Bizim okumayan, araştırmayan ve bugünün sosyal, ekonomik, politik kilitlerini geçen yüzyılın klişeleri ile açabileceğini zanneden yarım aydınımız yine şaşırtmadı ve kendisinden bekleneni yaptı.
Gözü bağlı olarak filin kuyruğuna dokundu ve koca hayvanı ‘hafif kıllı, ince uzun, çubuk benzeri bir canlı’ diye tanımladı.
Bilginin, devletlerin gizli arşivlerinde ve ilintili derin yapıların dehlizlerinde adeta ‘yasak elma’ gibi esirgendiği, kurumların tabu sayıldığı geçen yüzyılda, muktedirlerin konumunu meşrulaştırmaktan başka bir işlevi olmayan ‘sözde’ doğruları ayet gibi benimsemiş olan yarım aydın, Dünya hızla dönüştükçe panikledi, basmakalıp sloganlarla edindiği saygın! sosyal statüyü kaybetme korkusu ile gerildi, kah sağa, kah sola savruldu.
Dönüşüme yetişememenin ayıbını, dönüşümü başaranlara ‘dönek’ yaftası vurarak örtmeyi tercih etti. Sosyal ve politik meşruiyetin ayaklarının altından hızla kayıp gitmekte olduğunu bir türlü anlamadı, hatta kabullenemedi.
Bir süredir Dünya’yı alt üst eder gibi görünen wikileaks fırtınasında da tavrı değişmeyen bizim yarım aydından bahsediyorum.
Milyonlarca sayfa dolusu belge, görsel malzeme var. Geçtiğimiz günlerde 15 bin kadar belge ve bilgi afişe edildi. Geride kısa bir süre içinde açıklanacak 250 bin kadar belge var.
Dikkat çekici olan nokta şu ki, belgeler her ne hikmetse yeryüzünün on bin yıllık egemenlik kavgasının değişmez arenası Avrasya’yı ilgilendiriyor.
Bizim yarım aydınımız, böylesine geniş bir coğrafyaya ateş düşüren bu kadar çok belgenin içinden sadece Türkiye’deki siyasal mücadelesinde rakibine ‘çakmak’ için yararlanabileceği birkaç dedikoduyu seçiyor, onlara odaklanıyor.
Yakışır. Ufku bu kadar demek ki!
Son birkaç on yılda hızlanarak ve yayılarak büyüyen savaşın, Dünyayı birkaç yüzyıl taşımış Askeri/Sınai kompleks ve Petro Kimya sanayileri ile Bilgi ve Teknoloji sistemleri arasında olduğunun bile farkında değil.
Farkında olsa, belgelerin afişe edilmesinin arkasında dolaylı ve dolaysız aktörlerin kimler olduğunu ve bu afişe etme eyleminin kime yarar sağlayacağını da çözebilir, ama onun için Dünya o kadar önemli değil.
Bugün wikileaks platformunda süren kavganın hedefinde Askeri/Sınai kompleks ve onun sosyal/politik üst yapısı Neoconların olduğunu görmemek için Türkiye’de yarım aydın olmak yeterlidir.
Bu sürecin sonunda kimlerin sosyal ve politik sahneden silineceğine dikkat ediniz. Bir kurban verildi bile. Kim olduğunu da, Türkiye’de, burnunu neredeyse yatak odalarımıza sokacak kadar meraklı turşuculuk yapan bir elçiyi araştırın ve bulun.
İstihbarat adına topladığı pespaye dedikoduların içinde yer alan politik aktörleri inceleyin. Kimlerle kimlerin arasını açmak istemiş, buna odaklanın.
Kimler ile kimler düşman haline gelirse, kim, bu düşmanlıktan yararlanır, bu soru için de Osmanlı Hinterlandını iyice bir tarayın bakalım. Özellikle son 60 yıl ve Orta Doğu tüyomu da unutmayın.
Şeffaflık sözcüğünün adeta ete kemiğe bürünüp küresel sistemin dnası haline geldiği bir çağı yaşıyoruz. Devlet sırrı, kamusal fayda, kutsal devlet, özel hayat gibi kavramlar çoktan eski eserler müzesinde yerini aldı. En saklı bilgiye ulaşmak için bile birkaç saniye araştırma yapmak yeterli.
Artık Askeri/Sınai kompleksin çarklarını döndürecek hammadde kalmadı. Bu sektörün ana hammaddesi, birbiri ile iletişemeyen, dokunamayan insanların dev medya organlarının manüplasyonu ile düşmanlaştırılması idi.
Bir tek fare ve birkaç tuş insanlığın binlerce yılda dinlemiş olabileceği ‘barış’ vaizlerinin hepsinden daha etkili oldu, dünyanın iki farklı ucundaki insanlar bile iletişir oldular, tanıştılar, kaynaştılar, dostluk ve aşk ilişkisi kurdular.
Seyahat kolaylaştı. Turizm dev bir endüstriye dönüştü. Dünün düşmanları birbirlerinin ‘evlerine’ gidip gelmeye başladılar, tatil yaptılar, eğlendiler, birlikte coştular.
Somut bir örnek; bu saatten sonra Ruslar ile Türklerin arasını kim bozabilir?
Ezcümle, insanlığa bilgi, eğlence, sosyal paylaşım, barış üreterek sistemi taşımak isteyenler silahsız, militer olmayan bir kavga veriyor. Yaşananlar da bunun bir parçasıdır.
Bu noktada okura kapitalist sistemin ilginç bir becerisinden bahsetmekte yarar var. Miadı dolan parçaların ve alt sistemlerin bizatihi kapitalizmin dinamikleri tarafından yıkımı anlamına gelen; Yaratıcı Tahrip gelişimi.
Aşağıda verilen kısa tanımlardan sonra bugün yaşananlara dönersek sızıntılara doğru tanımı yapabiliriz.
“Yaratıcı yıkım” kavramına göre teknolojik değişim süreci yenilikler tarafından sürdürülen “yaratıcı” bir süreçtir, fakat bu süreç aynı zamanda “yıkıcıdır”, çünkü bu süreç kaynakların firmalar, meslekler, sanayiler ve hatta ülkeler arasında yeniden dağılımını öngörür.
Bu sürece ayak uyduramayanlar yok olacaktır.
Bu süreç, teknolojik yeniliklere dayalı olduğu için yaratıcıdır. Fakat yine bu süreç, teknolojik yeniliklere ayak uyduramayan firmaları, eski teknolojileri ve hatta sektörleri de ayıkladığı için aynı zamanda yıkıcıdır.
Devam edecek…