DÜŞ-ünü-YORUM

Antalya Milletvekili Richard White

Bu isimde bir milletvekili yok. Ama olmalı. Zamanı geldi, geçiyor.

 

Antalya’da yerleşik Avrupa, Rusya, Amerika kökenliler önemsenmesi gereken bir sayıya ulaştılar. Geldiği Ülke ile bağlarını koparıp Türkiye’de bir hayat kuran insanlar artık yerel yönetimlerde, Mecliste temsil haklarına kavuşmalılar.

 

Almanya’da Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Cem Özdemir…

 

İsveç’te Sosyal Demokrat Parti Genel Sekreteri İbrahim Baylan…

 

Hollanda Adalet Bakanlığı Müsteşarı Nebahat Albayrak…

 

Biraz daha eskilerde, Brezilya Merkez Bankası Başkanı İbrahim Eriş…

 

Demek ki oluyor. Demek ki bu Ülkeler, siyaseti farklı kültürlerden beslemenin toplumsal dinamizmi tetiklediğini çözmüşler.

 

Artık Türkiye’nin de bu olgunluğu gösterecek aşamaya geldiğini anlattığım birkaç dostum, hemen soğuk savaş zamanlarının klişesi ile cevapladı düşüncemi;

 

“ Ülkeler arasında mütekabiliyet esası vardır”

 

Yani, Türkiye’de bir Rus’un milletvekili seçilebilmesi için, Rusya’da da bir Türk kökenlinin milletvekili seçiliyor olması şart.

 

Onlar bir Türk’ün zekasından, yaratıcılığından, farklı bakış açısından yararlanacak olgunluğa erişememiş ise, aynı hatayı biz neden tekrarlayalım?

 

Neden?

 

Mütekabiliyet…

 

Sizin soğuk savaş dönemlerine ait jargonunuzu sevsinler.

 

Sonsuz ve sınırsız bir tehdit algısından beslenen, tepeden inmeci toplum mühendisliğinin, ilkokuldan başlayarak beyinlerimize enjekte ettiği malum klişe;

 

“ Bütün Dünya Türklere düşman!”

 

Rekabetten öcü gibi korkan, korumacı duvarların ardında semirmiş İstanbul Oligarşisi ile gücünü statükodan alan Ankara bürokrasisinin siyaset sahnesinin önüne çektiği ağır, koyu, karanlık perde…

 

Mütekabiliyet.

 

Böylesine ulusal onur düşkünü iseniz, şirketlerinizde pırıl pırıl Avrupa’lı, Uzak Doğu’lu, Amerika’lı beyinlerin ne işi var?

 

Ya da, Coca Cola’nın başında Muhtar Kent ne arıyor?

Coca Cola’nın Muhtar Kent’i zirvesine yerleştirme kararının Türkçesi şudur;

 

“ Sayın Kent, Coca Cola’nın profesyonelleri içinde, bu küresel şirketi daha yukarıya çekecek, marka değerimizi koruyacak, başarılarımızı sürdürecek en güçlü isim sizsiniz. Buyurun, bizi yönetin”

 

İsveç Sosyal Demokrat Partisi’nin, İbrahim Baylan tercihinin meali de budur.

 

Yarın, SDP seçimleri kazandığında, Mardin doğumlu İbrahim Baylan’ın, İsveç’i bir İsveç doğumludan daha doğru ve başarılı bir biçimde yöneteceğine olan güvenlerinin bir ifadesidir bu tercih.

 

Tıpkı, Avrupa Parlamentosu’nun, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’na, hiçbir komplekse kapılmadan Başkanlık koltuğunu teslim etmesi gibi…

 

Bu, Türkiye için bir fırsat olmanın ötesinde, Türkiye’yi vatan bellemiş binlerce insanın temsil hakkına saygının gereğidir de…

 

Zihinlerimizde, bu insanları konuk statüsünden çıkarıp hemşeriliğe terfi ettirmenin zamanı gelmedi mi sizce?

 

Aynı havayı solumak… Aynı suyu içmek… Aynı sokakları arşınlamak… Aynı gökyüzü altında kederi, neşeyi, coşkuyu paylaşmak… Aynı Kentin mezarlığında toprağa verilmek… Ulusal takımlarımızın karşılaşmalarında omuz omuza tezahürat yapmak… Sokaklarda, her kökenden gençlerin cıvıl cıvıl kaynaşması…

 

Başka ne gerekiyor bu insanların kendilerini Türkiye’ li olarak tanımlamaları için? İradeleri dışında dünyaya geldikleri toprak parçasından sıkılmışlar.

 

Ömürlerinin bakiyesini, kendilerini en mutlu hissettikleri yerde tüketmek için gelmişler, ev almışlar, yerleşmişler…

 

Çocukları Türkiye’de eğitim görüyor. Çoğu aile, bu çocukları bizden fazla Türkiye’li gibi yetiştiriyor, biliyorum.

 

Antalya’ya yerleşen ailelerin büyük bir kısmı geldikleri ülkede başarılı olmuş, yatırımlar yapmış, Devlet kademelerinde görev almış insanlardan oluşuyor.

 

Eğitimliler…

 

Sevecenler…

 

Yaratıcılar…

 

Disiplinliler…

 

Dünyayı kavramışlar… Bilimi, teknolojiyi, küresel siyaseti izliyorlar…

 

En son hak edecekleri konum, deniz kenarındaki evlerinde, entelektüel birikimleri, deneyimleri ile yaşamdan ve toplumdan kopuk, dışlanmış bir emekliliktir. 

 

Ne onlar bu konumu içtenlikle ve uysal bir teslimiyet ile onaylıyorlar, ne de Türkiye’nin bu değerleri ıskalama lüksü vardır.

 

Onlardan böyle bir talep gelmedi bu güne kadar. 

 

Nasıl gelsin ki?

 

Günlük konuşma dilimizden ‘gavur’ sözcüğü silineli şunun şurasında kaç yıl geçti? Böyle bir iklimde hangi Avrupa’lı, Uzakdoğu’lu, Amerika’lı çınar açılır, ortaya çıkar ve söz ve temsil hakkı talep edebilir?

 

Siyaseti ahbap çavuş örgütlenmelerinin nemalanma tarlası olmaktan çıkarmak istiyor isek, bunu gündeme almalıyız.

 

Bir düşünün;

 

Dünya’nın en büyük turizm fuarı olan ITB’de Türkiye’yi temsil eden Bakan Richard White, Helmut Schon ya da Vladimir Ulyanov.

 

AB Üyelik görüşmelerini sürdüren Bakan bir Hollanda kökenli…

 

IMF’ye, Türkiye ekonomisine duyulan güvenin bir ifadesi olarak, rest çeken Amerikan kökenli Bakan.

 

Onlar Türkiye’yi bir Türk gibi temsil edemez mi?

 

Hadi canım sizde…

 

Yani, onlar hormonlu sebzeleri kendi halkına kakalamaz, sahte alkol ile kendi halkını zehirlemez, 6 şiddetinde bir depremde, çürük çarık binaları kendi insanlarına mezar etmez, bankalarını hortumlamaz, bir kentin yüzlerce beldesini abuk sabuk renklerle, çağdışı kaldırımlarla rezil etmez mi, demek istediniz?

 

Türlü imar dalavereleri ve rüşvet ile köşeleri dönmez mi onlar?

 

Bakın bu doğru.

 

Bunları yapmayı bilmezler.

 

Ama, Türkiye’yi küresel platformlarda en iyi biçimde temsil edebilirler.  Ülke’nin, Dünya ile rekabet edebileceği projelere, inovasyonlara imza atabilirler.

 

Türkiye edebiyatı, sineması, sporu, kültürü zenginleşir.

 

Siyah ve beyaza mahkum yaşamış bir Ülkeyi, evrenin bütün renklerinin dans ettiği bir gökkuşağına dönüştürebilirler…

 

Yayın Tarihi
22.03.2010
Bu makale 3571 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
neden white

yetkin 21.04.2010

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!