Hani genel olarak herkes dünyada bir çok şeyin değiştiğini ve bunun da iyi ve güzelden yana olduğunu bilir ya, ben de böyle bilirdim. Böyle olmadığını görünce de hep aklıma;
Cahit Sıtkı Tarancı'nın:
"Zamanla nasıl değişiyor insan!/ Hangi resmime baksam ben değilim./Nerde o günler, o şevk, o heyecan?/ Bu güler yüzlü adam ben değilim;/Yalandır kaygısız olduğum yalan" dizeleri gelir ve sanki yıllar önce beni tanımlamış der, tebessüm eder, geçerim.
İnsanı elbette ki ailesi, çevresi ve eğitim aldığı okullar vs eğitiyor ama asıl eğitimi sanırım günümüzde yaşam veriyor ve eğitiyor.
Bunu dedikten sonra, şimdi gel de Yaşar Kemal'i ve yapıtı "Demirciler Çarşısı Cinayeti" romanını ve "O güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık", sözünü anımsama!..
İnsanın başına hep güzel şeyler gelmiyor. Hatta ben küçükken ninelerim, "Oğlum, insanın başında ot dışında her şey biter", boş ver sen yoluna git, derlerdi de pek bir şey anlamazdım.
Zamanla en yakınlarından, elinden tutup kaldırdıklarından, iş- güç sahibi yapıp adam ettiklerinden bile kazık yemeye başlayınca, insanoğlu neler, neler öğrenirmiş çok iyi anlıyorsunuz.
Hoş, yaşam o kadar uzundur ki, gün görmüş atalarınız var ve size sıradanmış gibi sözler söyledilerse de zamanla, onların ne anlama geldiğini çok iyi görüyor ve anlıyorsunuz.
Tıfıl gençlik dönemlerimde birilerinin yaptığı bir şeyler olunca, sevgili ninelerin derlerdi ki:
Oğlum, "Taş atan kendi yolunu tıkar, Sen doğru ol eğri belasını bulur,
Kötülük eden kendi tuzağına düşer", derlerdi. Hoş bu sözler bazen denk
gelmese de, uzun dönemde, o kadar doğru çıkıyor ki!..
Hastalık, sağlık gibi her şeyin insanlar için olduğunu yaşayınca öğreniyorsunuz; hani ninelerimin dediği gibi, "insanın başında, ottan
başka her şey bitiyormuş!.."
Yaşadığım yerlerde artık araba kullanmak bir işkenceye dönüştü.
İnsanlar bir arabaya binince, bam başka bir kişiliğe bürünüyorlar.
İşin kötüsü, çoğu insanın altındaki araba, kendisinden daha güvenli ve kaliteli.
Bazıları ise ayrıcalığını çaldığı arabesk müzik ve arabasının eksoz sesi aracılığı ile gösteriyor, nedense!..
O yüzden gerektikçe toplu taşım araçları ve insanların işe gidiş ve
dönüş saatleri dışında bir yere gidiş gelişimi planlıyorum.
Çoğu kez yaşadığın bir olay.
Toplu taşımda gençlerin ellerinde bir telefon, ya oyun oynuyor, videolar izliyor ya da ne kadar "acil ve önemli" ise, birilerine habire iletiler yazıp duruyor.
Geçenlerde ender de olsa bindiğim belediye otobüsünde orta sıralarda bir boş koltuk vardı, ben de oraya oturdum. Dediğim gibi etrafımda eli telefonlu gençler vardı. Ben de taşradan gelmiş yabancı gibi yol kenarlarında neler var diye baka baka gidiyorum.
Derken bir kaç durak sonra yaşlı, elinde
alış-veriş yaptığı poşetleri olan bir teyze bindi otobüse, etrafını süze süze taaa ortalara kadar geldi ve belki de yüzüne tek bakan ben olduğum için yanıma dikeldi.
Yer versem bir türlü, vermesem bir türlü. Neyse, buyur deyip, yerimi
verdim, oturdu. Öyle teşekkür etmek falan, hak getire.
Ben de dayanamadım, neyse rahat etmenize sevindim, dedikten sonra, ilk sıralardan buraya kadar baktığın herkes sizlerin yarattığı gençler, dedim.
"Aman oğlum, aman kizim" diye diye koltuğunuzun altında korumayı bir matah sandınız, şimdi de bu yaşta, bu halde kendinize yer verilmesini bekliyorsunuz!...
Yan taraftan yaşlı bir beyefendi " o kadar haklısınız ki, beyefendi"
deyince, karşılıklı tebessüm ettik.
Ha bir de özellikle yaşlı genç bayanlara önden gidip kilitli, kilitsiz kapı açmak yok mu, o da başka bir alem.
Her seferinde, oğlum ayak sürü geçsinler öne, açsınlar kapıyı, sen de
ondan sonra gir, gireceğin yere diyorum ama yine de dayanamayıp, kapıyı açıp, AÇIK TUTUP, geçmelerini bekliyor ve sanki kapı görevlisi imişim gibi bir teşekkür bile etmeden geçilince, hele bir de
yanlarındaki gençlerinin havasını görünce kendi kendime, bu sana az bile diyorum.
Artık ortalama insan ömrünün üstüne gelmiş birisi olarak, bazı
nezaketleri, bana Anamın, Babamın, Nine ve Dedelerimin öğrettiği
terbiye ve görgü kurallarını unutayım diyorum ama hâlâ bu konuda maharetsizim.
Oysa, SELAMLAŞMA ya da ESENLEŞME, insanlar arasındaki iletişimin bir parçasıdır, saygı, sevgi ve güvenin bir göstergesidir. Bunları görmezlikten gelip, hatta unutarak nereye varılacak?
Ne de çabuk unutmaya başlamışız; samimiyet, barış, dostluk, arkadaşlık, sevgi ve saygı ifadeleri olan, bir "Merhaba", "günaydın", "iyi günler", "iyi akşamlar", "iyi geceler", "selâmün aleyküm",
"esenlikler", "esen ola" gibi sözcükleri.
Ne de çabuk havalara girmişiz de, bir "teşekkürü" bile esirgiyoruz.
Acaba modernleşiyoruz diye, geleneksel aile eğitimi ve terbiyesini, görmezlikten gelip, unutuyor muyuz?
Anadolu'da derler ki, "NE OLDUM DEME, NE OLACAĞIM", de!..
Bilmem, anlatabildim mi!..