına bile tahammül edemediğimiz bu sistem başarılı olsaydı… Yani Ülke 50 yıldır doğru yönetilseydi…

 

Milyonlarca insanımız köyünü, kasabasını, sevdiklerini geride bırakıp Avrupa’ya, Avustralya’ya, Kanada’ya göç eder miydi?

 

Göçmenlerimiz, burada ‘ Almancı’, orada ‘kara kafalar’ aşağılamasını sineye çekmek pahasına yaban ellerde hayatının son şansını denemeyi göze alır mıydı?

 

Bu sistem, kentlere, kasabalara, köylere, eğitim, sağlık, iş, aş, getirmiş olsaydı, insanlarımız durup dururken toprağını terk eder miydi?

 

İnsan neden göç eder?

 

Yaşadığı yerde mutlu değilse…

 

Karnı doymuyorsa…

 

Geleceğinden emin değilse…

 

O halde, sırf bu nedenle bile şu son elli yılı konuşmak ve bizi yönettiklerini iddia edenlerle en azından zihni platformda bir helalleşme yaşamak durumundayız.

 

Sistem, halka yaklaşımı ve kendisini konumlandırdığı politik/ekonomik platform itibarıyla hiç de başarılı bir sınav vermedi.

 

Son elli yılda özgürlükler ve demokrasi üç kez iğfal edilmedi mi? Her darbe, sistemi biraz daha tutucu, biraz daha gergin, biraz daha suistimale açık hale getirmedi mi?

 

Sistemin elli yıllık mazisi, hayali ihracatlar, banka hortumlamaları, ihale yolsuzlukları, rüşvet, haraç, devlet kaynaklarının heba edilmesi ile dolu değil mi?

 

Sadece 1990’larda bankalardan hortumlanan 90 Milyar doları bu millet vergileri ile kapatmadı mı?

 

Vergilerimiz, oy depolarının hatırına, ekonomik aklın kabul edemeyeceği, hiçbir rekabet şansı olmayan kamu yatırımlarına peşkeş çekilmedi mi?

 

Her sabah başka bir iç ya da dış düşman tarifi ile uyandığımız bu elli yılda, bütçemizin ne kadarı silahlanmaya, manevralara, harekatlara gitti, bileniniz var mı?

 

Elli yılın özeti; bir yanda 780.000 kilometre kare Vatan, bir yanda devlete emanet ettiğimiz kaynakların tasarrufunu elinde tutan Ankara, hemen yanında bu kaynaklardan palazlanan bir İstanbul Oligarşisi.

 

Bir de, medya adı altında yapılanan, ama asıl misyonu Ankara-İstanbul dubaralarını perdelemek, halka ‘ cambaza bak!’ numarasını çekmek olan bir payanda.

 

Geride, talan edilmiş kaynaklarımız, farkına varılmadan atıl durumda bekleyen zenginliklerimiz kaldı. Biliyor musunuz, Ankara’da sağlıklı bir orman envanterimiz bile yok. Vakıf mallarının sağlıklı bir listesi de… Tarihi saraylardaki paha biçilmez miras bodrumlarda çürüyor.

 

Toprak altındaki hazinelerimize bile sahip çıkamıyor Ankara. Hırsızlar, hepimize ait olan binlerce yıllık mezarlara ellerini kollarını sallayarak dalıp, ne var ne yok çalıyor.

 

Şimdi, Anadolu’nun ekonomik/sosyal atılımı bu kireçleşmiş yapı ile çatışıyor.

 

Sistem, birkaç on yıl öncesine kadar, kapıda elleri önde bağlı, başı yana eğik bir Anadolu’ya alışmıştı. Normal olan da bu idi onlara göre.

 

Ama, 20-30 yıl öncesine göre değişen çok şey var. Çorum, Kahramanmaraş, Afyon, Antalya, Mardin, Kayseri, Kars, Bursa ve cümle Anadolu doğruldu, ekonomik kaderini eline aldı, çocuklarını yurtdışında okuttu, Dünya’nın dört bir yanı ile iletişim kurdu.

 

Dün bakkalın arkasında yoğurt üreten minik bakkal bugün Türkiye’nin ilk 500 sanayi kuruluşu arasında. O listeye iyi bakın. Bugünün birçok sorusunun cevabı orada… 

 

Bugün, bu Anadolu’nun, ellerini çözdüğü gibi, bir de işaret parmağını uzatarak, “ Bir dakika kardeşim, bu Ülkede neler oluyor, bir anlayalım hele.” demesi karşısında Ankara/İstanbul/Medya öfkeden deliye dönüyor.

 

Hakkını, vergilerinin akıbetini, oyunun bedelini talep eden bu Anadolu, işte tam da birilerinin ‘ göbeğini kaşıyan adam, bidon kafalı.’ diye küçümsediği insanlardır.

 

Biraz bize dayatılan ezberlerden kurtulalım, konuşalım;

 

KİT kamburundan kurtulmuş olmasına rağmen, Ülke varlıklarının ve kaynaklarımızın büyük bir bölümü hala Ankara’nın egemenlik alanındadır.

 

Harcamalar hala denetlenemiyor. Şimdi soralım, düşünelim, doğruya varalım.

 

Marmara, Ege, Batı Akdeniz, Doğu Akdeniz, Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu ve Batı Karadeniz, Doğu Karadeniz…

 

Ankara’nın tahakkümünden göreceli de olsa kurtulsa…

 

Her bölgede seçimle gelmiş bir Vali olsa.

 

İl Genel Meclislerinin yetkileri genişletilse…

 

Belediyeler kaynak ve yetki olarak güçlendirilse.

 

Her ay bu bölgelerdeki iller bazında bir akil insanlar meclisi toplansa. Bu meclise, seçilmiş Vali başkanlık etse, İl Genel Meclisi, Belediyeler icracı, Sivil Toplum Kuruluşları tavsiyeci kimlikle bu toplantılarda konuşsa, hesap verse, İlin geleceği planlansa…

 

Yılda ya da altı ayda bir kez bölgenin bütün illeri aynı toplantıyı düzenlese, aynı gündemler burada da konuşulsa…

 

İllerdeki özel sektör, yabancı sermaye yatırımları Ankara’da aylarca bezdirilmeden, bölgelerde bir ya da iki imza ile desteklense…

 

Bu Bölgelerin kendi bütçeleri olsa..

 

Bu bölgede faaliyet gösteren, bu bölgeden kazanan bütün şirketler, merkezleri nerede olursa olsun vergilerini bu bölgeye verseler. Emlak vergisi de bölgede kalsa..

 

Biz sıradan vatandaşlar…

 

Yani her gün Ankara’ya gidip bizi yönetenleri denetleme şansına sahip olmayanlar, ilimizdeki ve bölgemizdeki yönetimi günü gününe, saati saatine denetleme olanağına sahip olsak.

 

Kaynaklar verimli kullanılsa…

 

Bölgeye en gerekli ve en akılcı yatırımın neler olacağını en iyi bölgede yaşayan bizler bileceğimize göre, yatırımlar daha verimli, akılcı, rekabetçi olmaz mı?

 

Daha şeffaf bir yönetim hayata geçmez mi?

 

Yargı ve Savunma Ankara’da kalsın, kabul.

 

Merkezi meclis de…

 

Ama, eğitim, sağlık, ulaşım, su, elektrik, ekonomi, kentleşme, bunlara öncelikle biz, yani bu alandaki hatalardan en çok çeken biz sıradan insanlar kara versek…

 

Ne olur?

 

Bölünürüz mü dediniz?

 

Hadi canım siz de… Zenginleşen, insanına refah sağlayan, doğrudan söz hakkı tanıyan, özgürlüklerin genişlediği bir ülke neden bölünsün? İnsanlar, tıpkı başta anlattığım facialardaki göçmenler gibi mutsuz ise ayrılmak ister.

 

Kim hangi akıla hizmetle Ege’den, Akdeniz’den, Dünya kenti İstanbul’dan mahrum kalmayı tercih eder ki?

 

Bölme eylemini hayata geçirmesinden korktuğunuz insanlar, İstanbul’da, Antalya’da, Bodrum’da, Çeşme’de, Bursa’daki milyarlarca TL tutarındaki yatırımlarını, alıştıkları yaşam kalitesini, edindikleri dostlukları bırakıp giderler mi sizce?

 

Hem, ben değil, hayat cevap versin bu soruya; Alın size Dünyanın en zengin, en güçlü iki ülkesinin yönetim biçimi notları.

 

Almanya

Almanya bir federal parlamenter cumhuriyettir. On altı eyaletten oluşmaktadır (Bundesländer). Başkenti ve en büyük şehri Berlin'dir. Almanya 2007 yılına göre, GSYİH'ye göre dünyanın 3. büyük ekonomisi ve en çok ihracat gerçekleştiren ülkesidir. Ülke dünyada gelişme için en çok bağışta bulunan ikinci ülke konumundadır.

 

ABD

Amerika Birleşik Devletleri 50 eyaletten meydana gelen bir federal birliktir. Anayasa, ulusal hükümetin bünyesinin ana hatlarını tesbit eder. Yetkileri ile faaliyetlerini belirtir. Kendine has anayasa ve yetkilere sahip olan her eyalet de öteki işlerden sorumludur. Her eyalet; yönetim bakımından şehir, kasaba, nahiye ve köylere ayrılmıştır. Her eyaletin seçimle gelmiş kendi valileri vardır.

 

Devam edecek

Yayın Tarihi
18.08.2010
Bu makale 5084 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
insanlar korkularını yenmeden bu acılımlar cok zor, kendi halkından korkan bir idolojik devleti degişdirmek zor. güzel noktalar var yazınızda bize ışık tutuyor.

mustafa kocak 21.08.2010

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!