Aynalar söyleyin bana, ben kimim?
Bela mimarının seçtiği arsa,
Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim,
Minicik gövdeme yüklü Kaf Dağı,
Bir zerreciğim ki Arş’a gebeyim,
Dev sancılarımın budur kaynağı!:N.F. Kısakürek
Herkes kendi talihinin mimarı mıdır? Tanrısal bir lütuf olarak ömre bahşedilen hayatın evreleri olan ana kucağı, okul çağı ve cemiyet içinde bir birey olarak kabul görmenin çetin mücadele safhası ve nihayetinde emeklilik dönemi durağında oturup; kendi kendine “Bu sefer anladım ki ihtiyarlamış” cümlesiyle irkilir ve tefekküre dalarsın. Ömür muhasebesinin terazisinde bir kuyumcu titizliğiyle sağ kefedeki kar ile sol kefedeki zararı hesaplama zamanı gelmiştir. Gel gelelim ki, bildiğimiz matematiğin dört işlemiyle yapılacak bir muhasebe değil bu. Kristal aynası berraklığında bir bilgenin bin bir renk ile ışıltısından yansıyan tavsiyelerinde; “Herkes kendi talihinin mimarıdır” sözünün muhtevasındaki duygusal matematiğin mantığıyla çözebilirsin ancak. Bazı insanlar da vardır ki, bir başka ‘ben’lerin, ya da içinde yaşadığı toplumun sorunları, sınıflar arası eşitsizliği, dengesizliğiyle ilgilendikleri için bir ömür boyu Necip Fazıl Kısakürek’in çile şiirinde dile getirdiği “ Akrep, nokta nokta ruhumu sokmuş; mevsimden mevsime girdim böylece; gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş; fikir çilesinden büyük işkence.” Mısraların şablonunda bir ömür tüketirler. Vatan şairi Namık Kemal, Ziya Paşa, Nazım Hikmet, Necip Fazıl da Çetin Altan da; zamanın ruhunda iyi terbiye almış üst düzey beyinsel verilerle donanımlı insanlardı. Buna rağmen çileli kendilerine has bir hayatın mimarı oldular.
Prof. Dr. İLBER ORTAYLI/BİR ÖMÜR NASIL YAŞANIR/Hayatta doğru Seçimler İçin Öneriler kitabının önsözünde: ”İnsanların bir kısmı maalesef doğuştan zayıf olur ve hastalıklarla boğuşur, bir kısmı ise sıhhatlidir. Fakat zekasını çalıştırmak imkanı bulamamıştır. Böylelerin bir kısmı mutlu olur. Hayatı fazla kurcalamadan masallarda ve mesellerde Hans denen safdil mutluluğuyla geçinirler. Bir kısmı ise verilen terbiyeye göre fazla ilginç olmadan hayatlarına devam ederler. Gençken güzel olanların yaşlılığa doğru fiziki değişimle ellerindeki güzelliği kaybettikleri bilinir. Bazı insanlar da vardır ki hayat yolunda ilerledikçe ilginç, saygın ve hatta güzel olmaya başlarlar. Yaşadıklarına karşı duyguları ve mantıklarıyla durdukları ve muhakemelerini çalıştırdıkları için, dünyanın sorunları ve dengesizliğiyle ilgilendikleri ve dert edindikleri için yüzlerinin çizgileri değişir. Haddeden bir zarafet ve olgunluk onların portresini oluşturur.” Der ve…
Tavsiyelerinin sadeliğinde anlıyoruz ki güzel bir hayatı yaşamak için doğruları seçmek lazım gelir. Tembellik, derbederlik ve kötü alışkanlıklar hayatı içinde çıkılmaz dipsiz katran kuyularına, karanlık rutubetli, kirli, bin bir haşerenin barındığı zindanlara dönüşür ki işte o zaman sınıflar arasındaki eşitsizliğin perişan hayatlar kompartımanında çileli bir yolculuk başlar ki içinde bulunduğun karanlık tünelin sonundaki umut ışığı bir türlü görülmez. “Hayat, derbederlik ve tembellik için çok uzun; Fakat hırsla, yağma ve haydutluk yapmaya değmeyecek kadar kısadır. Hayat duygularla çalışılacak ve resmedilecek bir kompozisyon, aynı zamanda mantıkla yazılacak bir rapor gibidir. Bu rapora yeniden üretim, yani gelecek nesilleri ortaya koymak için önem veririz. Tatsız bir çağdayız; Bir yerde eski uygarlık çözülüyor, gevşiyor, çürüyor. Üstelik geleceğin de onun yerini dolduracağını söylemek zor…”
Bir ömür nasıl yaşanır sorunun içeriğinde var olan insan kimdir sorusunu da güncelleştiriyor. Hatta belki de önce bunun cevabını bulduktan sonra meseleyi anlamakta zorlanmayız. Şirazlı Sadi’ye sormuşlar insan kimdir? Cevabı “Yek katre-hunest, sad hazeran endişe”, yani bir damla kan ile yüzbinlerce vesvese, çünkü insanda arzu mekanizmasının arzu ve istekleri dizginlenemeyecek kadar güçlüdür. İstediğine sahip olmak fıtratında var. Ve bu sahip olmanın sınırı yok. Aristo’nun insan felsefesi öğretisinden bu yana insan mutluluğu için, ruh bilimciler, sosyologlar, filozoflar, eğitimciler kütüphaneler dolusu cilt cilt özünde tavsiyeler kabilinden kitaplar yazmışlardır. Ancak kainatın sisteminde ola gelen olayların işleyişindeki nedenlerine aklımız eriyor ancak niçin böyle oluyor bilmediğimizden önceden tavsiyelerden yola çıkarak
Mesela niçin “bazı insanlar da vardır ki, hayat yolunda ilerledikçe ilginç saygın ve hatta güzel olmaya başlarlar.” Bunun nedeni; esas olan yirmi beşine kadar yani aile ocağı ile yüksek tahsilin tamamlandığı meslek sahibi olduğun yaşa dek okuduğunuz kitaplar, seyrettiğiniz filmler, gördükleriniz hayatınız boyunca sizinle kalır. Yeni farklı bilginize bilgi katacak bakış açınızı değiştirecek insanlarla arkadaşlık kurmaya çalışın, edindiğiniz meslek dışında başka uğraşlarla beyninizi zinde tutun yabancı diller olsun bir Enstrüman çalmaya çalışın. Her zaman yeteneklerinizin sınırlarını zorlayın. Sadece aynı görüşte hem fikiriz diye dar bir dost çevresinde ısrarcı olmayınız. Sizinle aynı görüşte olmayan insanlarla da dost olun zıt fikirler yeni fikirlerin filizlenmesi demektir. Paylaşmadığınız fikirlerden de faydalanma bakış açınızı ufkunuzu açar. Şüphesiz ki herkes toplumla, çevreyle, memleketle barışık ve uyum içinde olmuyor; böylelerin sahasına girerken dikkat edeceksin. Dikkatsizlik hem kendine hem mensubu olduğun topluma zarar verir. Günümüzün önemli düşünürlerden;
ALEV ALATLI/NASİHATNAME-1 kitabında; “Dünyaya dair gerçekleri yeni yeni keşfettiğimiz bir süreçtir yaşadığımız. Yeniden öğrenmeye üşenmeyin, ezber bozmaktan yüksünmeyin. Gözleriniz fal taşı gibi açık, zihniniz kılıç gibi keskin olsun. Küsmeyin, siz de kendi ev ödevinizi yapın… “Nasihatname” dediğim kalıp, bir temrin aslında, elim henüz kalem tutarken, tecrübemi tecrübenize, bildiklerimi bildiklerinize, hadi lafı dolandırmayayım, ömrümü ömrünüze katarak, 21. Yüzyılda yolculuğunuzda size belirli bir avans sağlama gayreti, isterim ki, elinizden geleni değil, yapılması gerekeni yapın.”
Aslında farkına varalım ya da varmadan şark toplumu geleneğinin özünde var olan nasihat/ tavsiye ömrümüzün her safhasında bir öğreti olarak saygı görmüştür. Atalarımızın, öğretmenlerimizin, bilginlerimizin, dostlarımızın tavsiyeleri felsefe, psikoloji, sosyoloji ve tecrübeyle kazanılmış gerçek hayat bilgisi ile mücehhezdir. Ve aynı zamanda ikazları da var. Derler ki, sakın ha siz siz olun “ Sokma akıl” ile ömrünüzü geçirmeyin. Yolculuğa çıkacağın hedefine sokma akıl iki saat gider. Eğer bir hedefe varmak için yola çıkmışsan tavsiyelerden de faydalanacaksan önce donanımlı, tavsiyelerin anlamını faydalı kullanacak kadar aklını ve zekanı işletmelisin. Kendinizi geliştirmek, yetiştirmek için iş kolunuzun dışında da çeşitli konularda bir uzman gibi ders verecek bir öğretmen gibi hazırlık yapmışsan hesapta olmayan ve aniden karşılaşacağın problemleri rahatlıkla çözebilirsin. Asker, iş adamı, eğitimci, liderlerin hayatlarını oku. Bir ömür nasıl yaşanması gerekir tavsiyeleri özümse, istediğin hedefe varmak için kullan. Unutma ki, “Türklerin birçok önderi ve aydını asker saflarında çıkmıştır. Bir Rönesans entelektüeli olan Fatih Sultan Mehmet Han’dan beri bu böyledir. Atatürk de bir entelektüeldir; en başta aldığı kurmay eğitimi buna göredir. Atatürk’ün entelektüel kimliğinin bir yansıması da müziğe yaklaşımıdır. Türk müziğini çok iyi biliyor ve seviyordur, öte taraftan operadan zevk alıyordu. 1930’ların başında “Özsoy Operasını” bestelettirmesi, gelişim bununla da kalmamıştır. Başarılı olan gençleri Avrupa’ya göndermiştir.”
İş dünyasından Eczacıbaşı holding/Süleyman Ferit Bey, Sabancı holding/ Hacı Ömer bey, Koç holding/ Vehbi bey gibi müteşebbisler kısıtlı bütçelerle küçük eczaneden, bakkal dükanından, çırçır atölyesinden evrensel anlamda holding başarısını nasıl yaptılar. İşin özü değerli hocamızın tavsiyesindeki öncelikle varoluşunda bahşedilen zekayı rasyonel akılla terbiye ederek enerjilerini gelişimin dinamosuna çevirerek hedeflerine varmışlardır. Hala çok tartışılan var olmak ile varlıklı olmak terazisindeki kefelerin dengesi ne olmalıdır ömrün muhtevasında? Ömür yolculuğundaki kavşaklarda “ Doğru Seçimler İçin Önerilerin” doğruluğu, pragmatiği, evrensel anlamda bir entelektüel olan İLBER ORTAYLI hocamızdan daha iyi kim anlata bilir ki? O, tam da “Bazı insanlar da vardır ki hayat yolunda ilerledikçe ilginç, saygın ve hatta güzel olmaya başlarlar. Yaşadıklarına karşı duyguları ve mantıklarıyla durdukları ve muhakemelerini çalıştırdıkları için, dünyanın sorunları ve dengesizliğiyle ilgilendikleri ve dert edindikleri için yüzlerinin çizgileri değişir. Haddeden geçen bir zarafet ve olgunluk onların portresini oluşturur.” Ve bizce bu portrelerin en renkli olanlardan biri de Prof. Dr. İLBER ORTAYLI hocamızdır. Ve tabii ki böyle yaşamış olanlar “Herkes kendi talihinin mimarıdır.”
“Hayat, derbederlik ve tembellik için çok uzun; fakat hırsla yağma ve haydutluk yapmaya değmeyecek kadar kısadır.” Meselesine gelince; 20. Yüzyılın değerli Pedegogu, filozofu ve yazarının da dediklerine bakalım.
ERICH FROMM/SAHİP OLMAK YA DA OLMAMAK- Kitabında ; “yeni bir insan ve yeni bir topluma geçişin tek yolu, her şeyi elde etmek onlara egemen olmak biçiminde beliren ve kar tutkusu, aç gözlülük bir de ihtiras demek olan “sahip olmak” karakterini terk etmekten geçer. İnsanlar onları huzura, mutluluğa ve diğer insan kardeşlerini sevmeye yöneltecek olan “olmak” biçimli bir dünya görüşüne geçemedikleri sürece kurtulmaları olanaksızdır.”
KAYNAK:
İLBER ORTAYLI/BİR ÖMÜR NASIL YAŞANIR
KRONİK KİTAP-Söyleşi-Yenal BİLGİCİ 22. Baskı—Nisan 2020
ERICH FROMM/SAHİP OLMMAK YA DA OLMAMAK
ARITAN YAYINEVİ- 3.Baskı-1975
Abdullah Özkan-Refik Durbaş/Cumhuriyetten günümüze
Türk Şiiri Antolojisi-1 Boyut Dosya Yayınları 1999
Necip Fazıl Kısakürek-ÇİLE