ANKARA'DAN

ÜLKEMİN ŞAFAĞI NE ZAMAN ATACAK!...

İnsan okudukça, öğrendikçe hem mutlu oluyor hem de şaşıp şaşıp kalıyor. Hani ilk çağlardan bu yana bir çok kişiye atıf yapılan, yaman bir söz vardır, "Gök kubbe altında söylenmemiş söz yoktur" diye, ister Cicero söylemiş olsun, ister bir islam filozofu, ne fark eder ki, doğru mu, doğru.

Bir de devrimci filozof olarak tanınan Herakleitos'un "Aynı nehirde iki defa yıkanılmaz", diye bir sözü vardır ki, gel de inanma. Ama bizim ülkemizde aynı suda kerelerce yıkanılır mı, üzgünüm ki evet, hem de siyasal ortamda, alanda, kaç kere.

Kökeni beni şaşkına çeviren bir başka söz de, "Aslanlar Kendi Hikâyelerini Yazmadıkça, Avcıların Hikâyelerini Dinlemek Zorundayız", sözüdür. Kimisi Afrika tarihinin yazılması sürecinde, 15. yüzyıldan sonraki "sömürgecilik" olayının genel olarak Batılılar /sömürgecilerce yapılan "katliamlar, soykırımlar ve hak ihlalleri" gözmezlikten gelinerek, bambaşka öyküler anlatılması ile ilgili söylendiği yönündedir. Güney Amerika'da İnka yerlileri için de aynı öykü ve söz anlatılır.

Örneğin Ortadoğunun ve İslam ülkelerinin Batı ile ilişkisini nedense hep Amerikalı tarihçi Bernard Lewis anlatır, ''İslam'ın Siyasal Söylemi'' yapıtı ile diğer yazı ve yapıtlarında.

Ne acıdır ki, yazar doğruları şöyle anlatır:

"Türkiye'de yazarlar, düşünürler, üniversite profesörleri ve işadamları dünyadaki benzerleri düzeyinde yetenekli, iyi eğitilmiş, deneyim sahibi kişiler olmalarına karşın SİYASAL SİSTEM, BU İNSANLARI son derece etkin bir biçimde İKTİDARDAN UZAK TUTACAK ŞEKİLDE TASARLANMIŞTIR.

Bunun doğal sonucu olarak da Türk demokrasisi engellenmiş durumdadır. Başka hiçbir ülkede eğitimli seçkinlerin düzeyiyle siyasal sınıfın düzeyi arasındaki fark, Türkiye ölçüsünde büyük değildir. Onlarca yıldır Türkiye'nin önemli siyasal partileri bir tek kişi ya da kimi zaman işbirliği içindeki küçük bir grup tarafından yönetilmiştir. Bu kişiler ise kamu görevi için tek bir ölçütü kullanarak seçim yaparlar: 'kör bir itaat'... Yalnızca dalkavuk kabul edilir, bağımsız düşünürlerden ölümcül salgın virüsü taşıyorlarmış gibi kaçılır. Yalnızca statükoya bağlı bir avuç soğukkanlı tutucunun egemen olduğu siyasal sistem böylece kemikleşmiştir..."

Bunu bir Amerikalıdan, batılıdan duymak ne acı!.

Böyle bir durum için de, Fransız düşünür Alain Badiou:

"Siyaset üzerine düşünmek zorundayız. Eğer bunu yapmazsak bir gün zalimce cezalandırılırız", diyor, ya siz?

Avrupa, ortaçağ karanlığına Milattan Sonraki 3. ve 4. yüzyıldan sonra başlar ve 15. ve 16. yüzyıllara denk gelen Rönesans ve Reform hareketleri ile bu süreci aşar.

Ne yazık ki Avrupa bu süreci aşarken, Osmanlı yönetsel karanlığın içine gömülmektedir; KAHT-I RİCAL/ DEVLET ADAMI KITLIĞI/ NİTELİKSİZ YÖNETİCİLER dönemi de denilen bu bu süreç, Osmanlı Devletinin sonunu getirmiştir.

Türkiye, Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN öncülüğü ve uzak görüşlülüğü sayesinde CUMHURİYETİ ve LAİK yönetimi her türlü olumsuz koşullara karşı kurmuştur.

Farklı dönemlerde inişli çıkışlı dönemler yaşasa da, çağdaş anlayışta siyasi bakış 68 KUŞAĞI denilen siyasiler ile başlamış, 12 Mart ile kesintiye uğramış olsa da, onların yetiştirdiği 78 KUŞAĞI ile de ülke çağdaş dünyada nefes almasını sürdürmüştür.

Her iki kuşağın köküne kibrit suyu ekecek süreç ise 12 Eylül 1980 ile başlamış, dünyada da 1980-1990'larda İslam ülkelerinde yetişmiş bir İslamcı kuşak ülke yönetimine enjekte edilmiştir.

Bu süreç ile birlikte, dünyada da, ülkemizde de demokratik örgütlü siyasi yapılar ile demokrat liderler kıtlığı başlamıştır.

Ülkemiz açısından 2000'li yıllar farklı bir milat olmuştur.

Günümüz siyasetine hakim ve yön veren Recep Tayyip Erdoğan, 1994 yılında başladığı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı süreci, kendisine hem siyasetin eğitimini sağlamış hem de devleti tanıma olanağı sağlamıştır.

Her ne kadar görmezlikten gelinse de, SİYASİ İSLAMI bir siyasi ideoloji olarak alan mevcut iktidar ve yöneticileri, öğrendikleri devlet ve yönetim süreçleri ile de ülke siyasetine hakim olmuşlardır.

Ne yazık ki, ideoloji ve ilkelerden uzaklaşan, seçim süreçlerini reklam kampanyaları ve reklam sanan bir siyasetçi grubunun yönettiği muhalefet cenahı ise, ilkesel bir siyasi birlik yerine, kendi küçük gruplarının beklenti ve hedeflerine uygun sol demokrat siyaseti oluşturma yoluna gitmişlerdir.

İktidardan hoşnut olmayan yurttaşların tepki ve oyları ile süreç yöneten muhalefet, seçmenine hedef koyma ve umut vermekten uzak günübirlik bir siyasi sürecin içinde debelenmektedir.

Alice Harikalar Diyarı'ndan o söz kulaklara küpe olur mu?

"Nereye gideceğini bilmiyorsan hangi yoldan gittiğinin hiçbir önemi yoktur."

Yayın Tarihi
27.03.2025
Bu makale 46 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!