Bugün yeni yılın ilk günü, dün gece çılgınlar gibi olmasa da gönlümce, keyfimce eğlendim. Gece kar yağmasa pak de ayaz değildi hani. Doğalgaza zam gelmiş, olsun bizim kaloriferler sıcak.
Dedim ya inadına umutla başlayacağım bu yıla. Hem de hiç kimseye inat olarak değil, kendim için, kendime inat.
Melih Cevdet Anday yalan söyleyecek değil ya:
"Yaşamak güzel şey doğrusu/ Üstelik hava da güzelse/ Hele gücün kuvvetin yerindeyse/ Elin ekmek tutmuşsa bir de/ Hele tertemizse gönlün/ Hele kar gibiyse alnın/ Yani kendinden korkmuyorsan/ Kimseden korkmuyorsan dünyada/ Dostuna güveniyorsan/ İyi günler bekliyorsan hele/ İyi günlere inanıyorsan/ Üstelik hava da güzelse/ Yaşamak güzel şey/ Çok güzel şey doğrusu."
Doğru be usta aynen böyle. Yaşamak güzel şey.
Bu kere öyle vara yoğa avare avare koşturmak yok. Yolun sonunu görmeden yola çıkmak yok. Yoldaş diye öyle önüne gelen ile yola çıkmak yok artık. Herkes kendi yoluna.
Ne demişti Nazım Hikmet, Nazım Baba ona kulak vermek gerek:
"Ey, benim iyimser hâllerim,/ Çabuk aldanışlarım,/ Hep inanışlarım,/ Alttan alışlarım,/ Hatayı hep kendimde buluşlarım,/ Değmeyecekleri kafama takışlarım,/ Yoktan yere, akıp giden gözyaşlarım,/ Herkesi, insan yerine koyuşlarım,/ Hepinize elveda…/ Artık ben kimsenin,/ Hiç kimsesi olmayacağım".
Evet, neydi o günler ya, "Her hıyarım var diyene, tuz alıp koşmak". Neredeyse memleketin bütün tuzunu tüketecektik ya, bu hıyarlara koşmaktan.
Gurbet varya gurbet, insanı öyle akıllandırıyor, öyle dersler çıkartıyor ki, sormayın gitsin. Örnek Nazım Hikmet. Sabahattin Ali, 12 Eylül işkencelerinden kaçanlar. Bir de, Tezer Özlü (10 Eylül 1943-Simav/ 18 Şubat 1986-Zürih/ İsviçre) gibi 42 yaşında umutlarıyla gidenler,
Ve giderken de :"Tek bir kelimden binlerce anlam çıkardığım günlerde oldu, yazılan uzun cümleleri görmezlikten geldiğim de. İnsanlara inanmaya çalışmaktan yoruldum" diyen Tezer Özlü.
Kimse kusura bakmasın ama ben de yoruldum artık!..
Mutluluğun ne olduğunu bilmeyenleri mutlu etmeye çalışmaktan, gideceği yolu bilmeyenlere yol tarif etmekten ben de yoruldum, bu ne ya, memleketin en salağı ben, şimdi bazı arkadaşlarım da kendini niye ayırdın diye alınabilir; evet bazı arkadaşlarım ile biz miyiz ya.
Artık eski takvim yapraklarını yırttım, yok onlar.
Duvarıma yepyeni sayfalar astım, tarihi de ben atacağım, notu da ben yazacağım. Güzel insanların doğum günlerini, özlediklerim ile nerede, nasıl buluşacağımı. Kime gönülden ne armağanlar alacağımı yazacağım o sayfalara.
"Çok şükür, çok şükür" diye nazım bile demiş, ben neden demeyecek mişim ya. Ben de diyorum, çok şükür namerde muhtaç değiliz. Yıllar önce çocukken, yaşlı akrabalarımın bana söyledikleri, önceleri dalga geçiyorlar sandığım; daha sonra, meğer yaşam böyleymiş dediğim "yememiz içmemiz yerinde, geleni gideni de tanıyoruz" sözleri!..
Yaşam, yaşadıkça anlaşılan bir öyküymüş meğer.
Anlatılanlar ise, masalmış.
O kadar anı, deneyim biriktirdim torbamda. Çıkın gibi bundan sonra hep yanında, sırtımda asılı duracak. Anlamadım mı bir şeyleri, öyle telaş etmek yok. Çekil bir yok kenarına, koy kıçını bir taşın üstüne düşün, torbadaki neyi nereye koyman gerek diye.
Dostlar, sık sık anlarım iki öyküyü. Emekli İngiliz maliye müsteşarının her akşam gittiği barda cebinde yeterli parası olmayınca bir kadeh viski vermeyen, ısrar edince de barmenin, badigartlara temiz bir sopa attırıp çöplüğe attırdıktan sonra, gecenin ayazının etkisi ile uyanınca, kendi kendine söylediği söz.
"Bu memlekette, onur bir kadeh, viski bile etmiyor".
Evet artık, memlekette, onur bir işe yaramıyor olabilir, ama bizim mayamız onur ile yoğrulmuş. Başka türlü hamurumuz tutmaz ki.
O yüzden bugün tatil. Haydi, üç bin metre yüksekliğe, İnkaların altından yapılan kalıntılarını bulmak için ivedi ivedi tırmanmak isteyenlere İspanyol korsanlara, yaşlı İnka turist rehberinin sözlerine de kulak versek iyi olur.
"Çok hızlı tırmanıyoruz, ruhlarımız bize yetişmekte zorlanıyor, yetişemiyorlar. O yüzden, biraz oturup dinlenelim de, ruhlarımızın bize yetişmesine izin verelim."
O yüzden, her yeni bir başlangıçtır. Bizler de kişi olarak, toplum olarak, millet olarak, ülke olarak; siyasiler, siyasetçiler, politikacılar ile birlikte hep beraber oturup de bir DÜŞÜNSEK, nasıl olur ki!..