Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekilerin Karadenizde üçüncü günleriydi. Bandırma Vapurunda kafasından ve gözlerinin önünden onlarca şey geçiyordu.
Yıllara dalıp dalıp giderken, neden bunlar yaşandı, neden bu günlere geldik diye düşünüyordu aklı başında insanlar gibi.
Birinci Dünya Savaşı 28 Temmuz 1914'de başlamıştır. Ders kitapları da dahil birçok yerde savaşın sebebini;
Avusturya-Macaristan tahtının veliahtı Arşidük Franz Ferdinand'ın 28 Haziran 1914'te, Gavrilo Princip adında bir Sırp milliyetçisi tarafından başkent Saraybosna'da öldürülmesi olarak yazarlar.
Bu elbette ki bir sebeptir ama asıl sebep ekonomik ve dünyasın yaşadığı sosyal-siyasal süreçtir.
Sanayi devrimi öncesi Büyük Britanya (İngiltere) Dünyanın hakimi pozisyonundaydı. Bu süreç, başta Almanya olmak üzere Amerika, Fransa gibi ülkelerin de artık dünya üzerinde söz hakkı elde etmek istemeleri ile sıkışmaya başlar.
Sanayi Devrimi, buharlı makinelerin imalatı ile sömürgecilik hareketlerinde İngiltere ile Fransa hızla güçlenirken, Almanya bu sürecin gerisinde kalmıştır.
Mustafa Kemal büyük olasılıkla içinden dalgalar ile boğuşarak geçtiği Karadeniz ile ilgi tarihi de düşünmüştür. Kırım Savaşı her ne kadar Osmanlı-Rus Savaşı (4 Ekim 1853-30 Mart 1856) olsa da, Birleşik Krallık, Fransa ve Piyemonte-Sardinya'nın (İtalya) Osmanlı Devleti'nin yanında savaşa katılmasıyla, Rusya'nın Akdeniz'e uzanması engellenmiş ve Karadenizin bağımsız bir deniz olarak kalması sağlanmıştır.
Bu yenilgiye Çarlık Rusyası yıkılıp, 1917 Bolşevik Devrimi yaşanırken, İtalya'da da İtalya Birliği/İtalyan Devleti kurulmuştur.
30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile de Osmanlı Devletinin eli ayağı bağlanmıştır. Hele hele İstanbul Boğazından, Samsun'a her ne kadar kendisinin ve arkadaşlarının kafalarında amaç başka olsa da, resmi görevi "Ermeni, Rum ve Türk halkı arasında yaşanan çatışmaları durdurup, İngilizleri memnun etmek" olduğu ve Osmanlı Hükûmeti tarafından da bu yüzden 9'uncu Ordu Müfettişliğine atandığı İngilizlerce /işgal güçlerince bilindiği halde bu arama ve izne, Paşa'nın çok canı sıkılmıştır.
Bütün bu düşünceler içerisinde 16 Mayıs günü öğleden sonra çıktıkları yolculuk, 17 Mayıs sabahı onları İnebolu'ya ulaştırsa da, Karadenizin dalgaları, İngilizlerin gemiyi batırma olasılıkları herkesin kafasını karıştırmaktadır.
Vapur, 18 Mayıs öğlene doğru Sinop Limanına varmıştır. Vapur yolcuları iyice salladığından, uzandıkları yataklarından kalkıp, tıraş olup ve güvertede güneşlenip, deniz tutmasına iyi gelen, Dr. Refik Bey'in yaptığı nane suyunu da içerler.
Gün içinde Paşa, Sinop'un ileri gelenleri ile görüşür. Yörede hakim olan Pontus Cemiyeti/Çeteleri hakkında bilgiler alır. Bunun üzerine de, gelecekte yapılacak bir Ulusal Kurtuluş mücadelesi için, halkın hazırlıklı olmasını ister.
Yöre halkının moralinin bozulduğunu gören Paşa, halk üzerinde etkileyici bir rol oynaması düşüncesiyle Samsun'da ordu müfettişi (gelen heyet) için gösterişli bir karşılama düzenlenmesini ister. Sinop'tan hareket etmeden önce de, Samsun Tümen Kumandanlığına, yarın (Mayıs 19) geleceklerini bildiren bir telgraf çekip, gereken hazırlıkların yapılmasını isterler.
Sinopta gerekli görüşmeleri ve incelemeleri yaptıktan sonra, akşam sekiz suları Samsun'a doğru yola çıkarlar.
Bir yandan ülkenin işgali, hatta bu yolculuk için bile İşgal makamlarından alınan izin, Karadeniz'in karanlık sert dalgaları içinde vapur sallana sallana yol alırken, Kaptan İsmail Hakkı'nın (Durusu), geminin pusulasını ve yolculuğu düşünürken ki hali, Paşa'nın gözüne ilişir, iki gecedir uykusuz olsa da:
"Kaptan efendi! Telaş etmeyiniz, kıyı kıyı gidersiniz. Bundan sonra maksat, Anadolu'nun herhangi bir noktasına ayak basmaktan ibarettir", deyince kaptan rahatlar, geceye ve karanlık Karadeniz sularında Samsun'a doğru yol almaya başlarlar.