Akıl, ruh ve fiziki sağlığım yerinde. Kendi işimi, yaşamımı bir başkasına gereksinim duymayacak, ya da muhtaç olmayacak derece sürdürebilecek durumdayım. Böyle düşüncede, rahmetlik güzel Ninemin bir öyküsü aklıma gelir.
--Neden, niçin anlatmıştı bilemem ama, bir gün evin balkonunda otururken, bir masalımsı, öykümsü bir şey anlattı.
--Efendim köyün birinde, oğlunu-kızın evlendirmiş, hali-vakti yerinde yani namerte muhtaç olmayan bir yaşlı kadın varmış.
--Zaman zaman da, eşe dosta, "Oğlum ulaştı, sürüm yetişti, güzüm geldi geçti, benim Allaha ne muhtaçlığım olur ki" dermiş.
--Etrafda ki eş dost da, yapma-etme öyle söyleme derlemiş ama, yaşlı kadın yine de bildiğini okur, söylenirmiş.
--Derken, bir gün günü ekinler hasat olmuş, samanlar sanamlığa, hasat da ambarlara doldurulmuş, sıra gelmiş bulgur kaynatmaya.
--Konu komşudan kazanları getirmiş, avluya sacayak konulmuş, altlarına da odunlar atılmış, ateşler yakılıp üstlerine konulan kazanlara bulgurluk buğdaylar konulup, üstlerine de sular katılınca yakmışlar ateşleri, başlamış kazanlar kaynamaya.
--Eskiden köy yerlerinde, bulgur kaynatmaya sıra gelmişse, "güz gelmiş", iler bitmiş demektir.
--Hatta bulguru kurutup, değirmende öğütüp, savurup hanaya, yüke koydun mu, olmuşsundur "güz yiğidi".
--Böyle bir kibirle kazanların etrafında dolaşıp, kazanları karıştıran yaşlı kadın da, etraftakiler ha birer söylenir durumuş.
--"Oğlum ulaştı, sürüm yetişti, güzüm geldi geçti, benim Allaha ne muhtaçlığım olur ki"!..
--Derken, bir karayel esiyor ve yaşlı kadını eteklerinden savurduğu gibi dosdoğru kaynayan bulgur kazanın içine atıveriyor.
--Tabi kadın ölüyor ama, Güzel Ninem, bana öyle mağrur, kibirli olmamam için güzel bir ders verdiğinden o kadar mutlu ki, hala gözlerinin önünden hiç gitmez.
--Yaşamım da, sözlü olarak da, elle de az kulağım çekilmemiştir. Eh yani evin büyük oğlu, bir de dede adı olunca, ne aile içi, ne çevrenin ne de yaşlıların sana olan eğitim ve nasihatı bitmez tükenmez.
--Bazen isyan ederdim. Yaşıtların her türlü haylazlığı, yaramazlığı ya da sorumsuzluğu yapacak, sen "adını aldığın gibi ağır başlı olacaksın". İnanılmaz bir sorumluluk.
--Şimdi bir de, orta okula başlamışım, bayram-seyran her ne ise köye gelmişsem, yolda gören dedemin ikinci eşi Ninemin kardeşleri "Dayı hoş geldin" deyip, bir de elimi öpmezler mi.
--Ki bizim toroslarda böyle şeyler olmaz. Herkeste biraz asilik vardır. Ama bu durum başkaydı.
--Anneme olanları anlatınca, "oğlum o sana değil, adını aldığının adı hatırına" deyince, dünyam bir kez daha allak bullak oluyordu.
--Dedim ya, bizde ders çok. Ta ki,doğduğun yaşadığın köyden, ilçeden, ilden çıkıp Üniversite için Ankaralara, Beytepe sırtlarına gelince, bu anlatılanların ne kadar anlamlı, ne kadar güzel şeyler olduğu daha iyi anlıyordunuz.
--Evi, yurdu yok arkadaşınızı üzülüp, evinize alıp birlikte her türlü ihtiyacını karşılarken, bir akşam eve geç geleceğim "akşam eve giderken bir ekmek alır mısın" dediğiniz kişinin sebepsiz yere bir ekmek bile taşımaktan kaçındığı, gocunduğu için ekmek alamayacağı söyleyince, nasıl iyi niyetinizin kullanıldığını anlıyorsunuz.
--Ve dersler, kazıklar, acılar. Gülüp geçiyorsunuz ama. Neden, diye düşünmeden de ediyorsunuz.
--Yaşamda, hiçbir şeye eyvalah etmiyordunuz.
--İş yaşamında, tırnaklarınız ile kazıya kazıya başarıyorsunuz.
--Kişisel olarak olan hiç bir şeyden çekinecek, korkacak bir şey yoktu. Biraz akıl, biraz bilgi, biraz düşünce ve bir de "hadi oğlum sen yaparsın" dedin mi, iş tamadı.
--Sorun, sosyal ve siyasal olaylara gelince, ne yaparsanız yapın, ne olursanız olun, bir işe yaramıyordu.
--İşte orada, hani bu aralar çok moda, ki aynen katılıyorum. "Doğduğun Ev Kaderindir" deniyor ya, evet doğduğun çevren de kişilerin sosyal ve siyasal süreçlerinde kaderi oluyordu.
--Hele bir de, birilerinin "adamı değilsiniz, madamı da olmadınız" işte sizin için yandı gülüm keten helvası.
--Bütün bunları başınız elleriniz arasında düşünürken, güneşli cam balkonda aşağıda arabasını temizleyen komşunuzun araba radyosundan gelen "Dağlar Seni bölük bölük bölerim, kalbur alıp toprağını elerim" türküsü ile ayıkınca;
--Kendinize bir sabah kahvesi yapıp, balkonda yeşilliklere bakarak pandemi önlemleri sessizliğinde kahveyi yudumlamanın, hep de yumdumlayabilecek olmanın tadı ve güveni de bir başka mı, oluyormuş ne!..