Aralık 2007’de bir turizm portalında açlık konulu bir yazı yazmıştım. Okuyan dostlardan gamlı baykuş benzetmesi geldi. Keşke öyle olsa. Keşke yazdıklarım Dünyada olup bitenleri takip eden,değerlendiren ve objektif sonuçlar çıkaran bir yazarın haklı öngörüleri olmasa…
Keşke…
Ne yazık ki,son birkaç ayda gıda fiyatlarındaki yükseliş beni haklı çıkardı. Sadece Türkiye’de değil,bütün Dünyada temel besin maddeleri başta olmak üzere gıda fiyatları çıldırdı adeta. Gidişat artışların bundan böyle kanguru sıçramalarına dönüşebileceğine işaret ediyor. Artışlara ilişkin bir istatistik vermek gerekir mi bilmiyorum,zaten yazının okurları çarşıda,pazarda bunu en yakıcı şiddeti ile hissediyorlar.
18 yyda Malthus gıda üretimi ile Dünya nüfusu arasındaki dengesiz orantıya vurgu yaparak gelecekte bir açlık tehlikesine dikkat çekmişti. Ama günümüzde,Malthus’un aşırı nüfus artışı tezine dayalı öngörüsünü de aşan bir tehlikeye dönüştü sorun.
Nüfus artışının yanı sıra şimdi bir de tarım alanlarının biodizel elde edilen sanayi tipi tarım üretimine açılması ve besin maddeleri üretilen alanların hızla azalması ile karşı karşıyayız. Petrol fiyatlarında birkaç yıl içinde yaşanan inanılmaz artış Otomotiv endüstrisini alternatif arayışına yöneltti. Otomotiv devlerinin önceliği araç üretimini arttırmak ve büyümektir. Onların desteği ile bilim petrol alternatifi olabilecek,ekonomik yakıt üretimine yöneldi. Bu insanlığın geleceği adına bindiği dalı kesmektir.
Dünyanın tahıl ambarı ülkelerde şimdi buğday,arpa,mısır gibi temel gıda maddelerinin yerine,çiftliklerde sanayi tipi biodizel elde edilen bitkiler yetiştiriliyor. Amaç kar. İnsanlığın aç kalması pahasına kar.
Bir büyük tehdit ise Çin ve Hindistan. Dünya nüfusunun 1/3’ünün yaşadığı devasa ülkeler. Hızla zenginleşiyorlar. İki milyarlık nüfus doğu tarzı beslenme olarak bilinen,pirinç ve otlara dayalı beslenme alışkanlıklarını değiştiriyor,batı tarzı beslenmeye yöneliyorlar. Dibi görünmeyen bir çuval misali. Atılan kayboluyor. Batı tarzı beslenme daha çok protein,daha çok karbonhidrat demektir. Yani,daha çok et tüketilecek,daha çok tahıl mutfaklarda kullanılacaktır. Yakın gelecekte et ve tahıl karaborsasının hortlaması kimseyi şaşırtmasın. Talep ne kadar artarsa fiyatlar o denli yükselir. Serbest piyasa ekonomisinin amentüsüdür bu.
Etkileri acı bir biçimde hissedilmeye başlanan iklim değişiklikleri de cabası. Tarımsal üretimin olmazsa olmazı su azalıyor. Yağmurlar kesildi ya da düzensizleşti. Ya yok denecek kadar az ya da tarımsal üretim alanlarını mahvedecek sellere neden olacak kadar yoğun ve şiddetli. Aşırı yağmurlar toprakta tarımsal üretim aleyhine kalıcı bozulmaya ve tuzlanmaya neden oluyor. Uzak olmayan bir gelecekte tuz yığını çöllere dönüşecek tarım arazilerini dünya atlasında şimdiden görebilmek olası. Jeostratejistlerin geleceğin savaşlarının nedeni olarak suyu görmelerini karamsar bir hayalcilik olarak görmemek gerekiyor. İnsanlık tarihinin yaşadığı savaşların büyük bir bölümüne sahne olmuş Ortadoğu ve Avrasya yarın su nedeniyle kıyım alanlarına dönüşebilir.
Her nerede yazarsam yazayım,Şirketlere,cemiyetlere,hatta Ülkelere bir gelecek tahmincisi öneriyorum. Bu kadar çok günübirlik yaşayan insan arasında birileri mutlaka kısa vadeli gündemleri aşıp geleceğe odaklanmak zorunda.
Bu olmazsa, hayata hükmetmek yerine bize dayatılan gündemlerle boğuşmak ve geleceği ıskalamak tehlikesi ile karşı karşıya kalmıyor muyuz?
Türkiye yakın bir gelecekte ciddi açlık tehdidi ile yüzleşmek üzeredir. Bu tehdit de öyle ucuz gıda ithalatı ile piyasaların terbiye edilmesi gibi palyatif tedbirlerle atlatılabilecek türden değil maalesef. Türkiye’nin istepnesi küçük aile çiftliklerini,besihaneleri,küçük ölçekli de olsa en azından birkaç aileyi besleyen tarımcıları öldürdük. Onlar bu toplumun patlamasının önünde sübap işlevi görüyordu. Geçmiş olsun.
Toplumsal patlamalara,şiddete çok duyarlı turizm gibi sektörlere ve bu sektörden elde edilen dövize ne kadar güven duyulabilir,takdirlerinize bırakıyorum. Yarın su,açlık gibi nedenlerle Avrasya ve Ortadoğu’da insanlar boğaz boğaza gelirse ne turizm kalır,ne de turist.