Yaz "Gazeteci" Yaz

Aman gazeteci gel bizim köye bizim halları da yaz.
Şehirde ojeli parmakları yazma,
Bir de bizim köyde nasırlanmış elleri de,
Yaz yaz gazeteci yaz,
Yaz yaz efendi yaz.

 

Bankada parası olan kulları yazma,
Onlara aldanıp yolundan azma,
Şehirden asfalt geçen yolları yazma,
Bir de bizim köyden eşşek geçmeyen yolları da
Yaz yaz gazeteci yaz,
Yaz yaz efendi yaz.

 

Şöhretten bunalmış dilleri yazma,
Kendi bahçendeki gülleri yazma,
Haksız yere genç öldüren elleri yazma,
Doğuda doktorsuz ölen kulları da,
Yaz yaz gazeteci yaz,
Yaz yaz efendi yaz...

 

(Halk Türküsü)

Derleyen: Aşık Ali Sultan, Seslendiren: Selda BAĞCAN

 

Biliyorum çok “yoğun”sunuz, buralara yolunuz düşmüyor. Siz görmeyeli bizim buralardan yalnız memleketin tüyü bitmemiş yetimlerinin hakkını değil, kendi ruhlarını ve inançlarını üç kuruş iğrenç çıkarlarına Gömbe’de rakı masalarında, kapalı kapılar ardında iğrenç pazarlıklarla satan işbirlikçiler yüzünden çeyiz alaylarından çok ağır taş blokları, memleket ganimetlerini yağmalayıp babasının malı gibi başta Çinliler olmak üzere “yabancılara” satan harami kamyonları geçer oldu.

 

Geceleri, korkarak yavaş sesle bir ihanet konuşması gibi”, gündüzleri alıcı kuşlar gibi, üstleri damat tıraşı cilalanmış bilim adamlarının bir kasasının “10 bin dolar”a satıldığını söylediği mermer bloklar yüklü kamyonlar ar damarı çatlayan insanların duyarsızlığını yüzlerine günde kaç sefer vuruyor sayılmaz oldu.

 

Güzelim “Ankara Güzeli, Tavşanbaş” elmaların yerini “Gala Elması”, “Öküzgöt” veya “Hoşaf” eriklerinin yerini “raf ömrü” uzun “Anjolina” erikler aldı.

 

Buzağılar doğar doğmaz en doğal hakkı olan ana sütü anasının memesi yerine miktarı sahibinin insafına kalmış kocaman plastik biberonlardan verilir oldu. O hayvan, bizle insanız ya, bizler onun “fazla” süt içip hasta olmasına dayanamıyoruz.

 

Bızalarken (doğururken) ölen inekler gözyaşları içinde ve komşuların tanıklığında kasaplara satılır oldu. O kadar sevdiğimiz hayvanı kara toprağa mı vereydik?

 

Duyduk ki sizin oralarda da memleketin doğasına “tutkun” menapoz bacılarla antropoz heriflerden müteşekkil “çevre sevicileri” Pazar günleri lütfedip gezerek doyuma ulaştıkları, şad ettikleri cennet köşelerde yaşanan çevre kıyımlarına kör, samıt ve sağır olmuşlar. Öyle ya onlar sustukça onlara bişey olmayacak. Siz oralarda rahatsınız, buralar viran olmuş size ne?

 

Ancak unutma ki gazeteci gardaş bunlar şimdilik idare eder ama pek de uzun sürmez. Hele sen buralara da gel! Hep AB’yi, refahı, açılımı, yazma. Buralarda “boşa” akan suları “hes”lerle terbiye edilen, dağları-taşları taşocakları ile kirletilip viraneye dönderilen, tarım kredi kooperatiflerinden aldıkları borçları için “gâvur malı” bankalardan çektikleri krediyi ödeyemeyip elde ne varsa yitiren, ocağı sönen köylüleri de yaz…

 

Cahil bırakılıp üç kuruşa satın alınan, korku ile dize getirilen kör yürekleri, ata yadigârı topraklarını “yabancılara” veya “büyük” sermayeye satıp sonra kapılarında köle bile olamayan zavallıları yaz… Yavukluları; “biri belki beni Avrupa’ya götürür” diye kart İngiliz kadınların peşinde koşarken evde kalan ve yeşil reçeteli ilaçlar kullanan “hasta” genç kızlarımızı yaz…

 

Köylünün kullanmaya zorlandığı, kullanmazsa uluslararası mahkemelerde yargılanacağı, topraklarımızı zehirine bağımlı yapan İsrail patentli kısır ve kanserli tohumları yaz. Güzelim sedirler kesilip, ardıçlar yakılırken bedava dağıtılan kömürlerle kapkara edilen güzelim yayla havalarını, bu berbat havadan bile nem kapamayan ciğersizleri, köyünün yollarını doğa ve insanlık talancılarına tahsis eden, köylülerini “cep telefonu kadar zararı yok” diye kandırıp köy bütçesine girecek “cüzi” paracıklar karşılığında; çevresinde otların kuruduğu, insanları zürriyetten kesen devasa baz istasyonlarını diktiren muhtarları yaz.

 

Hep Devlet büyüklerini, Tüsiad’ı, Müsiad’ı yazma. Onları yufka ekmeğinden yaptığı sokumlarla doyuran adsız anaları da yaz…

 

Sizler oralarda sırça köşklerde kurulurken bizler buralarda kendi halımıza yanar, geceleri geçen kamyonlara  “dur” diyememenin kahrıyla uykularımız kaçarken hikmetli kelam sahibi ozanlara kulak veririz. Bunlardan birinin öyle bir demesi var ki bu nasihatlara gönül bağlar, belalara sabrederiz. Diyor ki ozan;

 

       Zaman herşeyin ilacı kendine gel imanım,
       Boz bulanık akan sular durulacak bilesin.
       Böyle gelmiş böyle gider diye bir şey yok canım,
       Kokuşmuş düzenin çarkı kırılacak bilesin.

       Kötü söz sahibinindir, bunu iyi anla bil,
       Bu yol çok çetin bir yoldur, bildiğin gibi değil,
       Ne kimseyi aşağıla, ne de kimseye eğil,
       Kişi kendi vicdanından sorulacak bilesin.

       Gel bre Dertli Divani yar olalım yarsıza,
       Bir yerine bin yuh olsun onursuza arsıza,
       Duygu emek sömürene, talancıya, hırsıza,
       Dur diyecek ulu divan kurulacak bilesin
.

                                                     

                                  Dertli Divani (Veli AYKUT)

 

Yayın Tarihi
25.08.2010
Bu makale 16286 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
öznur hanım üzülerek birşeye açıklık getirmek istiyorum mekalede yayınlamış olduğunuz gazeteci şiiri rahmetli aşık yaşar reyhaniye aittir bunu size getirecem belki sizin suçunuz deyil fakat biraz daha itinalı davranıp araştırırsanız eserin sahibini bulursunuz sözünü ettiyiniz ali sultanın deyil selda bağcan okudu doğru fakat eser reyhaniye aittir ve mesamda kayıtlıdır saygılar

aşık kazanoğlu 02.11.2011

Abdal musa dergahı yakınına taş ocağı ruhsatı verilmesini protesto etmek amacı ile toplanan imzalar 20 bini aştı...

m.kazım engin 06.10.2010

Türküler Ciğerde közlenir yürekte tüter Dilleri dağlayan yanık türküler Hasret bahçesinde inleyip öter Gecenin sesine tanık türküler Derdini deşende değen tezene Aralar perdeyi çatar düzene Baş kaldırır ezilenle ezene Yalana riyaya kanık türküler Karalar üstünden kalksa aklanır Lacivert sulara girip saklanır Gariptir yurdunda hep yasaklanır Yargısız insafsız sanık türküler Yıldıza tutunur güneşe akar Ya sürgün olur ya kelepçe takar Çivili gözlerle manasız bakar Kar yangını yemiş donuk türküler Şükreder boşluğa diker başını Göstermez zalime zerre yaşını Koyar duvarıma mihenk taşını Özcan’ıma her dem konuk türküler Yusuf Özcan

Yusuf Özcan 19.09.2010

yazılarınızı ilgiyle okudum. Yorumlarım uzun tabii. Anlatırız ama küçücük bi yorumum olsun ÇOOOK güzel hepsi.

Rıza Erol 12.09.2010

öznur kardeşim yüreğine sağlık, güzel köylerimizin derdini bilen yokki şehirden şehirliyi yazmak, sosyeteyi yazmak, zengini yazmak kolay çünkü reyting o yazılarda var ama sen köyde yaşamış birisin sağolasın

aytekin tat 01.09.2010

Yöremizin ve köyümüzün aydınlık yüzü ve cesur kadını Sevgili Öznur Hanım, Ne kadar da güzel yazmışsınız yine... Bilir misin köyümüze sinema 1969 yılında gelmişti.1975 yılında ise 2 tane sinemamız oldu...İlçe kütüphanesinden zengin bir köy kütüphanemiz vardı...Övünürdük köyümüzün ;sinemalarıyla,kütüphanesiyle,okumaya ilgisiyle,her meslekten okumuş aydınlarıyla,misafirperverliğiyle,çalışkanlığıyla,günlük okunan gazete sayısıyla... Ama bugün;çevrede başka köylere kuramadıkları BAZ İSTASYONU köyümüze kurulmuş vebaşka köylerden geçmesine izin verilmeyen MERMER yüklü kamyonlar köyümüzden geçiyor... Üzülmemek,kahrolmamak elde mi? Ama üzülmek sorunu çözmüyor,, Senin söyleminle''İNSANLARI ZÜRRİYETTEN KESEN,UYKU DÜZENİNİ BOZAN,BİTKİLERİN KURUTAN VE İLERKİ ZAMANLARDA HAYVANLARIN SÜTÜNE bile geçecek olan radyasyon yayan BAZ İSTASYONLARINA ve dağlarımızı;ATIŞ TALİMİ YAPILAN İNSAN RESİMLERİNE ÇEVİREN taş ocaklarına karşı olmak önce biz yöre insanının ,sonra da her insanın görevi olmalıdır elbet... Bu uğurda verilecek her mücadelede yalnız olmadığınızı bilmenizi isterim. Yüreğine sağlık yöremin aydınlık yüzü ve cesur kadını....

Musa GÜRSOY 29.08.2010

yine yörenin derdini anlatmışsın yörenin ağzıyla ve torosların yılmaz yürekliliği ile. Eline, diline sağlık. sırası gelecek ve yüce divan kurulacak ve herkes ettiğinin hesabını verecek.

mehmet şahin 26.08.2010

Merhaba .. ...yüreğine sağlık..Yaşam alanlarımızın, doğal ve kültürel değerlerimizin, anadoluyu biricik kılan paha biçilmez zenginliklerimizin hoyratça tüketildiği bir süreçte, günün dar sığ çıkarlarına takılmadan, dünün hatıratı ile yarını kuşanan muhalif, yerinde bir duruşla, torosların bereketli görkemli eteklerinden "hayıııır" diye gidişata nara atan "toros yüzlü" dost...... Evet anladık ki tuzu kuru çevrecilerin naif duyarlılıklarına terkedilmeyecek kadar çetin ve yarınlarda telafisi mümkün olmayacak bir tahribatla karşı karşıyayız.., her alanda, her yerde...Kendi toprağına,doğasına, hatırasına hasılı hayatına "Hayat" veren herşeye karşı bu denli kayıtsız kalışımızın, insanlık tarihinde ibretnüma örnekleri olan mukadder akıbetimizi tayin edeceğini düşünmeden edemiyorum bazen, düşünen bir "kul tanesi" olarak,,, tesellim yine antik alemde bir tabletten emi..."..Tanrının yardımı son anda yetişir, ama asla geç kalmaz" dı ...şimdilik "yaşasın onuncu köy" faslındayız...vesselam..

asım keser 25.08.2010

Teşbih sanatını kullanmana hayranım.. Anlatındaki akış ve insana kavratma mükemmel bence.. emeğine kalemine sağlık.

HAKAN YILDIRIM 25.08.2010

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!