Sadece ben değil, "BİLİM"e karşıymış gibi olanlar bile "bilim"i öyle çok severler ve faydalanır/yararlanırlar ki inanamazsınız.
--Birinci Paylaşım Savaşı bitmiş. Alan alacağını almış, her şey bitti derken; "durun ya daha bizim işimiz var" diyen birleri ortaya çıkıverir Almanya'da, Avrupa'da. Kimi Hitler, Kimi Musollini olarak
--Şaka gibi değil mi. Değil.
--Gerçek, hem de çok bilimsel yöntemler ile.
--Etrafınıza iyi bakın, size bir yandan "Allah'a şükürler olsun, eh işte" diyenler, diğer yandan da "ya bu dünya nasıl dönüyor, nereye ve kimin ile gidiyor" deyip, yol, yöntem, yoldaş, işbirlikçi arıyor size de çaktırmadan.
--"Fukaraya herkes acır da, iki lokma veren olmaz" lafını biliriz. BİZ FUKARALARA değil, varsıllara veririz lokmalarımızı, SEÇMEN OLARAK DA OYLARI varsıl temsilcilerine.
--İyi laf sokuştur bakalım, tamam da derdin ne!..
--Bilimsel olarak, kanıtlanmış: Sürüngenler düzeyindeki ilkel memeli canlıların içgüdüleri uyarılıp canlandırılması ve gelişmiş, çağdaş toplumlarda akıl ve mantık dışı yönetim ve ilişkiler ile yapılan Yönetim Süeçine "R-KOMPLEX/KOMPLEKS" deniliyor.
--"R" si, İngilizcede sürüngenler anlamına gelen "Reptiles"
--"KOMPLEX'i de, psikolojik bir deyim olarak, karmaşa, bilinç dışı var olan ve karar verme yetisini, sağduyuyu etkileyen, baskı altında tutan, ruhsal dengesizliklere neden olabilen karmaşık duygu ve ruh halleri. Dilimizde ise "aşağılık ve yükseklik/üstünlük kompleksi’ olarak bilinen, karmaşık ruh hali anlamında kullanılır.
--İşin enteresan tarafı, bu ilkel ruh hali, Afrika ve Güney Amerika’nın geri bırktırılmış toplumlarda sıkça görülebilmesinin bir anlamı olabilir de, başta dediğim gibi Birinci Paylaşım Savaşı sonrası Almanya, İtalya gibi gelişmiş, bilim, sanat ve felsefeye katkıları olmuş, ünlü kişiler yetiştiren gelişmiş kültürlerde neden ve nasıl ortaya çıkıyor?
--İkinci Paylaşım Savaşı sonrası, Almanya, İtalya ve Avrupa gibi gelişmiş ülkelerde, bu savaş öncesi FAŞİST/BASKICI yönetimler dönemi neden yaşandı diye kendilerine sormaya başlarlar.
--Mac Lean gibi birçok araştırmacı ve sosyoloğlar, yaşanan bu "çağdışı olguya" “R-Komplex”, ilkel sürüngenler mantığı adını verirlerdir.
--Bilimsel olarak aşağılık ya da üstünlük kompleksi gibi ALGI YÖNETİMİ/ MÜHENDİSLİĞİ ile başlatılan ve sürdürülen bu toplumsal ruh-sağlığı sorunun, üç aşamada gerçekleştirldiği görülmektedir.
--EN ÖNCEEEEEEEEE!.....Toplum ve bireyler, “Biz ve Onlar veya Ötekiler” olarak bölünüyor, parçalanıyor.
--Korku ve dehşet kültüründe seçeneksiz olarak sürdürülüyor.
--SEÇENEKSİZ OLARAK karşıt gruplara bölünen, çatıştırılan ve bunaltılan toplum da, düşmanlarına karşı İLKEL BİRLİK ve BERABERLİK argümanına sığındırılıyor.
--İşte bu durumda, R-kompleksi’ne tutulmuş olan gruplar, seçeneksizlik ve çaresizlik içinde ezik ve yenik düşmüş bireyler olarak; --eşlerinden, --patronlarından, --güçlü sınıflardan nefret ederken...
--Korku ve Çatışma ortamını yaratan kendileri değilmiş gibi görünen, masum ve mağdur röldeki lider ile de özdeşlik kurduruluyor.
--Tam da bu durumda, algı mühendisliğini tasarlayan ve yöneten lider ve takımı tarafından topluma şu mesajı veriyorlar:
--"Bak onlar tu kaka", senin gibi değil, ben de sizler gibiyim..
--Dün, güçsüzdüm ama bakın bugün, GÜÇLÜYÜM ve LİDERİM.
--Dolayısı ile sizi en iyi ben anlar ve haklarınızı en iyi ben korurum. Oylarınızı bana verin ki düşmanlarımızın canına okuyayım, sizleri de refaha kavuşturayım.
--Biz de, onlar gibi yeni bir sınıf olalım.
--Bu durumun sürdürülebilmesi için sürekli yeni bir ülke, toplum olmaktan, bölgemiz ve dünya'da lider olmaktan ve yeni bir dünya kurmaktan söz edilmesi gerekmektedir.
--Az gelişmiş toplum ve toplulukların en büyük özelliği, geleneksel ve töresel değerlere olan özlemleridir. Laf Cambazı söz yazarları böyle liderlere, geleceğe değil, geçmişin şanlı zaferlerine, mutlu günlerine, nurlu ufuklara özlem nutukları attırır.
--Böyle Liderler zora düştükçe ve çıkar yol tıkandıkça dine sarılırlar. Allah’nın kendilerine kutsal görevler verdiğinden söz ederler. Türkiye gibi ülkelerde, HİLAFET ve HALİFELİK yabana atılacak bir yöntem ve söylem değildir.
--Yaratılan yandaşlar ile, yaratılan düşmanların sürekli çatıştırlması gerekir. Hatta karşı tarafın da "hidayete ererek, bu saflara katılması "istenir.
--Sistem, varsıl yönetici ve koruyuculara, dünya'ya rest çeken liderlere, yoksulların verdiği oylar ile sürer gider.
--Artık öyle bir noktaya gelinir ki, herkes çıktığı noktayı unutur ve bambaşka kişiler ve kişilikler olunur. Yok öyle insanlık, inanç değerleri imiş, görmezlikten gelinir ki, devran herkes için dönsün.
-- Dünyanın bütün resmi ya da gayrı resmi gizli örgütleri, elleri kirli kişiler ile çalışmatı pek severler ki, geri dönen olmasın.
--Uyarılar gözardı edilsin, başta yaratılan tekil milliyetçi tavırlar, artık ümmet gibi çok geniş katmanları içinde barındırabilsin, tarihi düşmanlıkların arkasına sığınılarak iktidar sürdürülsün.
--Yeter artık ya, ben yoruldum, ülkem için bir kenara çekileyim demek mi. Güldürmeyin adamı ya. Hiç böyle bir şey gördünüz mü tarihte.
--Bu süreçleri yönetenlerin de tersini görmediği gibi ama, durumun idare edilmekten baaka çaresi de yoktur, "Ağa ile marabanın hikayesi “ne kadar!..