Yarım aydınımız ‘ilerici’ görünür, aslında tutucunun önde gidenidir.
Aidiyet açısından bakıldığında bir küçük burjuvadır. Tarihin tekerleğinin ileri çevrilmesinde hiçbir rolü yoktur. Kültürel, ekonomik, sosyal konumunu kaybetme korkusu dış dünyaya karşı duruşunu etkileyen temel tehdittir.
Ezberlediği klişelere güvenerek toplumun entelektüel öncüsü olduğu vehmeder. Ondan başka kitap okuyan yoktur. Ondan başka modern müzik dinleyen yoktur. Ondan başka Dünyayı gezip gören yoktur.
Kendisine kurduğu minik dünyanın ekseni onun etrafında dönmektedir. Ne yazık ki o minik dünya ile dışında kaldığı dev dünya arasında en küçük bir bağ yoktur.
Bilmediği gerçek şudur;
Tıpkı ilkel komünal toplumun köleciler tarafından alaşağı edildiği gibi…
Tıpkı kölecilerin feodal toprak sahipleri tarafından tarihin dışına itilmesi gibi…
Tıpkı kapitalistlerin feodal toprak ağalarının çanına ot tıkaması gibi…
Bugün farklı bir üretim biçimi kapitalizmin geleneksel endüstrilerini, karar mekanizmalarını devre dışı bırakıyor.
Ya da şöyle diyelim, son iki yüzyılda Dünya’yı sürükleyen klasik senaryolar artık sahneden iniyor. Tabi bu senaryoları yazanları, oynayanları ve izleyenleri de dönüştürerek…
Neydi iki yüz yılın senaryosu?
Dev sanayiler ve özellikle de askeri/sinai kompleks olarak adlandırılan sektör. Yani, silah, kimyasallar, petrol ve türevleri, ulaşım araçları, uçaklar vb üreten komplike sanayiler.
Gelin bu ürünlerin geleceğini analiz edelim…
Elli yıl sonra petrol hayatımızı bu kadar teslim alan ve uğruna savaşlar çıkarılan bir ürün olabilir mi? Dünya ekonomisinin çarklarının dönmesi için petrol ve türevi ürünlere bu kadar çok ihtiyaç olacak mı?
Zor. Zor olmasından öte petrolün parçalanması ve yakılmasına dayalı üretimlerin sıfırlanması zaten insanlığın en önemli kavgasına dönüşmüş durumda.
Kıtalar arası her uçuşun atmosfere saldığı karbonun, yeryüzünde canlı olan her şeyin idam ipine atılan bir düğüm olduğu açık olarak ortaya çıktı.
Yollarda gezinen her benzinli ya da mazotlu araç da bundan farklı bir iş yapmıyor. Yakılarak tüketilen petrol dünyayı yaşanmaz kılan bir tehdit. Çarşıda pazarda hala petrolden üretilen o iğrenç, kapkara poşetleri gören var mı hala? Yok! Zira bir numararlı kanserojen olduğu kanıtlanalı yıllar oluyor.
Sadece çevreci insiyatifin mücadelesi bile petrolü ve onun türevlerini üretim sahnesinden kovalamaya yetti ve iyi ki yetti. Petrol sizlere ömür… Ya hayat ya petrol!
Yerine ne geliyor sorusu başka bir yazı konusudur, ama şimdilik biodizel ve elektrikten bahsederek bu konuyu geçelim.
Gelelim savaş sanayiine…
Yani insanları birbirine boğazlatmaya yarayan silah, bomba, tank, top üretimine…
Sahi, şu soruyu bütün koşullanmaların dışına çıkarak bir cevaplar mısınız ey okurlar…
Savaş endüstrisi olduğu için mi uluslar birbirine düşman ediliyor, yoksa gerçekten de uluslar arasında savaş sanayini gerektirecek kadar keskin, çözümsüz çatışmalar, düşmanlıklar var?
Analiz edelim;
Yüz binlerce mühendisin, teknisyenin, işçinin çalıştığı bir sektör askeri üretim. Her yıl milyarlarca dolar araştırmaya ayrılır. Çarklar döner, hammaddeler değerlendiriliri ve üretim bantlarının ucunda bombalar, mayınlar, silahlar, mermiler ortaya çıkar.
İyi de bu kanlı ürünleri depolarda tutamazsınız… Kollarınızı kavuşturup bir yerlerde insanların birbirine girmesini bekleyemezsiniz.
O zaman düşmanlıkları, savaşları siz körüklersiniz. Dünyayı karış karış tarar, her ülkenin iç ve dış sorunlarını analiz edersiniz. Bu sorunları konuşarak çözebilecek olan ulusları, kontrolünüzdeki küresel medyanın düzmece haberleri ile dolduruşa getirir, savaşın eşiğine getirip bırakırsınız.
Savaşa tutuşan ulusların gençleri, nedenini bilmedikleri boğazlaşmalarda birbirlerini öldürürken, gelen silah siparişlerinin karşısında viskinizi yudumlarsınız.
Son elli yılın savaşlarına bir bakın.
Nasıl başlamış?
Nasıl bitmiş?
Ne kadar silah siparişi verilmiş?
Kaç insan hayatını kaybetmiş?
Neden bitmiş?
Ey okur, sence de ilginç değil mi? İsrail, kanlı bıçaklı olduğu İran’a Irak ile yaptığı savaşta milyonlarca dolarlık silah sattı. Çok değil, birkaç on yıl önce…
Düşün…
Savaş sanayii bitiyor mu?
Evet! Hemen yarın değil elbette… Ama bitiyor.
İnsanları birbirine düşman edebilecek ortam değişiyor çünkü.
Biraz hoş bir örnek olacak, ama anlatalım. Son 15 yıla kadar Türkiye’de kime Rusya ile ilgili bir soru sorsanız, alacağınız cevap belli idi.
“ Onlar bizim düşmanımız!”
“ Sıcak denizlere inmek itiyorlar.”
Soru, merak yok! Neden olduğu da açık ve net değil.
Bugün?
Uçağa atlayan Rus üç-dört saat sonra Akdeniz’in en sıcak sularında değil mi artık?
Devam edecek..