Ben artık insanları yaptıklarına ve yapmadıklarına göre ayırıyorum.
--Aile içinde olunca, "Kol kırılır, yen içinde kalır" denir ve doğrudur. Çünkü aile kapalı bir kutudur, her şeyi ile de bir bütündür. Kan bağı ilişkisi diğer ilişkilere benzemez.
--Araştırmalar gösteriyor ki, hiç kimse hiç tanımadığı birisinden tesadüf olmadıkça kişisel olarak kötülük görmez. Bir kişinin, bir kişiye yaptığı kötü bir şeylerin tandıklık ya da bir ilişki sonucunda olduğu görülecektir.
--Her ne kadar aile içinde de kötü, olumsuz, huzursuz şeyler olsa da, çok özel bir sebepler olmadıkça, kan bağı olanlar arasında kan davası, ölümcül kavgalar olmaz ya da en azdır.
--Oysa insan toplumsal bir varlıktır, toplum içinde ki rolüne göre değerlendirme yapmak gerekir. Ben de öyle yapıyorum artık.
--Evet, ortalık da onlarca insan görüyoruz. Yarın görüp göremeyeceğimiz de belli değil. Nereden gelip nereye gittikleri, ne iş yaptıkları ve kimin adına yaptıkları da belli olmadığı gibi.
--O yüzden de, eli taşın altında olanlar ve hariçten gazel okuyanlar.
--Eli taşında olan ya da olmuş olanların bir öyküleri ve deneyimleri vardır. Diğerlerinin ise boş konuşan çeneleri.
--Bazılarınıza garip gelebilir ama, ben artık insanları da soylular ve soysuzlar diye ikiye ayrıştırdım. O da ne mi?
--Soylular da iki şekilde oluşur.
--İlki, genetik soylular, bir de yaşamın soylulaştırdıkları.
--Soysuzlar da iki koldan oluşur, gelişir.
--İlki genetik soysuzlar, diğeri de, soysuzlaşanlar.
--Ayrıntılı düşünmesem bana da böyle bir yaklaşım Faşistçe gelir. Ama değil. Son derece akılcı ve diyalektik bir gerekçesi var.
--Bunu neden düşünüp yazdığımı mı soruyorsunuz? Yanıtım gayet basit. Toplum artık soysuzlaşıyor, yozlaşıyor da ondan.
--Yozlaşma deyince, belki bazılarınız ilk duyabilirsiniz. Anadolu da "yoz koyun", "yoz insan" gibi sözler edilir.
--Örnek, koyun kuzulamaz, ağılda düzeni bozar, asidir "yoz" denilir.
--Asiliğin bir hedefi ve gerekçesi var ve toplumun lehine ise anlaşılır da, bu "başı bozukluk" ise kimseye bir yararı olmaz. Yoktur da.
--İnsanoğlu, var olduğu günden bu yana sayıları bir elin beş parmağını geçmeyen bir pandemi yaşamıştır. Şimdi de COVID-19 Kişiler, kişisel özgürlükmüş gibi başkalarının sağlıklı yaşam haklarını hiçe sayıp, maskesiz ve kuralsız davranıyorlar, yaşıyorlar.
--Resmiyet ise, bir yandan yönetsel süreci ve kademeleri idare etme, diğer yandan da durumu idare etme derdinde.
--Namaz ibadeti Allah'ın huzurunda ve onun kulu olarak eşit yapılıyor ise, (ki öyledir) o halde, konu kendilerine gelince VİP NAMAZ seremonisi, ahaliye gelince sosyal mesafeni kendin koru ve sorumluluk sende. Buyur burdan yak.
--İyi de, kişilerin ölçüsü kaçmış, saygı sevgi hak getire olmuşsa tek başına sorumlu kişiler ne yapsın, ne yapabilir ki?
--Bu işin sorumluluğu resmi görevli ve yetkililerindir. Çünkü devlet bunun için vardır ve onların görevi de budur. Bol günde olduğu gibi dar günde de maaşlarını halkın vergileri öder.
--"Sebepsiz kuş uçmaz" derler. Meğer ne çok doğru imiş.
--Turizm mevsimi, ticaret kısıtlanmasın, ibadete müdahale ediliyor görüntüsü verilmesin deyip, halka sorumluluk yüklenemez.
--Tamam etkili ve yetkili ekabirler kendilerini "VİP" önlemler ile koruyabilir ama, bunların hiç mi eşi, dostu, hısımı, akrabası yoktur toplum içinde, ahali arasında;
--"Altta kalanın canı çıksın", bu ateş sizin kapılardan uzak olabilir, ama "ateş düştüğü yeri yakar", bir gün de sizin ocağa da düşmesin. --İnsan vicdanlı bir varlıktır. Ahlak ve eğitim de onun kurallarını belirler. Kişiler önce kişisel olarak sonra da toplumsal olarak sorumluluklarının farkında ve bilince olmalıdırlar.
--Elbette ki kurallar, kişisel olarak insan doğasına terstir. Ama toplum içinde yaşamak durumdaysak, bu kurallar olmak zorundadır.
--Kuralların niteliği ve içeriği, o toplumun eğitimi, kültürü ve geçmişi ile ilgilidir. İşte bu da bizi soy ve soyluluğa götürüyor.
--O yüzden soylu ve soysuz tanımını kullanmıştım.
--Zaman herkesi eğiten, büyüten, yetiştiren bir süreçtir.
--Görgüsüzlüğün ve soysuzluğun alemi yok.
--Hangi paçavracıdan geldiği, alındığı belli olmayan, ne idüğü belirsiz kişilerce giyilmiş; sevsek de sevmesek de, beğensek de beğenmesek de geçmişimiz, tarihimiz olan "Osmanlı" sanılan ucube giysiler ortalıkda dolaştırlanların,
--20 yüzyılın en gözde ve modern devlet ve milletlerinden olan devlet ve milletimize olan saldırılarının;
--Son yüzyılın en korkunç virüs salgını bu pandeminin farkındalığını unutmadan, soylu geçmişimize, soysuzların soysuzluklarına prim vererek katkıda bulunmayalım.
--"Kanla irfanla kurduk biz bu Cumhuriyeti". Sınırları masa başında emperyal devletlerin kalem ile çizdiği ve kurudurduğu devletlerin kaderine benzemesin ülkemizin kaderi.
--Devlet, millet, Atatürk herkesin kutaslı idi, bu gün ise hadsizlerin şamar oğlanı yapılmak isteniyor.
--Bu gün bunların oyuncağı olanlar, yarın dini hangi emperyal, güdümlü tarikatın oyuncağı olacakları belli olmaz.
--Bu millet, bu Devleti, Diyanet İşler Başkanlığı ve kurumlarını yarınlara umut ile bakmak, güzel günler yaşamak için kurdu ve yaşattı. Gidişat pek hayra alamet görünmüyor.
--Hani Anadolu'da bir söz vardır. "Yüz verirsen deliye, gelir sıçar halıya" diye. Benden söylemesi, "AMAN, DELİYE DİKKAT!..
--Cumhuriyet kirlenmesin!..Hem de kutsal bayramlarda.