Geçmişi özlemeyi pek sevmem, hatta anlamsız bulurdum. Bu, gün görmüşlerin tatlı anılarını, özlemlerini anlamadığım, görmezlikten geldiğim anlamına da gelmez.
--Zaman geçtikce bir şeyi daha iyi anlıyorum ki, gün görmüşlerin geçmiş özlemlerinin meğer bir değeri ve anlamı varmış.
--Her şeyi siyaset mantığı içinde alıp değerlendirmeyi, her konunun siyasi malzeme yapılmasını da sevmiyorum.
--Çünkü, ortak bir noktamız kalmıyor. Haydi bu düşünce ve konular kendimizin konu ve düşünceleri olsa eyvallah. Maalesef çoğu da, birilerinin gündemimize soktuğu şeyler.
--Bizler de "cambaza bakan çocuklar" gibi, gözümüzün önünde olanları değilde, gösterilenlere bakıp, onlara gösterenlerin gözünden kızıyor ya da methiye düzüyoruz.
--Artık toplumsal olarak, o ya da bu parti, o ya da bu düşünce değil, keşke toplumsal sınıfsal bilincimiz olsa da, sınıfsal olarak bakabilsek. Suçlama yerine SORGULAYABİLSEK!..
--Sokratesin dediği gibi "Sorgulanmayan hayat, yaşanmaya değer bir hayat değildir". Evet, artık bir şeyleri sorgulamanın zamanı geldi de geçiyor bile.
--İkinci Bin yıla girerken çok mutlu ve umutlu olmuştuk. Hatta dünya bu bin yıla yakışır tüm toplumsal hazırlıklarını da yapmıştı.
--Çağa, "Bilgi Çağı", İletişim Çağı" gibi isimler verilirken, toplum için de "Bilgi Toplumu, Gelişmiş Sanayi Toplumu" gibi isimler verilmişti.
--Bugünler zorunlu olarak evde fazla vakit geçirmeye başlayınca, istemeden de olsa, bazı televizyon programlarına göz ucuyla bakıp, kulak misafiri de oluyorsunuz.
--Aman Allahım, biz bilgi toplumu, bilgi çağı, "21 yüzyılı insanlığı" gibi konularda çabalarken, bir kesim de, "dindar ve kindar" nesil yetiştirmeye çalışıyordu. Her ikisine de eyvallah, sözüm yok. Ama, bir yere ve konuya sözüm var, o da bu televizyonlarda işlenenler.
--Yıl 2020 olduğuna göre, en az 20-30 yıl önce devlet bilgi çağına yakışır insanlar ve bilgi toplumu yaratmaya çalışmışken, o dönemlerde çocukluğunu, gençliğini hatta orta yaşlılığını yaşamış, bir çok olan insanların yaşamları ndan bir kesit.
--Kız/Kadın 15-30 yaş arasın, birisi ile evli ya da evlendirilmiş. Bir başkasından hamile, yine bir başkası ile de ilişkisi olmuş. Bütün bunlara ek olarak da, bir şekilde tanıştığı birisi ile de bir başka şehre kaçmış gitmiş.
--Cami kapısına, hastane bahçesine, otobüs durağına bırakılan bebek ve çocuklar, yıllar sonra "ana-baba"sını arıyor.
--"Ana-Baba"ların durumları ise bir başka içler acısı.
--Dönemin devleti ve yetkilileri bilgi çağına yaraşır, bir toplum deyip, hatta dönemin Kültür Bakanlığınca "İnsan Okur" diye okumayı özendiren projeler bile uygulanmıştı.
--"Dindar Nesil" yetiştireceğiz derken; düzene, sisteme, ahlak ve etiğe kindar bir nesil mi çıkmış ne?
--"O da ne?" diyenler, bilinen tv kanallarını günün haber saatleri dışında bir açısınlar. Anlarlar.
--Sorun, ahlak-etik gibi kişisel olmaktan çıkmış, toplumu kemirir hale gelmiştir. Hele bir de bu Koronavirüs Pandemisi süreci ile de her ne kadar "maske, mesafe" denilse de, maskeler altında mesafeler görmezlikten gelip, toplum çıldırmış olmalıdır.
--Olay şikayet edilecek, "olur böyle şeyler" denilip görmezlikten gelinecek bir şey değildir. İş çığırından çıkmış ya da çıkmak üzeredir
--Bu durumdan şikayet edebilecek her kişi, kuruluş ve siyasilerin, şapkalarını önlerine koyup, başlarını iki ellerinin arasına alıp düşünmelerinin vakti çoktan gelmiş ve geçmektedir.
--Ülkenin aydınları, kendilerine gündem yapılan konular ve sorunlar ile değil de, artık ülkenin ve toplumun sorunlarına yönelmelidir.
--Halk da,
--Artık cambaza bakmayı bırakmalı, kendilerine bedava diye sunulanların ne kadar da pahalı olduğunun, yaşadığı yoksulluğun sebebinin, bu sorumsuzluğu olduğunun farkına varmalı, "bedava peynirin, fare kapanında" olduğunu da, artık öğrenmelidir.
--Siyasilerin işinin, günden değiştirmek, olur olmaz şeylere iki laf etmek ya da birilerinin işlerini takip etmek olmadığını muhataplarına bildirmek zorundadır.
--Maalesef ki halk da, siyasiler de, etkili ve yetkililer de, herkes birbirine "sinsi sinsi" gizlenip arkadan dolanıp iki puan almayı bırakmalı, gerçek sorunlarına dönmelidir.
--Bilgi Çağı, İletişim Çağı, bilgili toplum derken, darmadağınık bir toplum ile karşı karşıyayız.
--"Ne diyor bu ya?" diyen olur ise de, tvlere, sokağa, gazetelere bir bakıverin derim.
--Bu işler hiç de sandığınız gibi olmaz.
--Sovyetler Birliğinin 1991'de dağılmasından sonra oralarda yaşanan kargaşalardan sonra, ülkemize gelen ve çalışmak zorunda, para kazanmak zorunda olan insanları anımsayanlar var ise,
--artık o günlerin çok gerilerde kaldığını, kişilerin, toplumun ve devletin nasıl bir gayret ile derlenip toparlanıp, ne hale geldiğine bir baksınlar.
--Artık, sinsiliklere değil, insan gibi düşünüp, insan gibi bir yaşam için insan gibi işler yapmanın en son dönemecinde olduğumuzu fark edelim mi?
--Ne dersiniz. Başka Türkiye yok da!..