ANKARA'DAN

Mağrur olma Padişahım!..

İBRAHİM UYSAL

Şu aralar insanların çoğu evlerinde, barklarında oturmada; çoğu da işlerinde güçlerinde, koşturmada. Evlerde de, sokaklarda da Covid-19 uluslararası salgını ortalık da kol gezmekte.

--Zorunlu olarak çıksam da sokağa, itiraf ediyorum hiç kullanmayacağım şeyleri bile satın alıyorum, alıp başımı en uzak yerlere kadar gidiyorum.

--Boşken elimde, alışverişten sonra da omuzumdaki torbam ile, ahalinin hali, pürmellâli nicedir diye etrafı gözlüyorum.

--Yüzlere bakar isek, darmadağınık. Marketlerden, manavlardan, açık dükkanlardan, fırınlardan dolu torbalar ile çıkanlar da var, eh işte zorunlu bir şeyler almış, artık pek sık rastlanmayan "askıda" olanları aryanlar da var.

--Yollar mı nasıl?.

--Bana dedikodu yaptıramazsınız. Ama siz kıyak olsun diye bir bilgi; sabah erkenden balkondan gördüğüm arabalar eh işte, içindekileri bile zor taşıyan, satan firmaların bile unuttuğu marka ve modeller.

--Kuşluk vaktine doğru, arabalar modelli ve içindekiler ise pek havalı. Hatta camın önüne sıkıştırılmış "görev" belgeli.

--Yolda giderken, alışverişlerde halkın konuştuklarını duysanız, inanın insan, insanlığından utanıyor. Herkesin elinde, telefonunda bir şeyler kayıtlı, neye bakıyorlar diye merak etmiştim, mırıldana mırıldana meğer ürün satış fiyatlarını kıyaslıyor adamlar, kadınlar.

--Televizyonlar ise, ne ve kimi izlediğinize bağlı. Yerseniz.

--Ankara'nın göbeğinde bile, gitti o güzelim Cumhuriyet döneminin adam gibi giyimli, kuşamlı ve tavırlı adamları; kadın gibi zarif, bakımlı kadın gibi kadınları;

--Bir zamanlar, bir İstanbul türküsü vardı ya:

"Neden geldim İstanbul'a/ Tutuldum kaldım avare

Şimdi bin kere pişmanım/ Vakit geçti ah ne çare

Aaaaaah, aaaaaaah/Gelmez olaydım/Görmez olaydım

Tek seni cilveli İstanbul/Görmez olaydım, aaaah/Bilmez olaydım" derler gibi çoğu.

--Ankara deyince, Kızılay'ın demirtepesi dolayları ise bir başka alem. Hele Fevzi Çakmak sokak ile etrafı cadde ve sokakları, adı verilen Fevzi Çakmak Paşa görseydi, "benim kurtardığım ülke bu mu ya?" derdi.

--Geçenlerde sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan söylemişti, "Beşinci Kol Faaliyeti" diye. İşi sulandırmadan, bu ülkeyi yüreği, aklı isel seven adam gibi gibi adamlara, kadın gibi kadınlar söylüyorum;

--"Beşinci kol faaliyeti nedir"i bilenler bu manzaraları etraflarında görmüyorlar ise, boş versinler de televizyonlara bir baksınlar, olanları yaşananları bir okusunlar;

--Bilmeyenler ise, ellerinde ki telefonda bulunan "google" amcaya bir sorsunlar, neymiş, ne değilmiş diye, kıyılarında, ülkede yaşananlar neymiş, ne değişmiş diye.

--Ha bu ara İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun eli arkasında yürüyen bir resmi için soruşturma açılmış.

--Bilen de, bilmeyen de konuşuyor. Kardeşim, adamlar haklı. Bu yürüyüşün çok yaşandığı kırsal kesimde, bu yürüyüşe "elini kıçına atmış" derler ve Ağalar yürür. Öyle marabaların eli kıçında olmaz.

--Herkes "haddini" bilecek kardeşim, sen elini önüne bağlayacaksın. Eli ancak, ağalar, işi yolunda olanlar böyle yapar, kıçına atarlar.

--Son söz, adam tarlasını ekmiş, biçtirmeye geldiğinde, tarlanın yarısında hasat muhteşem, bir o kadarında da hiç bir şey yok. Biçerdöverin sürücüsü sorar, "bu tarlanın toprağı hep aynı, buralar neden ekinsiz, buğdaysız?"

--Köylü, az düşündükten sonra yanıt verir. O boşluklarda, "ben ağa idim". Verimin iyi olduğu yerlerde, heybesinde ki tohumları bir bir elleri ile atmış, savurmuş; ekinsiz olan yerlerde de, "bu koca tarla benim ya" diye diye gururla elini götüne atmış, yürümüş.

--Olay bu. Herkes bu ülkede haddini bilecek kardeşim. İstanbul Başkanı olsan bile.

--Eskiden padişahlar, cuma çıkışı para ile ahali tutar, "Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!.." diye bağırtırlamış!..

--Ekrem İmamoğlu'nun yerinde olsam, mahkemenin önünde, padişahlarımızın yaptıklarını yapardım, günümüz padişahlarına!..