Sevgili canlar daha önceki yazılarımda ucundan kıyısında Alevi Gelenek ve İnançları ile ilgili bilgiler paylaşmıştım. Bu yazıda da ölüm adetlerinden kısaca sözedip ölünün başında sabahlarken yakılan yakım ve cura ile söylenen ağıtlardan örnekler sunacağım.
Bundan önce izninizle Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Halkbilimi Bölümünde okuyup yazılarımı izleyen genç meslekdaşlarımın talep ettiği halk hekimliği konulu yazım (Burdur’un Bazı Yerlerinde Geleneksel Tedavi Ve Beslenme Uygulamaları) uzun olduğu için burada yayınlayamadığımı ancak isterlerse aşağıdaki linkten okuyabileceklerini salık vermek, hepsine sevgilerimi sunmak, onlara çok güvendiğimi, tanışmasak da gönlümde olduklarını söylemek istiyorum. http://tahtacilar.blogspot.com/search?updated-min=2008-01-01T00:00:00-08:00&updated-max=2009-01-01T00:00:00-08:00&max-results=6
Ölüm ardıma düşüp de yorulma,
Var git ölüm, bir zaman da yine gel.
Akibet alırısın, gomazsın beni,
Var git ölüm, bir zaman da yine gel.
Tahtacılar yaşamın mutlak gerçeği ölümü çok büyük bir olgunlukla karşılarlar. Çünkü Alevilikte; ruhun bir bedenden diğerine geçmesi demek olan "Tenasüh" ve Tanrı'dan gelerek tekrar Tanrı'ya dönmesi anlamına gelen "Devriye" inancı vardır. Buna göre ölüm bir son değil, aslına yani Yaradana dönülen yeni ve sonsuz bir yaşamın başlangıcıdır. Bu inanç ve uygulamalar Alevilikteki; insanla Tanrının birlik içinde olması, Tanrının evreni ve insanı yoktan var etmesi değil, kendisini görünür hale getirmesi demek olan "Vahdeti Vücut" inancı ile de uyum içindedir. Bu nedenle ölüm yerine “Hakka Yürüme” ibaresi kullanılır.
Bu yeni yolculuğa ondan mahrum kalmanın acısını gizleyemeden saz ve cura eşliğinde söyledikleri ağıtlar ile eşlik ederler. Sabaha kadar curanın tın tınları, ağıt gaydaları eşliğinde doğaçlama yakımlar yakarlar. Özellikle kadınlar bunu daha içli ve ustalıklı yaparlar. Bu nedenle küs bile olsa ağıtçı kadınlar ölülere çağırılırlar.
Bu ağıtçı kadın geleneğinin Altaylarda ve Kızılderililerde de var olduğu ve hala yaşadığı bilinmektedir. Antik dönemde de bazı vazo resimlerinin üzerinde ve lahitlerde ağıtçı kadınlar betimlenmiştir.
Tahtacıların ölümü algılayışlarındaki bir diğer özgün unsur Hakk'a yürüyen canın bu yeni yaşama tam tekmil hazır, giyinik olarak gönderilmesidir. Bu gelenek de Antik dönemde görülmektedir. Antik dönemle benzeşen bir diğer öge mezar kazarken kemik çıkarsa mezara metal bir para konarak mezar yerinin eski sahibinden satın alınmasıdır. Bu para geleneği antik dönemde Ölüler Ülkesi Hades’e giderken geçeceği Akheron nehrindeki kayıkçı Kharon’a verilmek üzere ölenin dilinin altına konması şeklindedir.
“Her ölüm erkendir” ama vakitsiz ölümlerin, evlat acılarının hele de kardeş kanının bizden uzak olması dileğiyle Tahtacı ağıtlarından bazılarını paylaşmak isterim. Sağlıcakla.
Akçaeniş Köyü Ağıt Gaydaları
Yüce dağ başında bi çam oturur
O çam bizim yaylamızın başudur.
Yağmır yağar şipirdeşir dalları,
O da bizim ale gözün yaşudur.
Goca dağbaşında asmalı bağlar,
Dillerim dutuldu, gözlerim ağlar.
Onbeş ay içinde göründü dağlar,
Eğil dağlar ben sılamı görüyüm.
Sabahına gakdım düşdüm yollara,
Yola çıkmayıncaz yoldaş bulunmaz,
Evleti (evladı) gardaşdan ileri dutma,
Evlet belden ener(iner), gardaş bulunmaz.
Ey erenler ben bir derde uğradım,
Başa gelmeyincez bilinmezimiş.
Babadan da öhsüz galan oğlanın,
Başında dövleti bulunmazımış.
Garşıdan garşıya sular akma mı?
Arasında mor menevşe bitme mi?
Benim çekdiceğim bana yetme mi?
Derdimin üsdüne dert godun Felek.
Vara vara vardım o gara daşa,
Yazılanlar gelir bu garip başa,
Hasırat getdim de gavim gardaşa,
Üç derdim varıdı dört godun Felek
Gahba Felek beni yakdın, yandırdın,
Azrailin ak göğsüne gondurdun,
Kimimizi gelmez yola gönderdin,
Dünyaya gelmişe dönderdin Felek.
Gakdı deli gönül, sürdü yörüdü,
Nefesi kesilmiş hallara döndüm.
Felek sevdiğimi elden alalı,
Kervanı kesilmiş yollara döndüm.
Feleğin elinden efkârlanırım,
Ayrılık elinden sevdalanırım,
Çalkanı çalkanı dalgalanırım,
Ördeği gelmedik göllere döndüm.
Göğün başında gördüm bir darak,
Yanlarına varsam dostlar pek ırak,
İçerimi aldı bugünler merak,
Ayrıldım eşimden, dullara döndüm.
Şu yalan dünyaya geldim geleli,
Amanattan (emaneten) bir don geymişe döndüm.
Payı varmış Felek elimden aldı,
Boş yuva bekledim, yoz guşa döndüm.
Kıratım kıratım, benli kıratım
Arşeleye(arş-ı alaya) çıkdı ünüm, firgatım.
Biçildi kefinim, çıkdı meyitim,
Meyit çıkmayıncaz umut kesilmez.
Kalenin kapısı daşdır yapılmaz,
Yünsek(yüksek) penceresi dosta bakılmaz,
Bir ben ölmeyince dünne (dünya) yıkılmaz,
Dostum ağlar düşman güler bir zaman.
Gıratıma bindim çıkdım Urumdan,
Ayırdılar beni nazlı yârimden,
Dostun gayretinden, düşman şerinden,
Dostum ağlar düşman güler bir zaman.
Pir Sultan guluyum ben de Banaz'da,
Gözyaşım gurumaz baharda yazda,
Asdılar dedemi ganlı Sivas'da
Darağacı ağlar Pir Sultan deyi.
Sabahına gakdım, düşdüm yollara,
Ayrılık ekmeni sardım bellere,
Ünü şanı duyulmadık yerlere,
Getmeyince gönül dosttan (ayrılmaz) m'ayrılır?
Arabistan çöllerinden getirdim,
Hem sağımda hem solumda yatırdım,
Doğan ayın onbeşinde yitirdim,
Yas ediyim, ben ağlayım Arabım.
Dedelerin seni severdi candan,
Hayallerin getmez oldu yabandan,
Acıların da çıkmaz oldu bedenden,
Yas ediyim, ben ağlayım Arabım.
Yüksek yere atın benim posdumu,
Ben biliyim düşmanımı dostumu,
Derin gazın da yuka örtün üsdümü,
Ala gözlüm geçer, belki görürüm.
Düşünesin deli gönül düşüne,
Garışılmaz yaradanın işine.
Varın söylen Ak mayanın eşine,
Aldırmış yavrısın, mozular medet.
Sular gelir hendeğine dökülür,
Gerçek erenlerin sırı çekilir,
Yaralarım dikin dutmaz dökülür,
Dutmaz yaralarım sızılar medet.
Aşagıdan gelen bir iki gişi,
Yüküne yüklenmiş değirmen daşı,
Anadan babadan onmayan gişi,
Varır ellere de onar mı bilmem?
Aşağıdan gelen birgaç harami,
Vurdu yaraladı bilmem neremi?
Sabah olsun da gösdereyim yaremi,
Neçe onmaz yaralarım var benim.
Gam gasavet getmez oldu başımdan,
Şad olup da gülemedim nedendir?
Gece gündüz hayaline yeldiğim,
Bir dileğim gabul olmaz nedendir?
Dünya dedikleri bir ıssız umman,
Ali'nin yoldaşı, Zülfikar, Kamber,
Kâbe’yi yaptıran Halil Peygamber,
Ayrılık derdinin dermanı nedir?
Gahba Felek ne dönersin üsdümde?
Gurbet elde can veremem ben sana.
Sağ olur da ben sılama dönersem,
Bir can için minnet etmem ben sana.
Süleyman gününde ben bir su idim,
Bulandı ellerim, mamur köy idim,
Ben de şenliğimi Feleğe verdim,
Bakmaz mısın gabirdeki daşıma?
Sevdiğin üsdüne yakım yakılır,
Gelir diye dost yoluna bakılır,
İyi günde yaran, ahbap çok olur,
Dar gününde dost bulunmaz nedendir?
Söylersin de el içinde sözün var,
Yele çalışırsın oğlun gızın var,
Dünyada da üç beş arşın bezin var,
Dünya malı senin olsa ne fayda?
Yüksek minarede sela verilir
Böyük, küçcük bir araya derilir,
Gabirciye gazma, kürek verilir,
Ahret evlerinden gel vara benzer.
Keçebaş geldi de al ayak şaşdı,
Yıkıldı dükkânlar, hanaylar göçdü,
Gelin kız kalmadı, toprağa düştü,
Ahret evlerinden gel vara benzer.
Keçebaş geldi içimizde gışladı,
Alçacık evlere neler işledi?
Taze gelinlerden koç yiğide başladı,
Ahret evlerinden gel vara benzer.
Ben bir kara yılan akıp giderim,
Aktıcağım yerleri yakıp giderim,
Dünya size galsın çekip giderim,
Ahret evlerinden gel vara benzer.
Dadaloğlum göğe figan ağıyor,
Gözyaşlarım yağmur gibi yağıyor,
Gahba Felek bizden evlet alıyor,
Ahret evlerinden gel vara benzer.
Yüce dağ başında yağmamı tolu?
Eşinden ayrılan olmamı deli?
….
Mersin Kızılkaya Köyü'nden Derlenen Ağıtlar
Anamın atamın belinden indim,
Dokuz ay on günlük seferden geldim,
Ala beşiklere gondum öğrelendim(sallandım),
Dünyaya gelmemişe dönderdin Felek.
Onbeşinden, yirmisine yol aldım,
Otuzumda boz bulanık sel oldum,
Kırkımda dört yanlarım dal oldum,
Sevdiceğim elden aldırdın Felek.
Ellisinde yar-yaran yaşım geçdi,
Atmışında yolum yokuşa düşdü,
Yetmişimde hele tebdilim şaşdı,
Hayrımı şerrimi bildirdin Felek.
Seksenimde yettiğime yelemem,
Doksanımda muradımı alamam,
Yüzümde yerimden gakamam,
Masum çocuklara dönderdin Felek.
Sabah olup tan yelleri atmadan,
Garip bülbül gül dalında ötmeden,
Herkes sevdiğini alıp yatmadan,
Uyan ağam uyan, sabah oluyor.
Uzakdan geldim yorgunum,
Yemedim ama doygunum,
Yavrum öldü gidiyor,
Gadir Mevla’ya dargınım.
Biz de getdik beriden öte,
Ağzımızdan çıkdı bir keleme,
Bizi bindirdiler ayaksız ata,
Binmeyince gönül yardan ayrılmaz.
Bekâr ölen bir delikanlı için yakılmış yakım:
Yükseğine bayrak çekmeyen,
Enginine erkeç kesmeyen,
Kınalı parmak çekmeyen,
Yiğit gardaşım.
Bekâr ölen bir genç kız için yakılmış yakım:
Yüksek götürün salını,
Eller götürsün gırmızı alını,
Derin gazın mezarını,
Serin olsun, açık goyun yüzünü.