Bu öğelerin birbirleriyle olan bağı dil ile kültürdür. Okuma alışkanlığı bize bu alanlarda rehberlik eder. “Merkez ile Çevre” arasındaki en sağlam yol da okumaktır.
“Ülkemizde hatırı sayılır bir entelektüel elit var.
Bağımsız yayıncılık alanında dünyada altıncıyız,
Felsefe videoları yüz binlerce izleniyor.
Herkes okumuyor elbette ama unutmayın
Bir fıçıya koyulan azıcık maya bile sütü değiştirir.”
Zülfü Livaneli- Oksijen haftalık gazetesi; 15-21 Ocak 2021 tarihli güncel yazısında; “Biraz şaşırtıcı ama aynı zamanda da iç açıcı, ferahlatıcı bir konudan söz etmek istiyorum. Çocukluğumuzdan beri duyduğumuz ve değişmez sandığımız bir klişe vardır: Bu memlekette kitap okuyan çok az, dünyayla kıyaslanmaz bile denir.” Yazısında; Türkiye’nin artık bunu aştığını “Uluslararası yayıncılar Birliği” nin, verilerine göre bağımsız yayıncılık alanında dünyada altıncı sırada olduğumuzu müjdeliyor. Sabahattin Ali gibi birçok yazarlarımızın kitapları baskı üzerine baskı yapıyor. Yabancı yazarlar da çok okunuyor. Örneğin, Stefan Zweig, Orwell, Saramago gibi yazarlar kendi ülkelerinde değil, ülkemizdeki en çok okunan yazarlar listesinde birinci sırada yer aldığını ve bu liste örneklerini dünyadaki yayıncısına gönderdiğini Türkiye’deki edebiyata ve okuma zevkine değindiği yazısında; bir de Lacan uzmanı Amerikalı editörü Judith Gurevitch ile olan bir anısından bahsediyor. Amerikalı Editör “Lacan” hakkında bir konferans vermek için Türkiye’den bir davet alıyor. Davete icap ediyor ve başarılı konferanstan sonra itirafta bulunmuş, gelmeden önce “İstanbul’da kaç kişi Lacan’la ilgilenir ki” diye düşündüğünü ama salondaki kalabalığın, sorulan soruların, yapılan yorumların karşısında çok şaşırdığını itiraf etmiş “Meğer ne kadar çok Lacan uzmanı varmış burada” anlatıyor yazısında. Sanatın çok çeşitli dallarında bir uzman ve birikimli bir yazar olan Livaneli günümüzde sanal medyadaki Youtube yayınındaki “Dilozof” adıyla genç bir felsefecinin Spinoza ve Panteizm hakkındaki video yayınını ilgiyle izlediğini ve iki hafta içinde 150 binden fazla izlendiğini de yazıyor. Önemli bir tespiti de şöyle: “Türkiye’de 80 milyon kişi kitap okumuyor elbette ama Türkiye’nin; içinde birçok Avrupa ülkesinden daha fazla nüfusa sahip bir entelektüel kesim var. İşte kitapları okuyan, nitelikli filmleri, oyunları izleyen, sergilere, konserlere bu kesim sayesinde Türkiye’de canlı ve büyük nitelikli bir kültür ortamı var. Çağdaş kültürümüz, tatil köylerindeki Türk gecelerinde sunulan dansöz ve dönerden ibaret değil. Ciddi bir kesim, sanki felsefeden, pozitif bilimden, resimden uzak geçen yüzyılların açığını kapatmak ister gibi nitelikli kültüre koşuyor. Bunu görmek için sadece yüzbinlerce okuru kendine çeken kitap fuarımıza bakmak yeter.”
Antalya’da bir yazar: Muharrem YELLİCE/Ziya Gökalp ve Türk Töresi: Adlı kitabı hakkında; Genel Türk Tarihi Anabilimdalı Başkanı Prof. Dr. Abdulhaluk ÇAY’ ın tanıtım yazısında “Kitabın yazarı Muharrem Yellice 1968 yılından beri tanıdığım Türkçü düşünceyi savunur. “Ziya Gökalp ve Türk Töresi” adını taşıyan eseri, rahmetli Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu’nun Yönetiminde 1972 yılında İ.Ü. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde hazırladığı mezuniyet tezini kitap haline getirirken takip ettiği metot sonrası ortaya çıkan eserin özelliğidir.”
Felsefe, Tarih, Edebiyat, sanatsal, kültürel yazıları az okunuyor. Bir klişe söylem daha var ki, bu yanlış genel kanıyı; “antalyabugün” gazetesi köşe yazarı YELLİCE bu yanlış algıyı değiştiriyor. Sistematik bir yazı bilinciyle yazdığı, felsefi ve kültür yazılarının çok okunması ve sosyal medyada takipçilerinden aldığı olumlu tepkilerin yansıması da Livaneli’nin bu tespitinde haklılığını gösterir.
Yazar YELLİCE tamamıyla akademik bir dil ile anlattığı “ZİYA GÖKALP VE TÜRK TÖRESİ” bir kültür hazinesi olan kaynak kitabı akademisyenlerin dışında okunması ve sevilmesine şaşmamak gerek, başlıca iki önemli nedeni vardır diye düşünüyorum. Birincisi arı duru bir dil ile yazılması, bu da erken Cumhuriyet döneminin talim terbiyesinde görev almış değerli hocalardan “ Doc. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu – Prof. Mehmet Kaplan – Nihat Sami Banarlı… Vb ) gibi Cumhuriyetin ulusal modernleşme projesinde bizatihi görev almış hocalardan ders almış olması, ikincisi ise, varoluşunda “meraklılığı” ile toplumun merak içgüdüsünü sosyolojik bir metotla yazdığı konularda ele alması ve okuyucuya aktarmasıdır. Türkiye’de hatırı sayılır bir entelektüel sınıf varsa bu hiç şüphesiz ki erken Cumhuriyet döneminde ulusal modernleşme projesinde görev almış ve inanmış eğitim ordusunun zaferidir. Erken Cumhuriyet döneminde önce siyaset/politika, modernleşme temelini sağlam attı. Bu eğitimde devrim ile başlayan hareketin ekonomik kalkınması ile devam etti. Ekonomik kalkınma yeni sosyal sınıfların teknik ve teknolojideki kalkınmayla sanayileşmeyi ve kentleşmeyi beraberinde getirdi. Bütün bu alanlardaki unsurların bir arada getirdiği “sinerjik” hareketlilik çağdaş Türk kültürünü doğurdu. Kanımca bu alt yapıyı anlamadan Livaneli ve Yellice örneğindeki okuma zevki gelişmiş olan bir kitleyi anlamak eksik olacaktır diye düşünüyorum.
Hasan Bülent Kahraman’ın okuduğum ilk eseri; “bir sürekli cehennem” kitabın devamı niteliğinde olan “Kitle Kültürü Kitlelerin Afyonu” ve “ Kültür Tarihi Affetmez” kitapların özünde; toplumun büyük bir kesiminde kendisini gösteren inkarcılığa, vurdumduymazlığa, taklitçiliğe, özgün sanata karşı aymazlığa, aydın kesimine karşı düşmanca tavırlara, her şeyi bir pop kültür yüzeyselliği içinde kolaycılığa karşı bilimsel eser üreterek toplumbilim ve siyasetbilim gibi çeşitli insan bilimlerin, kavramların üzerinde yoğun çalışmalarla ve bilimsel eleştirilerle tavır alıyor. Edebiyat, Sinema, Tiyatro, Güzel Sanatlar, Müzik, Mimari, Televizyon ve Medya, Siyaset- politika, Kışla- Cami/ Din ve siyaset, Türkiye ve Süper Güçler, Müzeler ve hayata dair kültürel ne varsa bir sosyolog olarak kavramların ışığında irdeler ve okuru aydınlatır. Bana göre onu “Türk aydın” tipinden ayıran ve kendi değimiyle; “anadili Türkçe, Batılı eğitim görmüş, Osmanlı” diye kendini tanımlamasıdır. Yabancı dille eğitim yapan okullarda okumuş, “Fransız edebiyatını” yüz bin kişilik statta halkın önünde tartışacak birini arayacak kadar birikimli bir Avrupalı, buna karşılık gençliğinden beri “ Osmanlının ihtişamlı kültürünü” de, müziğini de edebiyatını da sevdiğini, “ Müslümanlık bütün Türkiye’de üst kimliktir. Hele kültürel planda Müslüman olmayan yoktur. Ben de o kültürü içimde, kendimde, varlığımda duyuyorum.” kendini tanıtır. Kesip sakladığım Sabah gazetesi- 30 Kasım 2016 Çarşamba tarihli günlük yazısında… Türk toplumu Tevfik Fikret’in “Fikri hür vicdanı hür irfanı hür bir şairim.” Dizelerindeki manada tahayyül ettiği aydın tipini hep çok sevmiştir. Değerli hocamız da bu mısradaki şair gibi özgürce fikir serde edenlerin başında gelir.
Prof. Dr. Hasan Bülent KAHRAMAN/Türk Siyasetinin Yapısal Analizi-1/ kitabının sonuç bölümünde; Osmanlı sonrası ulusal Türk modernleşmesini anlatırken dikkat çeken önemli iki kavramdan biri olan “Pasif Modernleşme” nin, içeriğinden anlıyoruz ki, bugün LİVANELİ’ nin, tespitindeki entelektüel birikimin temeli erken Cumhuriyet döneminde sağlam atılmıştır. Kitabın sonuç bahsinde; ordu/aydın/bürokrat bir tarihsel blok oluştururlar. Kahraman bunu “Siyasal Merkez” kavramıyla açıklar, modernleşmenin belkemiği olan bu ittifakı yeni bir kavram olarak dile getirdiği Pasif Modernleşme: “ İttihat ve Terakki döneminden başlayan fakat gerçek anlamını 1923 sorasında bulan merkezde biçimlenmiş olan modernleşme hareketini ifade etmek için kullanıyoruz. Bu kavram kendi içinde çelişkili görünebilir. Çünkü İ.T. dönemi gerekse 1923 sonrası dönem, yakın tarihimizde ve toplumsal dönüşüm süreci içinde son derece radikal dönüşümlerin yaşandığı bir dönemdir. Böylesine keskin hareketlerin ortaya çıktığı bir dönemi pasif diye nitelendirmek anlamlı görünmeyebilir. Tam tersine, bu dönemlerin büyük hareketliklere ve aktivitelere denk geldiği öne sürülebilir. Bunlar doğrudur. Fakat biz bu kavramla daha farklı bir şeyi ifade etmek istiyoruz. Modernleşmenin bel kemiği ve ana düğüm noktasını Medeni Kanun, yurttaşlık nosyonu, Cumhuriyetin bizatihi kendisi, laiklik ve eğitim birliği ilkeleri meydana getirir. Ne var ki, bu alanlardaki dönüşüm, siyasal modernleşmeyi sağlama bakımında ne derece önemli olursa olsunlar, son kertede hukuksal- normatif ve kültürel düzenlemelerdir. Gündelik hayatın insan tekinde somutlaşan dönüşümüne ancak derin anlamlar içinde cevap verir. Onun dışında bu düzenlemeler somut ve altyapı düzeyinde bir modernleşme anlamına gelmez. Somut modernleşme derken de köylülüğün ve tarım toplumunun çözülmesini, şehirleşmenin ve sanayileşmenin ilerlemesini, altyapı dönüşümünün en geniş ve genel anlamda tamamlanmasını, gelir düzeyindeki artışı söz konusu ediyoruz. 1950’den başlayarak çevre tarafından gerçekleştiren bir ikinci modernleşme daha söz konusudur ki, onu da Aktif Modernleşme diye tanımlıyoruz. Kısacası Kentleşme, sanayileşme ekseninde başlayan ve genel olarak gelir- refah düzeylerinin artmasına denk düşen bir anlayıştır. Gerçekten de 1950 sonrasında başlayan hızlı kalkınma, çevrenin siyasete egemen olduğu dönemlerde sürdürülmüştür. S.178-179-180”
Ruhattin YAZOĞLU/MUHAFAZAKAR DÜŞÜNCE-Sayı 5 Güz 2005;/DİL VE KÜLTÜR İLİŞKİSİ
Makalesinde; ”Kültür bir toplumun tarihinde oluşturduğu maddi ve manevi bütün değerleridir. Bu durumu ifade etmek söz konusu olduğunda da ilk akla gelen şey, dildir. Dil insanın insanla diğer var olan şeyler arasında birleştirici bir ilişki kurar. İnsan dili sayesinde insandır. O, halde dil millet denilen sosyal varlığı birleştirir ve fertleri arasında duygu ve düşünce akımını meydana getirir. Hem düşüncenin hem de kültürün bir aracı olan dil, eğitim açısından da çok önemlidir. Düşünce ancak dile aktarılmak suretiyle bilgiye dönüşebilir. Bilgi de sadece dilin aracığıyla öğretilebilir. Diğer yandan kültürel iletişimde kullanılmayan bir dil, kültür dili, bilimsel iletişimde kullanılmayan bir dil de bilim dili haline gelemez. S.123”
Anlaşıldığı gibi, dil ile kültür bir birine özce bağlı ama aynı zamanda siyaset, iktisat, çağdaşlaşma ile de aynı özde güçle bağlıdır.
KAYNAK:
1-Zülfü LİVANELİ/Oksijen- 15-20 Ocak 2021 haftalık
Gazetesi-sayfa 6
2-Muharrem YELLİCE/ZİYA GÖKALP VE TÜRK TÖRESİ
Gezi-Gözlem-Kültür-Din ve Tarih
Platanus Publishing-Birinci basım Ağustos 2020
3- Hasan Bülent KAHRAMAN/Türk Siyasetinin Yapısal Analizi-1
Kavramlar-Kuramlar-Kurumlar/agorakitaplığı-Birinci basım Eylül 2008
4-Hasan Bülent KAHRAMAN/bir sürekli cehennem-Kültürel çalışmalar 20
Agorakitaplığı-ikinci basım 2008
5-Ruhattin YAZOĞLU/MUHAFAZAKAR DÜŞÜNCE/DİL-KÜLTÜR İLİŞKİSİ
3 Aylık Düşence Dergisi-Güz 2005 s.123