“Öğretmenlik Peygamber Mesleğidir Herkes Öğretmen Olamaz.”
Öncelikler mesleğini severek ve hakkını vererek yapan değerli öğretmenlerimizin; Öğretmenler Gününü kutluyorum.
Böyle bir günde hiç böyle bir anı yazılır mı diye sakın beni kınamayın; canı yanan böylesine dram dolu ibretlik yazıyı yazar kardeşim.
Alın size yaşadıklarım:
İlkokul beşinci sınıfta bitirme sınavlarındayız. O yıllarda ilkokul diplomasını hak edebilmek için yılsonunda bitirme sınavları yapılırdı. Bu sınavı başaramayanlar beşinci sınıfı tekrar okurdu.
Sınavlarımız bitti. Okuluma gittim sınav sonuç listelerine baktım tüm derslerden geçtiğimi gördüm ve dünyalar benim olmuştu. Tüm mezun arkadaşlarla birlikte artık Ortaokula hazırlık havasına girmiştik.
O yıllarda ortaokul öğrencileri subay ve polislerin giydiği şapkaya benzer bir şapka giyerlerdi. Allah’tan bu uygulama sonradan kaldırıldı. İçinin pamuğu dışına çıkan, güneşten rengi solmuş bu şapkalar erkek öğrencilerin karizmasını çizdirdiği gibi kötü bir görüntü yaratıyordu. Ben de az yıpranmış bir tane ikinci el şapkamı ve ikinci el ortaokul Birinci sınıf kitaplarımı bir hevesle erkenden aldım ve hazırlanmaya başladım.
Buraya kadar her şey benim için çok güzeldi. Ancak Ortaokula kayıt için mezuniyet belgemi almaya Okuluma gittiğimde tüm hayallerim alt üst oldu. Mezuniyet Belgemi istediğimde “Evladım sen mezun değilsin ki” Dediler. Olur mu? Dedim ben listelere baktım geçtim gelin bakalım dedim. Bana listelerin kaldırıldığını ve yapacak bir şeyin de olmadığını söylediler.
O yıllarda daha fazla itiraz etmek mümkün değildi. Bize verilen terbiye ve eğitim de zaten buna olanak vermezdi. Öğretmenlerimizi yolda gördüğümüzde asker gibi selama durur hacı yatmaz gibi başımızı öne eğer ve selama dururduk. Hatta öğretmenlerimizi yolda gördüğümüzde kaçacak delik arardık. Benim açımdan durum böyleydi. Ailem açısından ise mümkün mü okula gelecekler ”Beyler siz kimin hakkını yiyorsunuz, bu ne biçim saçmalı? Diyecekler mümkün mü?
Nihayet ben bir yıl daha beşinci sınıfı okudum. Aklımdan atamadığım tek şey bunun bana neden yapıldığı idi. Yıllarca bu soru ile yatıp bu soru ile kalktım ve çok geçmeden nedenini buldum.
Bitişik ev komşumuz öğretmenimizin akrabasıydı, Bu kadın mahallenin en arsız ve en kavgacı kadınıydı. Komşularla kavgasız günü geçmezdi. Bu bazen tavuk için, bazen de çocuk için olurdu.
Kocası da tam tersi muhterem ve karısına karşı etkisiz bir adamdı. Çok iyi hatırlıyorum bahçe sulama suyu yüzünden bizimle olan kavgası da tam bizim sınavlara denk gelmişti. Anlaşılan bu gitti benim öğretmenime beni şikâyet etti.
O yıllarda her nedense okullar tam bir şikâyet merciiydi. İnsanlar birbirlerini şikâyet için karakol yerine okullara gelirdi. Okul idaresi tarafından verilen ilginç ceza yöntemleri de vardı.
Bunlardan bazıları:
*Tek ayak üzerinde; ders sonuna kadar bekletme,
*İki kulaktan tutup kaldırılarak; ayakların yerden kesilmesi,
*Suçlunun bizzat muhatabı tarafından cezalandırılması olanağının tanınması,
*Okuldan hatta şehirden uzaklaştırma.
Herhalde en acımasızı ve insafsızı şu olmalı:
Bir arkadaşımız komşunun kümesinden yumurta çalmış ve komşusu da bu arkadaşımızı okula şikâyete gelmişlerdi. Ders çıkışı; öğretmenim bu arkadaşımızı kapıya dikti ve bizlere de çıkışta sıra ile yüzüne tükürmemizi söyledi. Bizde tüm sınıf olarak bu arkadaşımızın yüzüne tükürdük.
O arkadaşımın heykel gibi duruşu ve ıslak yüzü gözümün önüne geldikçe inanın içim hep sızlar. Allah’tan ben böyle bir cezaya çarptırılmadım; hayatımın herhalde en büyük travması olurdu. Beni bir yıl daha beşinci sınıfta okumaya mahkûm ettiler. Ben ilkokulu altı yılda bitirdim.
Bakın; O kayıp bir yıl bana nelere mal oldu:
*Ben yaz tatillerinde ayakkabı boyacılığı yaparak okuyanlardandım. O yılki kazandıklarım boşa gitti,
*Ben O yıl dönem arkadaşlarımdan koptum. Sevdiğim arkadaşlarım ve platonik aşkım Sema ile Ortaokulda aynı şubeye düşme hayallerimiz vardı olmadı,
*Bir yıl Ortaokula geç başladım ve geç mezun oldum,
*Bir yıl Liseye geç gittim ve geç mezun oldum,
*Bir yıl üniversiteye geç başladım ve geç mezun oldum,
*Bir yıl gecikmeli; Yüksek Lisans ve Doktora yaptım,
*Bir yıl geç işe göreve başladım ve geç emekli oldum.
Özetle hayatımda ne yaptımsa hep bir yıl gecikmeli ve maliyetli oldu. Peki; onlara ne oldu? Komşu kadınımızın uzun ve çok acı verici bir amansız hastalık sürecinden sonra öldü. Öğretmenim de aynı hastalık ve acılar içerisinde can verdi.
Bana bir kelime öğrettiği için Allah öğretmenimin günahlarını affetsin ve nur içinde yatsın. Yetkim olsa bu yazımı ibret almak için her okulun duyuru köşesine asardım.
Sevgi ve Saygılarımla