Doğrusunu söylemek gerekirse, iki haftadır bir şeyler okuyorum ama, bir şeyler yazmak içimden gelmiyor. Sorun ben değilim, bilin!..
--Hiç kimse "yoğurdum karadır " demez bilirim. Belki de haklıdır.
--Ayrıca da insanın egosu, kişiliği gereği "Herkes kendini beğenir". Bu da yetmez, yine atasözleri "Herkes aklını pazara çıkarmış, yine de herkes kendi aklını almış" derler. Buraya kadar da sorun yok.
--Ama sorun, kendimizin kendimize yaptıkları değil kendimizin, kendimizin dışındakilere yaptıklarında başlıyor.
--Örnek bu Koronavirüs günleri kişisel olarak yapacağımız bir hata, sadece bizi bağlamıyor, ailemizi, yakın çevremizi hatta hiç günahı olmayan ve hiç tanımadığımız kişileri de etkileyebiliyor. Bir şekilde aldığımız virüsü, maskezlikten, sosyal mesafesizlikten tutun da bir şekilde yapacağımız dikkatsizlik ve sorumsuzluğun bedelini sokakta, çarşıda, pazarda hiç tanımadığımız günahsız insanlara bulaştırıp canları, yaşamları ile bile oynayabiliriz.
--Hadi bunu da geçiyorum, tamam elli, yüz kişinin yaşamına olumsuz dokumuş oluruz. Ama bir de binlerin, milyonların kaderlerini tek tek ya da topluca etkilendiğimiz olaylar var. O da siyasi seçimlerimiz ve kararlarımız.
--Hani bazı siyasiler hep derler ya, "ben ....izm falan anlamam. Bu iyi bir şey de değildir". Ya, iyisi ne?
--Ahmet ağaların partisi, Ayşe Hanımların derneği.
--İyi de biri birinden ne farkı var. Ne diyorlar?
--Örnek, çiftçi isek, ya şu binbir emek ile ürettiğimiz ürünler tam hasat edilecekken "sıfır gümrük ile ithalat da neyin nesi?" diyen var mı? Olmaz. Reisimiz, bizim lider ya da bizim parti ne eylerse iyi eyler
--İyi de bak bütün dünyada üreticiler teşvik edilir, üretim özendirilir. Bizde ise, piyasayı ucuzlatacağız diye üreticinin çanına ot tıkınır.
--Bir siyasi "beğenmiyorsan o köprüden geçme " diyor.
--Öteki de, "bırak sen onu da, sen bunu kaça yaptırdın onu söyle".
--İyi de burada doğru soru, "kardeşim, sen geçeni olmayacak köprüyü hangi fizibilite ile yaptırdın da, buralara benim VERGİLERİMDEN alacağın paralar ile ÖDEME garantisi veriyorsun." demiyor?
--Hafta sonu yine sahillere bir tur attık. Ne Antalya'nın titreyen titremeyen göl-deniz ve sahilleri kalmış, ne de Gökova'nın o güzelim koylarında tahsisi edilmemiş orman, hazine arazisi yer.
--Hele hele rahmetli Turgut Özal'ın DPT eğitim dinlenme kampı olarak yaptırdığı, daha sonra da Merkez Bankasına, oradan da, mevcut iktidarın bayraklı bir iş adamına bir şekilde "satılmış", "tahsis edilmiş" vs o güzelim gökova sahili "ağalarınca" çitlenmiş.
--TBMM 4 Nisan 1990'de 3621 sayılı KIYI KANUNU:
"Amaç Madde 1 – Bu Kanun, deniz, tabii ve suni göl ve akarsu kıyıları ile bu yerlerin etkisinde olan ve devamı niteliğinde bulunan sahil şeritlerinin doğal ve kültürel özelliklerini gözeterek koruma ve toplum yararlanmasına açık, kamu yararına kullanma esaslarını tespit etmek amacıyla düzenlenmiştir." dediğine bakmayın siz.
--Yok tesisler kıyıya en çok 50 metre yaklaşılabilir, halk da istediği gibi gezer tozardı değil mi?.
--Çitleri ve eli sopalı adamları aşabilir ise, "hee!.."
--İşte bütün bu konular, siyaset ve yöneticiliğe gelip dayanıyor.
--Siz "demokrasi"yi, siyasilerin her şeyi yapabildikleri, at koşturdukları alan olarak tanımlar ve halkın denetim mekanizmalarını yok sayarsanız, olacağı budur.
--"Siyasidir, ne yapsa yerdir", gelinen nokta.
--Ve Yöneticiliği de, siyasetin bir uzantısı sayar ve yaparsanız, iş tadından yenmez oluyor.
--Siyasetin şekil, icra ve denetim mekanizmaları ile,
--Yönetimin şekil, icra ve denetim mekanizmaları çok farklıdır.
--Siyaset, teorik olarak bir ideoloji ve yönetim hedefleri belirler ve halk da seçer. Uygulamalar seçmenlerce kabul görmez, bir anlam taşımaz ya da verilen sözler yerine getirilmezse, ceza ve sorumluluk siyasidir, bir daha seçilemez olur biter.
--Ama yönetim, tabi bu yönetimden kasıt, yüzlerce yıldır tartışılan ve Max Weber'in en iyi devlet yönetim şekli dediği ve hala daha iyisi bulunamamış "BÜROKRASİ"dir.
--Bürokrasi her zaman şikayet konusu edilse de, yinede bir gelenek ve birikim gerektirir; kurumların ve söz konusu devlet ise, devletin sürekliliğini sağlar.
--Öyle "acemi nalbant, gavur eşeğinde öğrenir" olayı yoktur bürokrasi geleneklerinde. Uygulamada eksiklikler ve yanlışlıklar yok mudur, elbette ki. Ama yine de en iyi seçenektir.
--Özellikle 2002 Ak Parti iktidarları ile birlikte, bu yaşanan süreçler için hem bürokrasi hem de kamu mevzuatı değiştirilmiş, bir çok kurumsal yapılar (teftiş, planlama vb) göstermelik hale gelmiştir.
--Daha denilecek çok şey var ama, şimdi başlamışsınızdır, "kısa kes de, Aydın havası olsun" demeye.
--Eyvallah, ben de kısa keser, "Aydın havası" yaparımda, senin bu gün yaptığın bu iler yarın çoluğunun, çocuğunun, hatta torununun torbanın yaşamlarını öyle kötü etkileyecek ki,
--Okudukları "lanet" kimin neresine varar bilemem!..