DÜŞ-ünü-YORUM

Biraz da insanı yaz!

Sabah kalkıyorsun.

 

Sıradan insanların, kaynaktan evine gelene kadar, yüzlerce noktada emekleri ile yol verdikleri su ile elini, yüzünü yıkıyorsun, duşunu alıyorsun.

 

Nice hayatların tükendiği tezgahlardan geçip gelmiş havlu ile yüzünü kuruluyorsun.

 

Masaya oturuyorsun.

 

Topraktan raflara gelene kadar binlerce sıradan insanın ellerinden geçen peynir, yağ, zeytin, domates, reçel, binlerce sıradan arının emeklerinin billurlaştığı bal ile kahvaltını yapıyorsun.

 

Kesimcilerin, ütücülerin, overlokçuların, düğmecilerin sabahın köründen gece yarılarına kadar ter içinde çalışarak bitirdiği elbiseleri giyiyorsun.

 

Sıradan insanların zehir teneffüs ettiği tezgahlarda ürettiği ayakkabılarını ayaklarına geçiriyorsun.

 

Evine, işyerine gelen ve olmazsa hayatın olmayacağı elektrik, binlerce kilometreden prizlerine, sıradan insanların minik dokunuşları ile geliyor.

 

O elektrikte okuyorsun, yazıyorsun. Yemeklerin pişiyor. Klimaların çalışıyor. Serinliyorsun.

 

Kadir bilirlik adına tek hatırladığın muhtemelen klimayı icat eden kişidir.

 

Hepsi bu.

 

O klimanın parçalarını sabırlı dokunuşlarla bir araya getirenin kim olduğunu merak bile etmiyorsun. Parasını ödeyerek aldın ya.

 

Sokağa çıkıyorsun.

 

Sen derin uykulardayken sıradan insanlar çıkıp her bir metrekareyi tertemiz yapmışlar. Kaldı ki bir zamanlar toprak olan o sokağını yine sıradan insanlar güneşin gözünde asfaltlamış, kaldırımlarını düzenlemiş, yaşanır hale getirmiş.

 

Gazete okuyacaksın.

 

Sen uykularda yolculuk yaparken, sıradan insanlar dünyadan ve ülkeden haberleri toplamış, makalelerini yazmış, birileri matbaalarda toplanmış, dev makinelerin içinden gazeteler tıkır tıkır basılmış, kamyonlar gazeteni kapına kadar taşımış.

 

Daha…

 

Oturduğun evi inşa edenler bugün mülk sahibinin bile adını hatırlamadığı sıradan insanlar.

 

Bir zamanlar çocukların top oynadığı o arsaya bir gün sıradan insanlar gelmiş. Temel kazmışlar. Beton katları çıkmışlar. Sıva yapmışlar. Boyamışlar. Yaşanacak bir mekan yaratmışlar sana.

 

Sıradan insanların kan ter içinde ürettiği mobilyalarda oturuyor, uyuyor, yemek yiyorsun.

 

Elini attığın her şeyin sana gelene kadar süren bir macerası var. O maceranın kahramanları sıradan insanlar.

 

Finlandiya’nın bir kentinde sıradan mühendislerin tasarladığı, sıradan işçilerin ürettiği cep telefonu ile uzak yakın dostlarınla, yakınlarınla konuşuyor, özlem gideriyorsun. İşlerini hallediyorsun.

 

Doktorunla iletişime geçiyorsun. O cep telefonu ile hayatının çok önemli işlerini bir çırpıda çözüyorsun.

 

Amerika’nın sıradan mühendislerinin insanlığa hediye ettiği bilgisayarın başına geçiyor, dünyayı o kutunun içinde geziyor, sipariş veriyorsun.

 

Çin’de sıradan insanların komik ücretlerle çalışarak ürettikleri o bilgisayarda hayatı takip ediyorsun.

 

Sabah uyandığın andan gece yatana kadar ne yapıyor, ne alıyor, ne görüyorsan…

 

Hepsi, adını bile bilmediğin sıradan insanların, bir yerlerde birbirlerini tanımadan, görmeden durmaksızın çalışmalarının ürünü…

 

O sıradan insanlar hayatı yaratıyor.

 

Ey Efendi,

 

Sen ağzını açıyorsun; Kutsal Devlet.

 

Kutsal Devlet senin besmelen, duan, totemin olmuş.

 

İlk satırdan itibaren, sana, hayatı yaratan, senin sen olabilmende en büyük paya sahip olan sıradan insanları anlattım.

 

Şu kutsal devletin ne iş yapar? Kimdir? Neden kutsaldır? Bunu anlat bize bir kez de. Nedir sendeki bu devlete tapınma durumu? Neden?

 

Neden İsveç Kralı ormanda eşi ile birlikte, insanların arasında, sanki kimseler yokmuşçasına rahatça bisiklete binerken, burada sen ve senin gibiler Devleti ulaşılmaz, dokunulmaz, varlığı tartışılmaz bir tabuya dönüştürüyor?

 

Sıradan insanların, hayatı üretirken, “kalan işlerimizi sen hallet” diye görevlendirdiği bir maaşlılar topluluğunu bu kadar yüceltmenin, İslam öncesi Mekke’de, insanların kendi yaptıkları putlara tapmasından farkı nedir?

 

Neden önce insan değil?

 

Neden ağzından bir kez de sıradan insanlarla ilgili bir tek söz çıkmaz senin?

 

İnsan devlet için midir?

 

Söyle o halde; kaç insana bedeldir bu devletin bekası?

 

Söyle bana; Başbakanların, Generallerin, Bakanların bizden farkı nedir?

 

Onları senin kafanda böylesine ayrıcalıklı bir konuma yerleştirmen için gerekçelerin nedir? Anlat biz de tapınalım, biz de kutsayalım.

Yayın Tarihi
31.08.2010
Bu makale 5316 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!