Hey gidi "SARI PAŞAM" hey!..
İstanbul'da Boğaz kıyısında Sarayında, İngiliz İşgal kuvvetlerinin gölgesinde keyif çatıp, yirmisinde gelin alanlar varken; Sen ki, bir ulus/ millet adına kelleni koltuğuna alıp, işgal gemileri arasında bir yük gemisi ile SAMSUN'A;
İşgalciler ve işbirlikçileri Seni, Karadeniz Bölgesinde isyancıları, başı bozukları bastırmaya gönderdiklerini düşünürlerken,
Yurdunu, milletini kurtarma düşünce ve planları ile SAMSUN'A GİDİYORDUN. Evet, sen bir isyan ve "ihanet içindeydin" ama bu HALKINA, ÜLKENE ve MİLLETİNE değil, Ülkesine ihanet edenlere, işbirlikçi saray şürekasına karşı bir tavırdı.
Tarihi utangaç değil adam gibi öğrenelim. Hem de hayinlere ve işbirlikçilere karşı.
Karadeniz bölgesinde isyanlar vardır, ingiliz işgal güçleri bundan rahatsızdır, isyanların bastırılması için saraya baskı yaparlar. Bir Komutan atanacaktır bunun için.
Osmanlı Devleti, Balkan Harbinde/ Savaşında, sınırları içinde olan Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ'a karşı SAVAŞINI KAYBETTİ ve Balkan topraklarının tamamını kaybetti
Kaybettiği Balkan Harbinden sonra, 27 Ekim 1913 tarihinde Mustafa Kemal Paşa Sofya Ataşemiliterliği'ne atandı. 11 Ocak 1914 tarihinden itibaren de Belgrad ve Çetine ataşemiliterliklerini yürütme görevi, kendisine verildi. Atandığı bu günlerde, en yakın arkadaşı Ali Fethi (Okyar) de Sofya Elçiliği'ne atanmıştı.
O günler kafasında sürekli bir Ulusal Devlet ve Kurtuluş Savaşı düşüncesi vardı ve en yakın arkadaşları ile de bunu paylaşıyordu.
Karadeniz yöresinde başlayan bu isyanları bastırma görevi, kafasındaki planlar için en uygun durumdu. Saray çevresindeki tüm ilişkileri ile ilişkiye geçti ve 30 NİSAN 1919'da, 9. Ordu Kıtaatı Müfettişliğine atanmasını içeren Hükümet Kararnamesi Padişah Vahdeddin tarafından onaylandı ve 5 MAYIS 1919'da da Samsun'a atanma emri, Takvim-i Vekayi'de yayımlandı.
Karargâhıyla birlikte 16 Mayıs 1919'da bandırma Vapuru ile Samsun'a gitmek üzere yola çıktı.
Saray ve İşgalci İngilizler, isyan bastırılsın beklerken O, 22 Haziran 1919'da Amasya'da "Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır" diyerek BAĞIMSIZLIK BİLDİRGESİNİ yayınlıyordu.
Burada sıradan yurttaş olanları kınamanın, suçlamanın bir yararı olmayacağı gibi, "72 buçuk" milletten oluşan bir devlette, o gün herkesin aynı noktada olmasını beklemek de doğru olmaz.
Ama Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) ve yakın arkadaşları, o günün kalan sınırları içindeki tüm yurdunu sevenler de aynı arayış içindeydiler. İşte Mustafa Kemal bunu ögütledi, önce bu savaşı ve süreci yönetecek ekibi ve KURUMU kurdu.
Bu kurum da, bu gün bayramını kutladığınız, o günkü adıyla BÜYÜK MİLLET MECLİSİ idi.
Yıl 1920'dir. Ülke işgal altında, İstanbul'da Saray ve Padişah işgalciler ile işbirliği içinde ama bir avuç yurtsever canını feda edercesine çırpınıyor.
Ne ortada bir devlet, ne bunları yönetecek yasa ne de anayasa vardı; sadece devlet yönetmiş bir avuç yurtseverin çabası vardı.
Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı seçimlerini yapmış ve 12 Ocak 1920'de de İstanbul'da toplanmıştır. İçlerindeki yurtsever seçilmişlerden rahatsız olan işgal kuvvetleri, 16 Mart 1920'de İstanbul'u resmen işgal edip, sömürge valisi atadıktan sonra, 18 Mart 1920'de, son Osmanlı Meclis-i Mebûsanı'nı kapattırırlar.
Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkmasından sonra, Amasya'da BAĞIMSIZLIK BİLDİRGESİNİ yayınlar. Bu kararlılıkla daha sonra da Erzurum ve Sivas kongrelerini yapar; 27 Aralık 1919 öğleden sonra de Dikmen sırtlarından Ankara'ya gelir ve Ziraat Mektebinde kalır.
Burada, dağılan Meclis-i Mebusan üyeleri ve yurtsever yurttaşları ile Devleti kurtaracak ve kuracak bir meclisin açılışı için çaba harcar.
İşte o çabanın sonucu 23 Nisan 1920'de, ilk olarak BÜYÜK MİLLET MECLİSİ olarak, meclis açılır;
Bu açılıştan sonra 20 Ocak 1921'de de, "Teşkilat-ı Esasiye Kanunu" olarak bilinen 23 maddelik bir ÇERÇEVE ANAYASA niteliğinde yasayı kabul edilir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tarihinde ilk Anayasası 1924 Anayasasıdır ve 20 Nisan 1924'te, 1921 tarihli Teşkîlât-ı Esâsiye Kanunu'nun yerine geçmiştir.
"1921 ANAYASASI diye bir Anayasa yoktur, sadece Osmanlı Meclis-i Mebusanından gelen bir 23 maddelik yasa vardır.
Bu yasada ne devletin adı (TÜRK DEVLETİ), ne de milletin adı (TÜRK MİLLETİ) vardır, devlet ve milletin adı ilk olarak 1924 Anayasasında, 29 Ekim 1923'te CUMHURİYET İLAN EDİLDİKTEN sonra konulmuştur.
1924 Anayasasının ilk maddesi "Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir".
İkinci maddesinde, resmi dil TÜRKÇE ve başkenti ANKARA olduğu yazılmıştır.
Bugün bir çok yerde gördüğünüz, okuduğunuz "G.Mustafa Kemal" imzası ile "K.Atatürk" imzası farkı işte bu günlerin ayrışmasıdır.
Çoğu kişi bunun bilinci ve farkında değildir ama farkında olanlar "G.M.Kemal"i, laik devletin tanımladığı süreye kadar Türkiye Cumhuriyeti tarihini kabul ettikleri içindır. "K.Ataürk" ise Tüm bir Mustafa Kemal Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti tarihidir.
İşte bu devletin tarihinin yazıldığı günün bugündür. 23 NİSAN 1920.
Bu yüzden bugün, ULUSAL EGEMENLİK BAYRAMI olarak kabul edilmiştir. İlk zamanlar BÜYÜK MİLLET MECLİSİ olarak anılan meclis, Atatürk'ün tüm konuşmalarında yer aldığı şekliyle ve ilk kez 8 Şubat 1921'de Bakanlar Kurulu Kararnamesinde de yazılı olarak, "Türkiye Büyük Millet Meclisi" (TBMM) olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Şu anda içinde olanlar olayın ne kadar farkındadır bilemem ama bugün açılışı bayram edilen yer (TBMM) ve Ulusal Egemenlik günü olarak kutlanan gün ve bu günün yaşatılması için emanet edilen genç ve çocukların bayramının öyküsü budur.
KUTLU OLSUN!..