LİBERAL

Küresel Ekonomide “küçülme” modelinin dayanılmaz ağırlığı

KÜÇÜLME: Daha Az Değil, daha başka bir dünya

 

“Hayallerimi ve çocukluğumu boş sözlerinizle çaldınız.

Ve dahası, ben şanslı olanlardan biriyim. İnsanlar Acı çekiyor.

İnsanlar ölüyor. Eko sistemler bir bütün olarak çökmekte

Kitlesel bir yokuşun başlangıcındayız, sizinse tek konuştuğunuz

Şey para ve ekonomik büyümeye dair peri masalları.

Ne hakla bunu yapıyorsunuz”  İklim aktivisti – Greta Thunberg 23 Eylül 2019

 

Bir grup aktivist, ekolojik iktisatçı, politik ekoloji bilim uzmanları ve entelektüellerin önce Fransa’da başlattığı; sürdürülebilir ekonomik büyümenin gezegenimizin artık yaşanmayacak hale getirdiğini ve bu böyle devam ederse dünyamızın sonu olacak söylem ve eylemleri kısa sürede dünyaya yayılan “KÜÇÜLME” hareketi ile ekonomide büyümenin alternatifi olarak kabul gördü. Toplumun esenliği ve gelişmişliği her ne kadar çoğu iktisatçı ve siyasetçi tarafından “BÜYÜME” kavramıyla ispatlanmışsa da,  bugün gelinen merhalede dünyada hızlı bir yoksullaşmanın, eşitsizliğin, zenginin çok daha zengin yoksulun da daha çok dibe vurduğu bir zaman tüneline girdik. Buna sebep büyümenin aşırı giderleri ve en önemlisi “Ekolojik” açıdan artık sürdürülemez bir durum aldığını ve bundan ötürü “Büyüme” yi temel alan inancın terk edilmesi gerektiğini savunan yeni bir iktisadi ve siyasi bir akım olarak “Küçülme”; dünya entelektüel çevrelerde “Yeni Bir Çağ İçin Üretilen Kavram “ olarak kabul gördü. Bu söylemleri haklı çıkaracak yeni fikirler artık bilimsel yayınlanan makalelerde kitaplarda sıkça rastlanmakta.

Giacomo D’ Alisa, Federico Demaria  ve Giorgos kallis/ KÜÇÜLME: Yeni Bir Çağ İçin Kavram Dağarcığı/Kitabın:

Ön sözünde:  Artık dünya üzerinde hemen hemen herkesin tanıdığı genç iklim aktivisti Greta Thunberg, 23 Eylül 2019 günü Birleşmiş Milletler Kurulu’nda yaptığı öfkeli konuşmada dünya liderlerine şöyle hitap ediyordu. “Hayallerimi ve çocukluğumu boş sözlerinizle çaldınız. Ve dahası, ben şanslı olanlardan biriyim. İnsanlar acı çekiyor. İnsanlar ölüyor. Eko sistemler bir bütün olarak çökmekte. Kitlesel bir yok oluşun başlangıcındayız, sizinse tek konuştuğunuz para ve ekonomik büyümeye dair peri masalları. Ne hakla bunu yapıyorsunuz.” Greta’nın dikkat çektiği iklim krizi-hızlı kentleşme, endüstriyel tarım ve küresel tedarik zincirleri içerisinde dünyanın bir ucundan diğerine taşınan metalar için artan talep gibi faktörleri de hesaba kattığımızda, fosil yakıt, yoğun büyüme takıntılı bir ekonomik modelin de krizine işaret ediyor. Neo Liberal küreselleşmenin ve doğayı metalaştırmaya durmaksızın devam eden piyasaların daha çok refah ve özgürlük getireceğine dair masallar, küresel korumacılık ve otoriter popülist rejimlerin yükselişiyle duvara tosladı.”

Prof. Dr. Mehmet MARANGOZ/Muğla Sıtkı KOÇMAN- Üniversitesi: Sürdürülebilir Kalkınma Ve Ekonomik Büyüme konulu söyleşide; “Büyüme oranlarında yüksek seviyeye ulaşmak ve bunu sürdürülebilir kılmak makroekonomik politikanın dört ana hedefinden biridir. Büyümenin önemi toplumun genel refahına katkısında yatmaktadır. Ekonomik büyüme gereklidir çünkü toplumun daha fazla mal ve hizmet tüketmesine izin verir ve aynı zamanda yaşam standartlarında gerçek iyileşmeye yol açan daha fazla miktarda mal ve hizmet (sağlık, eğitim vb.) sağlamaya destek çıkmaktadır. Bununla birlikte yüksek seviyede gerçekleşen büyüme oranları tabii kaynakların daha fazla kullanımını ve çevreye daha fazla kirli atıkların salınımını kaçınılmaz boyuta getirmektedir. Burada yenilenemeyen kaynaklar (petrol) ve yenilenebilir olanlar (hava, su) arasında ayrım yapılması icap etmektedir. Petrol ve kömür gibi yenilenemeyen kaynakların tükenmesi nesiller arası eşitliği gündeme getirmektedir. Mevcut nesil, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını hesaba katmadan kaynakları kullanmaktadırlar. Yenilenebilir kaynaklar gelecek nesiller için sıkıntı doğurmaması için yavaş da olsa eski konumuna döndürülmelidir. Bu bağlamda küresel ısınmanın insani ve ekonomik sonuçlar dikkate alındığında ve sıcaklık artışının düşük geri dönüşü göz önünde bulundurulduğunda, kalkınmanın sürdürülebilirliğine yönelik ana tehdidin bulunduğu yerin bu noktada yer aldığını söyleyebiliriz. Bu anlamda çevresel bozulma devam ederken büyümeyi sürdürüp sürdüremeyeceğimiz sorusu bilim insanlarını meşgul eden öncelikli konulardan biri halinde gelmiştir.”

 Bu anlamda ekonomik büyümenin, insan ırkının yok olmasına kadar daha fazla çevresel bozulmaya yol açacağı fikrini destekleyen görüşler bulunmaktadır. Küresel Ekonomik Sistemin tarihi kökeni 17.yüzyıl düşünürlerin liberalizm ideolojisinin bilimsel ürünüdür. Ve bugünün süper gücü olan AB ile ABD asırlar içinde Klasik Liberalizmden Neo Liberalizme ve buradan da Küresel bir dünya sistemine değişim ve dönüşüm Paradigma ile taçlanarak geldi. Ama bütün bunları “Hızlı Büyüme” ile Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’sını artırarak süper güç oldular.

 24 Aralık 2020/SİLVER Calep’ın – İnvestopedia’da güncelleştirdiği makalesinde; Dünyanın En İyi 25 Ekonomisi bahsinde; ilk 20’nin dışındaki 173 ülke toplam küresel ekonominin dörtte birinden azını oluşturuyor. ABD’nin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) 21.44 Trilyon dolar, 19. Sırada yer alan Türkiye’nin ise 760.4 milyar dolar” olduğuna göre; Lafı dolandırmadan dile getireyim. Hızlı bir ekonomik büyüme olmadan, Türkiye Cumhuriyeti modernleşme projesi tamamlanmayacaktır. 1950 sonrası adım adım “Siyasal Merkezin” güdümünden çıkıp, hızlı endüstrileşme ve demokratikleşme süreçleriyle dünyanın en büyük ilk yirmi ekonomisi arasında yer almış olmasına rağmen, küresel karşılaştırmalı ekonomik sistem içinde ABD Gayri Safi Yurtiçi Hasılası …(  21.44 trilyon dolara karşı Türkiye’nin GSYH’ sı bir trilyon dolar bile değil.)  ABD’nin yanında Çin, Japonya ve AB’nin Büyüme oranlarını da düşünün esasen gezegenimizin ve insanlığın sonunu kim hazırlıyor açık ve net olarak ortaya çıkıyor. Türkiye ekonomisi hala emekleme ve kırılgan dönemini aştığını sanmıyorum. Ve hala “Siyasal Merkezin” ekonomi üzerinde egemenliği devam ediyor diye düşünüyorum. “Türkiye, hızlı endüstrileşme ve demokratikleşme süreçleriyle dünyanın en büyük ilk yirmi ekonomisi arasında yer almış. Bu sebeple de ileri endüstrileşmiş ülkelerin yazınından ödünç alınabilecek kavramsal araçlarla araştırılabilecek üst orta gelirli bir ülke örneği olarak ele alınabilir. H. Tolga Bölükbaşı- Ekonomik politik”  Ancak maalesef Türkiye ekonomisi kronik sorunlardan bir türlü kurtulamıyor. Yüksek enflasyon, yüksek işsizlik, kayıt dışı ekonomik sorunlar, gelir dağılımı bozukluğu ve orta gelir tuzağı gibi güncel sorunlar bir türlü çözülemiyor. İster istemez hesapsız kitapsız yapılan ekonomik büyüme politikalar mı sebep oluyor?

 

Prof. Dr. Sabri ÜLGENER/ MİLLİ GELİR, İSTİHDAM VE İKTİSADİ BÜYÜME: Meselenin Dünü ve Bugünü bölümünde

İktisadi büyümenin adında da anlaşılacağı gibi ülkenin gelirler toplamı, iş hacminin toplamını ifade eder. Mikro ve Makro tahlil gerektirir. Klasik Liberalizm Okulunun büyük ismi Adam Smith “Milletlerin Serveti” makro açıdan, Malthus ise nüfus, rant ve ücret üzerinden meseleye açıklık getirmeye çalışmışlardır ve diğer önemli isim Ricardo da Adam Smith gibi makro büyüklükler üzerinde kafa yormuştur. “Fertlerin iktisadi refahı, istihdam veya işsizliği, ekonominin bir bütün olarak dengeli veya dengesiz akışı sade akademik çevrelerin, her günkü hayatta ekmeğini kazanan milyonların ve

politika adamlarının üstünde zihin yordukları meselelerdir. 20. Yüzyılın başlangıcı ile beraber işin rengi değişmiştir. John Maynard Keynes’in İktisadi düşünceye getirdiği yeniliği de unutmamak gerekir. Sade açık işsizliğin eritildiği bir tam “İstihdam” değil, fakat aynı zamanda kaynakların azami verim sağlayacak şekilde kullanıldığı bir ekonomi olmak lazımdır. Yığın halinde işsizliğin hüküm sürdüğü zamanlarda ekonomik büyüme olmaz.” 

Burhan ULUTTAN/İKTİSADİ DOKTRİNLER TARİHİ kitabında Thomas Robert MALTHUS, Klasik Liberalizm Okulunun karamsar iktisatçısıdır. İnsanlığın geleceğinde karanlık ve endişe yaratıcı taraflar olduğunu üzülerek görmüş ve bunlar üzerinde ısrarla durmuştur. Yaşadığı devirlerde ağır hücumlara ve tenkitlere uğramasına sebep olan ve bugün dahi çok tartışılan; hatta komplo teorilerine malzeme olan, Nüfus Artışı ve Kaynakların Darlığı Teorisi: “Gençlik yıllarındaki bütün İngiliz aydınlarının, insanlığın geleceği hakkında çok iyimser ümitler beslemelerine karşı Malthus; nüfusun geometrik silsile (1, 2, 4, 8, 16, 32, 64, 128) ile çoğalmasına ve her 25 yılda bir misli yiyeceğinin aritmetik silsile (1, 2, 4, 6, 8, 10, 12, 14, 16) ye göre çoğaldığını ileri sürmüş; ve insanlığın gelecekte ağır sıkıntılarla karşılaşmasını önlemek üzere tavsiyelerde bulunmuştur.”  Tavsiyeleri şöyle özetlenebilir: - Nüfus sayısı geçim malları artışı ile sınırlıdır.- Önleyici tedbirler alınmadığı takdirde nüfus artışı, geçim imkanlarını geçebilir.- Nüfus sayısını, geçim imkanları seviyesinde tutabilmek için; “manevi sınırlandırma- günahkar ilişkiler- sefalet ve felaketlerdir. Bunlar nüfus artışını iki şekilde etkilerler: Pozitif etkileme: Harpler, salgın hastalıklar, felaketler, kıtlıklar, sefalet gibi, yaşayan insanların sayılarını azaltan sebeplerin etkileri; önleyici etkenler: İnsanların evlenmelerini geciktirmek, evlilikte çocuk sayısını kısıtlayan tedbirler. Bilhassa işçiler ve fakirlerin yeteri kadar gelir sahibi olmadan çocuk yapmamalarını, dikkatli hareket etmelerini tavsiye etmişti.” Malthus bu teorisi 19. Yüzyılın başlarında ağır hücumlara uğramasına karşılık hemen hemen her dünya iktisadi buhranlarında tartışma konusu oldu. Vahşi kapitalizmin paravan olarak da kullanıldı. 21. Yüzyılda da “Küçülme/ Yeni Bir Çağ İçin Kavram Dağarcığı, Kitabın yazarlarından Joan Matrinez- Alier’in yazdıkları da şöyle:

Joan Martinez- Alier/ NEO- MALTHUSÇULAR: Aralarında Stanford Üniversitesi Ekoloji profesörü Paul Ehrlich’in de olduğu “Neo Malthusçular” olarak bilinen yazarlar, 1960 ve 70’lerde nüfus artışının tehlikelerine dikkat çektiler.

20. Yüzyılda 6 milyara, 2010’da 7 milyara çıktı. Bu gidişle 2050 yılına kadar dünya nüfusu 9 milyar gibi maksimum noktaya ulaştığında ise dünya artık yaşanmayacak bir gezegen olacaktır. Artık “Artık zorunlu kısırlaştırmadan ve Çin devletince uygulanan aile başına bir çocuk politikası gibi devlet tarafından dayatılan politikalardan hoşlanmazlar. Fakat Marksistlerin aksine küçülme taraftarları nüfus hakkında kaygılanırlar yahut kaygılanmalılar. 1798 tarihli Nüfus İlkesi Üzerine Bir Deneme’ sinde, Malthus’un tarımsal üretimin büyümesi hakkındaki görüşünün karamsar olduğu doğrudur. Marksistlere göre nüfus artışı, kapitalizmin ucuz emeğe duyduğu ihtiyaçtan kaynaklanır. Kapitalist olmayan bir sosyal oluşumda nüfus çok daha iyi kontrol altına alınabilirdi. Küçülme taraftarları tüm bu argümanların farkındadır. Malthus’un gerici politikalarından hoşlanmamalarına rağmen bir noktada haklı olduğu ve nüfusun kontrolsüzce büyüyemeyeceği düşüncesindedirler. Küçülme taraftarları, insan nüfusunun artmasının doğal çevre bir için ciddi bir tehdit unsuru olmadığını iddia eden iyimser ekonomistlere karşı çıkar. Küçülme taraftarlarına göre: BÜYÜME mekanizmasına karşı müşterek bir öz kısıtlama eylemi olarak üremenin gönüllü yollarla sınırlanması fikri, küçülmeye ilham vermeye devam ediyor. Kitabın yazarlarından biri olan; Federico Demaria’:”Küçülme çok çeşitli fikir, kavram ve önerileri birleştiren bir çerçeve sunar. Birincisi, büyümenin eleştirisidir. İkincisi, büyümeyi gerektiren ve sürdüren bir toplumsal sistem olarak Kapitalizmin eleştirisidir. Küçülme Literatüründeki diğer iki önemli akımın ilki GSYH (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla), ikincisi ise Metalaşmanın (yani toplumsal ürünler ile sosyoekonomik hizmet ve ilişkilerin parasal değeri olan metalara dönüştürülmesinin eleştirisidir.”

Her yıl İsviçre’nin Davos kasabasında; Dünya Ekonomik Forumu düzenleniyor. Devlet başkanları, Bilim insanları ve küresel Mega şirketlerin yöneticileri, uzayda yerleşmeyi ve başka gezegenlerde yaşamayı kendilerine dert etmiş büyük buluşların sahipleri hepsinin ortak derdi gezenimizin gittikçe yaşanmaz hale geldiğini ve buna çare aramalarıdır.  Medya haberlerinde öğrendiklerimiz de çok net değildir. Dünyada olup bitenler hakkında sağlam kaynaklardan ve entelektüel çevrelerden güncel bilgilere sahip deneyimli sosyolog gazeteci;

Ertuğrul Özkök- 28 Ocak 2021 tarihli yazısında: “Önceki gün Davos’un “online” koridorlarında dolaşırken çok önemli bir gelişmeye tanık oldum. Dünyanın önde gelen 61 şirketi bundan böyle “paydaş kapitalizm ölçülerine uyma” kararı aldı. “Hissedarlar Kapitalizmi” (Shareholder Capitalism); Şirkete para yatıranların elde edeceği kar üzerine kurulu bir anlayıştı bu. Şimdi de bir “Stakeholder Capitalism) kavramı doğdu. Üretim veya hizmet sürecine sorumluluklar yükleyen bir kapitalizme geçişi tartışıyor. Üreticiden tüketiciye kadar her aşamayı bir zincirin içinde sorumluluklara davet eden yeni bir kapitalist ahlakı bu Sadece bir AVM’ deki son satış noktasındaki karı değil, üreticinin de hakkını ve ahlakını düzenleyen bir zincir bu. Aynı zamanda çevrenin korunması, insan hakları, gaz salınımının kontrol altına alınması gibi ölçüleri ve taahhütleri de içeriyor. International Council ve Dünya Ekonomik Forumu ortaklaşa olarak “Stakeholder Capitalism Metric” adlı bir uygulama ve ölçüm listesi çıkardı. Ve önceki gün itibariyle 61 küresel şirket bunlara uyacaklarını ilan ettiler.”  Türkiye’de de adı bilinen bazı şirketlerin adını da vermiş, (Nesle- Sony- IBM- Mitsubishi- Unilever- HSBC- Royalphilips- UBS- ve Japonya’nın en büyük viski üreticisi Suntory  gibi şirketler)

Unutmayalım Türkiye artık bir küresel ekonomik ve politik bir arenada rekabet ediyor. Ve dünden yani Cumhuriyetten bu güne sosyopolitik- ekonomik ve kültürel durumuz da ortada.

Dr. MAHFİ EĞİLMEZ/DEĞİŞİM SÜRECİNDE TÜRKİYE /Kitabının sonuç bölümünde: Dünya son iki yüz yılda siyasette, ekonomide özetle her türlü sistemin değişmesinde etkili iki büyük (sanayi ve küreselleşme) devrimi yaşadı. Avrupa, Amerika gibi gelişmiş ülkeler öncelikle sanayi devrimini başardıkları için küreselleşme devrimine geçişlerinde değişim ve dönüşüm sürecinde zengin ve refah çıtası çok daha yükseldi. Dünyanın geri kalan az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeleri de refah seviyelerini yükseltecekleri beklentisi yüksekti. Türkiye de sanayi devrimine geçişin 1950’den sonra kısmen adım adım oldu. Ve bugün dahi umutla devam ediyor. Mahfi Eğilmez’in söylediği; “Küreselleşme, Paradigma değişimlerinin sonuncusu olmayacak. Küreselleşmeyle birlikte “soğuk savaş” sona erdi, küresel sistemde ABD ile Rusya ya da kapitalizm ile sosyalizm arasında bölünmüş, iki kutuplu olmuş dünya tek kutuplu hale geldi. Soğuk savaş döneminde var olan dengelerin yok olmasıyla ABD tek başına sistemin lideri konumuna geldi. Küresel sistemin ABD’ nin liderliği altında toparlanması pek çok kişi tarafından coşkuyla desteklenen ve beklenen bir gelişmeydi. Kötülüğün lideri olarak görülen Sovyetler Birliği dağılmıştı. Beklentilere bakılırsa barış gelecek, çekişmeler bitecek, dünyanın geliri ortak refah için harcanacaktı. Ne var ki gelişmeler beklentilerle aynı yönde olmadı. ABD, bu dönemde dünyaya liderlik edebilecek bir olgunluk içine girip barışa önderlik edemedi. Hatta tam tersine birçok bölgesel savaşın ya düzenleyicisi ya da yönlendiricisi konumunda oldu. Karşısında onu dengeleyecek bir gücün olmaması ABD’ye küstahça hareket edebilme olanağı verdi. Ve ABD bunu aşacak olgunluğa erişemediğini her fırsatta ortaya koydu. Bugün geldiğimiz aşama, soğuk savaşın sağladığı güç dengesinin, bugünkü dengesiz güç durumundan daha iyi bir durum olduğunu gösteriyor. Bütün bunlar bize gelecekte küreselleşmenin bir başka Paradigma değişimiyle sona erebileceğini gösterir.”

Bu ve buna benzer söylemleri haklı çıkaracak yeni fikirler artık bilimsel yayınlanan makalelerde sıkça rastlanmakta.

Bizim ekonomik büyüme hala emekleme evresinde. Bizim gibi ülkelerin ekonomik büyümesi ile küresel güçlerin ekonomik büyümesini bir mi tutacağız.

Ne dersiniz bütün bunlar bir ekonomik paradoks değil mi?

 

KAYNAK:

1-Hazırlayanlar: Giacomo D’ Alisa, Federico Demaria

ve Giorgos Kallis/ küçülme- Yeni Bir Çağ İçin Kavram Dağarcığı

Metis Yayınları- ilk basım-Mayıs 2020

2-Prof. Dr. Mehmet MARANGOZ/Muğla Sıtkı KOÇMAN Üniversitesi

(PDF) Sürdürülebilir Kalkınma Ve Ekonomik Büyüme:

Hazırlayanlar: Erşan SEVER- Arif İĞDELİ

3-Caleb SİLVER/Dünyanın En İyi 25 Ekonomisi- İnvestopedia

Günceleme 24 Aralık 2020

4-Prof.Dr. Sabri F. ÜLGENER/MİLLİ GELİR, İSTİHDAM VE BÜYÜME

İstanbul Üniversitesi-İktisat Fakültesi yayınları no. 335

Sermet Matbaası-4. Baskı 1974

5-Burhan ULUTAN/İKTİSADİ DOTRİNLER TARİHİ

Ötüken Neşriyat-birinci baskı -1978

6-Ertuğrul ÖZKÖK- 28 Ocak 2021 tarihli yazısı

Önceki Gün Davos’ta paydaş kapitalizme geçen 61 şirket

7-Dr. Mahfi EĞİLMEZ/DEĞİŞMEZ SÜRECİNDE TÜRKİYE

Remzi Kitapevi- Dokuzuncu basım: Ağustos 2018

Yayın Tarihi
16.05.2021
Bu makale 41894 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!