Hani Kolombiyalı/ Latin Amerikalı ünlü yazar Gabriel Garcia Marquez'in anımsattığı, yaşadığı topraklarının bir özlü sözü vardır ya, hani "İnsanlar plan yapar ve Tanrı/kader gülermiş" diye. Son zamanlarda ülkemde öyle şeyler yaşanıyor ki, gerçekten, yukarıdan bir şeyleri kayıt edenler bize ne de çok gülüyorlardır.
--Ben sokakları, caddeleri yani insanları yaşadığı, geçtiği yerleri, yolları pek severim. Denir ya, "çok okuyan mı, çok gezen mi çok bilir" diye. Bu ne aradığına bağlı. Bilimsel ya da oturup planlanması gereken bir şey yapıyorsanız, okumanız ve araştırmanız gerek.
--Bunların yaşamdaki yeri olup olmadığını görmek, sınamak istiyorsanız da, o zaman da gezmeniz, dolaşmanız gerek. Anlayacağınız tek doğru yok.
--Bu aralar kendimi şehrin arka, orta göbeğinde olan sokaklara vurdum. Toplu taşım konusunda henüz güven sorunu yaşadığım için Ankara-Kızılaya arabamla gidip, otoparka park ettikten sonra avara kasnak gibi dolaşmaya başladım.
--Gözlerim insanların üstünde, kulaklarım da ne konuştuklarında.
--Bir kaç gün önce İstanbul'daki görüp, yaşadıklarımdan sonra, Ankara sokaklarında ne var, ne yok bir bakayım dedim.
--Önce sizlere müjde vereyim, ülkenin her yeri "yerli ve milli olmuş" Gözünüz aydın olsun. Orta doğunun esmer yanık tenli kara çarşaflı, Afrika'nın zenci dal gibi renkli renkli giysileri ve az da olsa, kuzey doğudan gelen çekik gözlü soydaşlar her yeri kaplamış. Aralarından süzüle süzüle geçmek için baya çaba harcamanız gerek.
--Sana kızgınım Nazım baba (Hikmet), bizi kandırdın. Hani bize "Güzel günler göreceğiz çocuklar/ Motorları maviliklere süreceğiz/ Çocuklar inanın inanın çocuklar/ Güzel günler göreceğiz güneşli günler/ Motorları maviliklere süreceğiz/ Güzel günler göreceğiz güneşli günler...." demiştiniz. Ama benim özlediğim, düşlediğim o güzel günler bu günler değil ki!..
--Oysa ben, Atatürk'ümün bana kurduğu güzel yurdumun, güzel Cumhuriyetimin güzel, çağdaş değerlerini taşıyan ülkemde, mutlu, huzurlu olmak, güzel yaşamak istemiştim.
--Çocukluğumuzun bütün güzel düşlerini 12 Eylül 1980 darbesi silip atmış, bize bir sürü kâbus gibi anı bırakıp gitmişti.
--O da ne, bundan beş yıl bugün 15 Temmuz 2016'da gecesi başlayan kendi ordumuzun, kendi silahlarımız ile kendimize sıkmaya başladığı mermiler 16 Temmuzdan bile duyulmuştu.
--Bir bakışta her şeyi anlayan, çözen etkili yetkililerimiz yıllar geçti, herkesin bildiği, gördüğünü, ne hikmetse, göremedi, çözemedi.
--Bir ülkede her şey mi değişir, evet, her şey değişmiş.
--Ülke toprakları, suyu, huyu, ormanı, börtü-böceği neyi varsa iğneden ipliğe her şey değişmiş.
--Hani dedim ya, kendimi yollara vurdum diye, Kocatepe Camisinin önünden Koleje yürüyorum, dükkanın önünde bir resim çerçevecisi telefonda bağıra bağıra konuşuyor, belki de biz salaklar duysun diye.
--"kardeşim, ülkede işsizlik varmış, yalan adamlar iş beğenmiyor". enteresan. Oysa az ileri de caddede çöp tenekelerinden eli yüzü düzgün insanlar, hiç de alınmadan çöp karıştırıyor.
--Oraya gelmişken, "kayseri mutfağı" olan bir lokanta vardı, bir mantı yiyip, bakla çorbası içeyim dedim, baktım lokantanın yeri aynı da, adı değişmiş. "Orta Asya Mutfağı" olmuş. Milliyetçilik damarım kabardı, girdim Kazak soydaşların lokantasına ama kayseri işi yedim.
--Evet ya, hani Márquez'in dediği gibi, gerçekten yukarıdan bize gülenler gerçekten çoğalmıştır ya. Bizi affetsinler.
--Yetmiş yıl yaşamayı planlamış ama 46 yaşında bu dünyadan göçmüş Cahit Sıtkı'nın "otuz beş yaş şiiri" dizeleri geçti içimden
--"Zamanla nasıl değişiyor insan!/ Hangi resmime baksam ben değilim./ Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;/Yalandır kaygısız olduğum yalan"
--Evet ya, henüz tuzu kuru olsam da, artık ben de kaygısız değilim galiba. Olanlar, gördüklerim beni kaygılandırıyor.
--Hele okuduklarım, duyduklarım, bir de bildiklerim ise uykularımı kaçıracak cinsten. Gel de "Hey gidi Atatürk'üm, hey" deme.
--Atalar boşa dememişler. "Akılsız kurdu/iti, yol kocatırmış" diye. Evet ya, git gide ortak paydalarımızın azaldığı ülkemiz de, akılsız taraftarların, akıllı taraflarının yapmasına izin verdikleri bu yıkımlardan sonra, seni kendi "akıllı"larının bile dinlemediği bir yerde, sen kaygılansan ne yazar, herkese haykırsan kim duyar ki?
--Siyaset, "adamım, yoksa da madamım" olduktan sonra. Nafile. Boş
--Umutsuz olmanın yeri ve zamanı değil ama, bu kadar kendinden geçirilmiş halkın, siyasilerin, aydın sanılanların arasında da insan mutlu, huzurlu olmuyor be ya!.