"Göçer Yörükler de boz koyaklar yurt olur,
Nazlım göçmüş de yüreğime dert olur."
1-2 Mayıs 2008 tarihlerinde Antalya Kültür ve Turizm Müdürlüğü Halk Kültürü Araştırmacıları olarak Antalya İli Karaöz Beldesi Kocabelen Yörükler Mahallesi'nde bir halk kültürü derleme çalışması yaptık. Karaöz Beldesi Antalya Isparta karayolu üzerinde 71.00 dönümlük arazi üzerinde kurulmuş, 6 Mahalle ve 30'a yakın mezra benzeri yerleşimden oluşmuş. Karaözlülerin çoğu Antalya'ya yerleşmiş. Burada kalanların toplam nüfusu 2400 kişi civarında. Temel geçim kaynakları seracılık, nar, zeytin, narenciye, avokado yetiştiriciliği ve hayvancılık. Koyun beslenen köyde Yörüklerle özdeş keçi yetiştiriciliği hemen hemen bitmiş. Beldenin 1952 yılında ilkokul yapılana kadar yolu bile yokmuş.
Yörükler Mahallesi'nde bölgenin göçer yaşamı en son terk eden ve 1976'da toprağa en son yerleşen Yörükleri yaşıyor. Araştırmamızın ilk günü Zeliha Gülmez adında yaman bir Yörük Kadını ile söyleştik. Kendisine Yörük Yaşamı hakkında sorular sorup, sohbet ettik. Kaynak kişimiz 70 yaşında ama bizi 70 kere cebinden çıkarır. Okuryazarlığı yok. "Televanı (telefonu) yapıyın, okuma yok" diye anlatıyor bu durumu. Evli, iki oğlan, iki kız çocuğu var. Göçebe yaşadıkları dönemde Serik Ötgünlü Mahallesi'nde doğmuş. O yıllarda yazın yaylaya, kışın sehile sular gibi akar dururlarmış. Kışın Antalya Karaöz, Döşemealtı bölgelerine inip kışlar, baharın, "şafak yeri attı mı" göçer, Akşehir Dağı'na çıkarlarmış.
- Mayıs ayında göçüyoduk, yazın. Yaylaya, Akşehir'e çıkıyoduk. Akşehir'in dağlarına, Sultan Dağı'na çıkardık, gam keder yoğudu o zamanlar. Davarları sağardık, peynir ederdik. Erkekler götürür Akşehir'de satar gelirdi. Sadece bi sohbet, mal telaşı. Şimdiki gibi bi sıkıntı yoğudu. Para da bundan azıdı. Bi hatır-hürmet varıdı. İşde güze gadak duruduk. Güz ayı geldi mi güzün göçerdik bura geri.
Bu köye gelirdik, Döşemealtı'na gelirdik. Göçebecilik, hayvancılık, her yer bizimdi. Otlak kiralardık köylülerden. Dağlarda oturuduk, çadır dutardık, irezil, sefil olurduk. Malı sağardık, bası peyniri yapardık yaylada. "Sündürme" eder yerdik, peynirli gatmer eder yerdik, ne güzelidi.
Peyniri doğrardık, akderiye gatardık, akderi olurdu, "Gabartlağan". Gabartlağan geçi derisi. Geçinin derisinin içine un bulamacı çalardık. Suyun içine ıcık un gatar garışdırısın, deriyi yüzüvedinmi iç yüzüne çalarsın, deriyi hora godunmudu tüyü hamlar onun. Tüyünü yoldun mu aynı kıyat gibi çıkar o. Kıyat gibi çıktımı onun içine bi de ayranına duz çalarsın guruduğunda, içi eygilenir yani koku, tütü, deri galmaz. Buz gibi olur onun içi. Ondan keyli o peyniri doğrarsın, içine gatarsın, çöreğotu gatarsın, bir hafta gadar durdumuydu tekrar dökersin, içine biraz da çökelek gatarsın. Çökelek, nor (lor) bişeyler gatarsın, bi daha basarsın. Ondan keyli tülü deriye basarsın.
Baya, dışı yünlü deriye amma onun içini de aynı öyle eylersin, bulamaçlar, çorlarsın.
- Çorlamak ne demek?
- Çorlamak demek duzuna yoğurt çalmak demek. O deri peyniri besler. Nahal olur gayrı, buz gibi. "Yayla Kokusu" olur onun içinde.
-Tülü deriyi nasıl eyliyosun?
- Onu gurudursun, yoğurdun içine duz gatarsın, bunu içinin her yanına çalarsın. Üç gün durur, ondan keyli yıkarsın adam akıllı. Bıçağına tüyü, müyü galdı mı sıyırırsın. Tekrar olarak bi de yağlı yoğurt çalarsın. Akyüzünü dışarı serersin. Tepserdi mi o yoğurdu bıçana sıyırısın, ötüzünü çevirisin, tüyü galmaz hiç. İçinde gıl galmaz, Ondan keri peyniri bu deriye basarsın. Hindi gavaltıya oturdunmu o peynirden gatarsın, ondan sonra tereyeğı gorsun, şimdiki gibi domatez, biber, o zaman öyle bişey yoğudu kışın, taze. Onu bulmazdık, onu yemezdik, yalan söylemeyen. Sağlıklıydık da. Burada da basıyok da o dat olmayı, "Yayla Dadı" olmayı.
- Ekmek olarak?
- Ekmek olarak yuka ekmek yerdik biz, mayalı ekmek bişiridik. Bi müsefirin geldimi böyle ataşı yakardık, köz ederdik. Hamırı yonurur susam eker yüzüne kömbe gömerdik. Kömbe denirdin, kısır denirdin.
- Sacı nereye gömüyosun?
- Sacı külün içine. Köz höyle yığılırdı, külü dağıdırdık, hamırı böyle böyük senidin üsdünde çıkarır kömbeyi ileri höyle közün üsdüne atarız. Yüzüne susam yahut da çöreğotu ekerdik. Onun üsdüne ekmek sacının içini süpürür, yur yüzünguyu gaparız, üsdüne de ataş yakarız. O altından közden alır. Üsdüne de ataş yakazır. Gupgırmızı orda bişer. Sonra ilenin (leğenin) içine hamırı mayalardık, içine tereyağı çalarız, mayalı hamırı böyle şeyeder, böyle birez delik ederdik. O yandan, bu yandan yağ çıkacak. Yüzüne bi susam ek. Onun üsdüne sacın götünü gor, üsdüne ataş yakardık. Hindiki furun şeklinde, o zaman furun yok benim dediğimde. O zaman öyle bişiridik. Hindi her şeyler golaylaşdı emme biz erken doğmişiz.
Sonra "Gula Bazlama" ederdik, darı unuyla arı unu garışdırı onu ederdik, peynirli börek ederdik. Sacın üsdünde peynirli bükme yapardık. Peyniri ora çıkarısın, içine göksovan, ayın oyun doğrarsan doğra. Doğramazsan çıkla peynir. Ekmeği yazarız biz, yukayı çok bişiririz. İşde bir hafda yetmezdi, üç güne, beş güne, her ekmek bişirdiğimizde böyle peynirli bükme yapardık, dışını yağlar, sağlıklı şeyimiş o. Yoğurdu keseye gor, süzdürür, yağlı yoğurt yerdik devamlı. İşde hindi de gene yoğurtsuz durmayız biz, malcıyız. Gene peynir, yoğurt yaparız.
- Yaşadığınız yerler serin ama yine de buzdolabı gibi değil, bunları nasıl saklıyordunuz?
- Bunarlar (pınar) olur yaylada. Yaylada çadırın içinde peynir beslenirdi. Çadırın üsdüne bi de kölge atardık ala keçelerden. O yayla yerinde hiç buzdolabı isdemez. Yayla serin olur, yaylanın dağları.
- Pınarlara da sarkıtır mıydınız?
- Bunarlar tabi çok olur da, bunara yağı gosan olur da peyniri gomazdık. Peynirin altına daş goruz, üsdüne de daş goruz gabartlağandayken (akderi). Üç güne bi altını temizleriz, etrafını hani suyu akıyo ya. Sinek yaylada pek olmaz. Sinek gonmasın deyi üç güne bi temizlerdik. Yayla yeri, çok eyi olur. Sağlıklı yaşadık biz. Ben 70 yaşındayım, şindi gelinlere bakıyon, kendimi gelinlere gene değişmem. Şimdi domatis, ne bileyin ayın oyun, şimdi sebze ekiyom ben. Yalınız hindi ilaçlı olduğundan adama esgiki gibi yaramayo.
- Peki, çorba yapar mıydınız sabahları?
- Çorba yapardık da, tarana çorbası, kendimiz tarana yapardık. Sonra darı gırar, darı çorbası yapardık.
- Nasıl yaparsın darı çorbasını?
- Darıyı dermende çekerdik, gaynadımıydı süt döken süt döker, yağlı yoğurt gatan az soğudumuydu yağlı yoğurt gatar öyle yerdik. Fazla bi çorba yapmazdık. Toyga çorbası pişiririz, o gaynarkana ayranı gatarsın, içine bi yumurta gırarsın.
- Kaynayan ne?
- Yoğurdu ilene, tencereye gatarsın, içine acık gırma gatarsın, buğdayın gırığı. Çekersin onu daşda ya, öyle gırık buydayı, yoğurdun içine gatarsın, içine bi yumurta gırarız, ondan keri onu garışdıra garışdıra gaynadırız. Gaynadımı açcık da su dökeriz, biraz da suyuna gaynar. Ondan sonra indirdinmi yüzüne bi tereyağı gırmızı biberi.
- Bu Toyga çorbası.
- Kahvaltıda çorba yer miydiniz?
- Gavaltıda çokcana peynir, bükme, ondan kellicem yanında çay yerdik.
- Çayı ne zaman öğrendin ilk defa, kaç yaşında?
- Çayı aklım erdi ereli. Benim babam tiyrekiydi, gayfa bişirirdi. Babama "Şeker Ağa" dellerdi. Gayfa bişirdirdi, çay o zamanlar pat satıdı (tek tük) benim çocukluğumda. Evelisini bilemeyom. Fazlaca gayfa bişirirdi, ondan geri çay öredi getdi (çoğaldı) zaten.
- Sen kendini bildin bileli çay vardı sizde. Ama çay normalde pahalı bir şey değil mi?
- O zaman gayfadan bahalıydı çay.
- Onun dışında başka çaylar da yapardınız değil mi?
- Ot çayları yapardık canım. Yaylada çeşitli otlar olurdu.
- Hangi otlar?
- Ne bileyim, "Çiçekli çay" deriz, "Keler (kertenkele) Guyruğu" deriz, aynı çay gimi demi çıkar, daşlarda kekik olur. O kekikler buranın kekiği gimi değil, buranın eşek kekiği olur, yaylada gözel çay kekikleri olur. Gözel kokuları çıkar.
- Kahvaltıyı ettik, sonra davarlar götürülecek herhalde değil mi? Davarlar erken mi gider?
- Erken geder, guşluk, saat 10'a doğru geri gelir.
- Kim götürüyo?
- Erkeklerimiz götürüyo. Davarın belli bi çobanı var.
- Herkesin malını toplayıp mı götürüyo çoban?
- Değil, herkes gendi malını güder. Çocukları geder ardından, emme bi, emme iki, çocuğu yosa hanımı geder.
- Bi kişinin ortalama kaç davarı olurdu?
- Bi gişinin 300-200-500. Bizim 1000 davarımızın olduğunu bilirim. Eveli malcılığına geçinirdik.
Öylen yemeği olur. Zebze yemeği varısa zebze yemeği, çorban varısa çorba, bişirir yemeği yedinmi sohbet eder gaylı obalarda, mal yatar. De öğlen sonu, namaz sonu, saat 3'e gadar felen yatar. Hindiki gibi bi kam keder yok. Eveli ben sana, ben sana geder, sohbet eder. Saat 3 filan oldumu o davarı goşlardık, 2-3 gişi sağar bu davarları gazanlara. Çoban oğlağı garışdırır gene davara geder, hanımları peynir eder,
- Peki götürdüğü yerler,
- Selbes, böyle,
- Orman arazisi mi?
- Orman değil, yaylalar yapraklı olur, dağlar olur, orda ekin pek olmaz, selbes olur.
- Ekin de yok, orman da yok. Peki evde kaldık, evdekiler peyniri nasıl yapıyo?
- Südü sağdık, gazana goduk, biraz soğudu. Beklerdik, içine bişirmeden bi peynir mayası. Mayayı da çoğu elde yapar, oğlağın gursağınna yapar.
- Öyle mi nasıl?
- Güçcük, görpe oğlak öldümü yayılmadan, onun kursağı peynir olur. O peyniri alır, böyle gursağı biriktirir, biraz deriye (gabartlağan akderi) gatar. Biraz da ağız südü gatar, yeni guzlamış mal südü. Acıcık şap gatar, acıcık susamı sürter (ovalar) gatar.
-Susam?
- Bildiğin susamı. Yalınız hafif höyle ımışık (ılık) çalarsın. Çok gızgın olursa delikleniveri. Üsdünü örtersin.
- Peyniri mayaladın, kaç saat bekliyor?
- İşde iki saat anca duru. Ondan kerim onu keselerdik, keseledikmiydi bi gazanın südünü üç beş keseye. Bunu sırkıdırık, şindi bi çatal ağaç ora çakarız, bi çatal ağaç da bura, çadırın bi ucuna. Bi ağaç uzadırız, o keseleri böyle çırpar, suyunu sırkıdır ağzını çeleriz böyle, bağlarız, bi ağaca 4-5 günün südü olur. Ondan keri iki üç gün durur. İki güne bi Akşehir bazarına götürür erkekler. Akşehir bazarında doğramak yok. Keseyine götürür. Hindi peynirin iyisini kötüsünü aramayollar. O zaman incelellerdin onu. Hangısının peyniri gözel olursa, topak topak, az alacak olana bıçağı çalar veridin. Keseyine alana keseyine veridin. Keseyine çıkarıdın, gatardın adam öyle götürüdün. İşde o zaman öyle satılıyodu. Ondan şu gadar çıkarıp gaşşığına ezdinmi onun peyniri hem datlı olur, hemi fazla durur (dayanır). Hiç höyle, bazı peynir delikli olur, eyi yapmazlar, daş gimi olur onun peyniri. Hemi de uzun yaşar, de öyle ederdik. Hindi hazır maya var, gediveriyon, alıp geliyon. Birazını da gabartlağana gatardık. O ak deride durdumu şöyle peynir gibi olur.
- Bi kese kaç liraya satılır?
- Kesen böyük olusa da, az olusa da hindiki gibi para mı ediyodu? Guruşudun o zamanlar.
- Kaç kuruştu hatırladığın?
- Hatırladığım beş guruşa, on guruşa verdiğimiz zaman olurdu.
- Peki 10 kuruşa ne alabilirdin sen evine?
- Şeker, çay, birebilmem ne. Şeker filem bi guruşudu esgi, Getdiksıra bahalandı getdi.
- Şeker alırsın, çay alırsın, başka?
- Garpız alırdık, ne bilem badılcanı filem satın alırdık, yaş üzüm. Üzüm oranın köylüsünde çok olurdu, köylerden getirilerdi, sözüm yabana eşşeklerine,
-Köy dediğin neresi?
- Yayla işde, buranın köyleri. "Peynir alacaz, çökelek alacaz" deyi getiridi, parayına satan parayına satardı. Üzümü dolduruduk bakırlara, gazanlara, çokca alırdık. Hoşaf alırdık, üzüm alırdık onlardan,
- Hoşaf ne?
- Erik gurusu.Erik kurusuna hoşaf deriz, biz tam Yörüğüz. Yörüğün patışahı bizidik. Honamlı Yörüğüyüz biz.
- Peki, peyniri öğrendik sütün hepsini peynir yapmazdınız değil mi, yoğurt nasıl yapılır?
- Davarın südünü peynir yaparız, sığırın südünü yoğurt yaparız.
- Ha sığırınız da var?
- Sığır da var, deve de var. Deveyine göçüyoz ya. Deveden süt sağmayoz. Bodikleyoru o, köşeği oluyo, ondan keli sade bizim devemiz tülü deve oludu, botlamayan deve oludu.
- Botlamayan ne demek?
- Tülü deve, iyi deve.
- Botlayan ne oluyo?
- Botlayana yoz deve derdik.
- Ne demek botlayan?
- Botlayan yoz deve, biraz ucuzu, tülü develer gözelleri olurdun. Çok develerimizin iresimlerini aldılar, hep dış devlete getmiş o. Bicez televizyonda görmedim. Yüzü çanlı, garın çanı olurdu göçdünmü, güpürük, güpürük, güpürük, böyloludu bizim göçümüz. Çok manzaralı oludu. Filimini alacak bi göçüdü.
- Tülü deyince onun tüyünü de alıyosunuz değil mi?
- Tüyünü alırdık.
- Neyle?
- Kendiliğinden hamlardı o, yaz geldimi kendi yolunur. Yolar, onu ihram, çul dokurduk.
- Yolarken acımaz mı?
- Acımaz, onu çıkardınmı deve dinlenir, rahatlar. Aynı goyunun tüyü gimi.
- Hangi ayda?
- Mayıs, Haziran. Ondan kerim sığırı sağardık sabahlayın, bişirir, yoğurt çalardık. Yoğurdu deri tuluklarda döğerdik, en güzeli deride döğmekdi. Deriyi aynı dediğim gibi yolardık, "fısıl gabığı" sürterdik, "şamın (çam) gabıklarını", gırmızılarını sürteriz, onu içine dışına ekeriz, gıpgırmızı olur. Deriyi gurudur, yoğurdu yayacanda suya ıslardık.
- Kollarını falan neyle bağlıyosun?
- Bucaklarını ipine boynunu bağlarsın, ön golunu da bağlarsın, arka yanının bi ip bura bağlarsın, bi ip bura, bi ip de guyruğunun yanına, arka yanına yani, onu böyle gerdirisin, bi de bişşeği olur onun, öne yandan gelir bişşeği böyle vurur yaydırısın.
- Bişşeği tahtadan mı?
- Tatadan, ağaçdan. Böyle döğerdik onu büğül, büğül. Ayranını çökelek ederiz, yağını alırız, o yağ gayrı burcu burcu kokar, makinenin yağı gibi filan olmaz. Yağlı yoğurdun süzdürmesinden ayran yapardık. Öyle gap yoğurdu değil, yağlı yoğurdu süzdürdün de bi de suyuna ezdinmi lokum olurdu.
- Ama onları taze taze yaptığınız için bozulmuyor değil mi? Uzun saklamıyosunuz, yiyeceğiniz kadar yapıyosunuz.
- Saklamayız. Şimdi güzün malı olmayan yağlı yoğurdu süzdürür kesede, aynı dediğim gibi o akderiye gatar, aynı öyle içini eyler, bi de duz atar, bi de çöreğotu atar, o naal olur? Sana deyeyin gaymak yağı gibi olur. Gışın çomaç et ye.
- Çomaç ne?
- Yuka ekmeğin içine gat ye.
- Yoğurttan?
- Yoğurtdan. Nasıl kokulu, datlı olurdu o. Taze yoğurt, gışın sığır sağmazdık.
- Ne kadar yaşardı o?
- Pek fazla da süzmezdi, yoğurdu kesede süzdürür, ondan keyli deriye gatarız, öyle eylenmiş ak deriye. İçine çöreğotu gatarız, Onu çöreğotunna kokulanır, orda eylenir, "Akgatık" deriz ona. İşde biz onlarına yaşadık. Emme hindi gızı da çürük, gelini de.