Ben bu yazıyı deprem felaketinden önce yazmıştım. Canım yeni bir yazı yazmayı istemedi. En iyisi önceden yazdığım yazıyı yayına göndereyim! “Geçmiş olsun Türkiye’m. Yine hazırlıksız yakalandık. Bu konuda söylenecek çok söz var ama şimdilik susuyorum! Zira gün, bir olma, beraber olma günüdür. Yaralar taze… Acılar ise derin. Yüce Türk milleti yine millet olma özelliğini gösterdi ve ülkenin dört bir yanından depremzedelerin imdadına koştu.
Bu konuyu ayrı bir yazıda değerlendireceğim.
AKP Ordu Milletvekili Dr. Şenel Yediyıldız'ın, yaşça kendisinden küçük olan Tayyip Erdoğan’a ‘ağabey’ diyerek mahalli TV kanalında söyledikleri sosyal medyada günün konusu oldu.
“Tayyip ağabey Türkiye’nin başında… Dünyanın lideri. Kendi kendimize ihanet etmek gibi bazı şeylere sapıyoruz. Şimdi kalkıp da böyle ucuz sebeplerle Tayyip ağabeye ihanet etmek, Türkiye’ye ihanet etmektir…
Tayyip ağabeye ihaneti bırak, sırtımızda taşımamız lazım. Yani ayakkabısını elimizle yalamamız lazım…
Gittiğin yerlerde hep karşı çıkan cinsler var, ‘çok pahalı, alamıyoruz, yiyemiyoruz, gezemiyoruz’ diyenlere lâ havle diyorsun ya…”
Bu sözlere tepkiler yağdı. Hatta AKP içerisinde aklıselim partililere bile “Bu kadar da olmaz!” dedirtti. El etek öpenleri görmüştük de ayakkabı yalayanlara ilk defa şahit olduk. Hem de milletvekili düzeyinde…
Bunda şaşılacak bir şey yok. Siyasal İslamcılar, tarikat ve cemaatlerde asırlardır devam eden bir kültürün dışavurumu yaşanmıştır: “İtaat ve sadakat…” Bu kültür özgür düşünceye imkân vermeyen, baştaki lidere veya şeyhe kayıtsız şartsız biati gerektiren bir kültürdür. Öyle ki, araştırma, sorgulama ve eleştiriye kapalıdır.
Bu alışkanlıklar, çıkar için el etek öpmeler yeni bir davranış biçimi değildir. Bizim kültürümüzün bir parçasıdır. Osmanlıda özgürlük meşalesini yakanlardan biri olan ve vatan şuurunun yayılmasında büyük emekleri bulunan Namık Kemal, döneminde yapılan dalkavukluklara ve yalakalıklara dayanamamış, Rüya isimli eserinde;
“Kimin eteğini öptünüz de ağzınız lezzet buldu?
Kimin ayağına kapandınız da başınız göğe erdi?
Dudaklarınız tuzlu, tuzlu çuhalara yapıştıkça şeker mi peyda oluyor?
Yüzünüz terli, terli sahtiyanlara (kunduralara) dokundukça burnunuza mis kokusu mu geliyor?” demiştir.
Tabi, bu sözlere hemen savunma gelmiştir. “Ne var canım bunda! Haddini aşan sözler… Öyle demek istememiştir!” İşin aslı öyle değildir. İşin aslı, siyasi kültürümüzde lidere karşı abartılı ve hoşa giden sözler söylemenin getireceği siyasi çıkar beklentisidir. Lidere karşı yapıcı eleştiri yapmanın işe yaramadığı, hatta bedel ödetildiği bir dönemden geçiyoruz.
Bazı AKP milletvekillerinin sözlerine bir bakın! Biri “Allah, Başbakanımızı bizim başımıza nasip ettiği için her gün iki rekât şükür namazı kılmamız gerekir.” Bir başkası “Erdoğan ümmetin lideridir.” Başka birine göre “Erdoğan’a dokunmak bile ibadettir!” Bunlara bir eleştiri geldiğini işittiniz mi? Böyle olunca da hızını alamayanlar çıktı. Bir vekil, “Erdoğan Allah’ın tüm vasıflarını üstünde toplayan bir lider” dedi. Bir akademisyen milletvekili bunun altında kalmadı: “Erdoğan’ı görünce salavat getiririz” deyiverdi.
Bunların hepsi şirktir.
Eğri oturalım, doğru konuşalım. Bu AKP zihniyetinde, eleştiri yapılması ve eleştirilere müsaade edilmesi mümkün mü? Majesteleri ne emrederse, “emret sultanım!”
Türkiye’de hak hukuk ve adalet yok edildi. Ekonomi dibi vurdu. Ülkenin gelirleri halka dağıtılacağı yerde üç beş müteahhide peşkeş çekildi. Yasaklar muhaliflere giyotin gibi inerken, yolsuzluklar aldı başını gitti. Dış politikada kavga etmediğimiz ülke kalmadı. Stratejik göçler ile ülke Suriyeli sığınmacılar için fırsatlar ülkesi oldu. Bu durum karşısında Allah rızası için bir AK Partili çıkıp da “neden?” diye sormadı, grupta bir genel görüşme açılmadı. Bu konuda verilen önergeler AKP ve MHP oyları ile reddedildi. AKP milletvekilleri, kendi çıkardıkları kanunu bile Beştepe’den geri gönderilmesini alkışladı.
Böyle bir ülkede özgür düşünce ve eleştiri kültürü gelişir mi?
AKP’liler her şeyi Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bekliyor. Haklılar! Erdoğan olmasa, kendi çalışmaları ile bir şey yapacakları yok! Reis onlara makam verecek’ Reis onları milletvekili yapacak! Reis onlar için düşünecek! Kısacası “Reis aşağı… Reis yukarı…”
Cevdet Paşa, tarihte olmuş bazı olayları anlatırken, bir eserine şu satırları düşer: “Böyle garip haller insan olmanın hata ve gafletlerine örnektir. Küçükler yanılır da büyükler yanılmaz değil ya! Onlar da yanılır, hata eder, yanlış yola gider!” Lideri kutsamak, her şeyi ondan beklemek, ona sırf maddi ya da siyasi çıkar için biat etmek doğru değildir. Bu nedenle inancımızda “istişare” esas kılınmıştır.
Bugün Erdoğan, geçmişte yaptığı yanlışlar üzerine, muhalefetin uyarılarını dikkate alsaydı… Belki de karşılaştığı ve U dönüşü yaptığı meselelerin doğurduğu ağır sonuçlar ile karşılaşmayacaktı. “Faiz sebep enflasyon sonuç” inadı yüzünden paramız Afrika ülkelerinin parasından daha değersiz hale getirildi.
Elbette büyükler de yanılır! Tarihte de yanılmıştır, bugün de… Liderin yanlış politika ve söylemlerine yapıcı eleştiri getirmek, lidere yapılan en büyük iyiliktir. Ve “bugünkü Erdoğan’ı çevresindeki dalkavuklar ve çıkar gurupları şekillendirmiştir.” Erdoğan’ın eski dostları böyle diyor!
Ali Fuat Başgil: “Yeryüzünde zararlı tek fikir, tenkit süzgecinden geçmeyendir demiştir.” AKP iktidarının en büyük sorunu da budur!
Devlet, bu yalaka siyasetçi ve bürokrat tipinden süratle kurtulmalıdır. 2023 seçimi kazanıldıktan sonra, bazen “havuç” bazen de “sopa” yöntemini kullanmak suretiyle…“Devleti Geri Getirmek” için atılacak adımlar süratle atılmalıdır.
AKP iktidarı, devletin bütçesini tüketmiş ve betona gömmüştür. Alınan borçlar ve kaynağı belli olmayan paralar ile ekonomi çarkı kısmen de olsa dönse de gelecek iktidarı zor günler beklemektedir.
“Napolyon hakkında anlatılan bir hikâye vardır. Korsikalı generalin yenilgiyle sonuçlanan bir muhaberenin ardından başarısızlığın sebeplerini sorduğu subaylardan biri “On farklı sebep var” diyerek saymaya başlamış. “Bir, barutumuz tükenmişti…” Bunun üzerine “Yeterli” demiş Napolyon, “Diğerlerini söylemene gerek yok!”
Galiba Türkiye’nin barutu tükendi! Umarım yalakalar haklı çıkar ve yanılan ben olurum!