Yenidünya Düzenindeki, Ekonomik Savaşlar Arenasında Kentler Ve Anadolu Kaplanlarının İtici Gücü
Massachusett İnstitute of Techonology’ın saygın hocalarından ekonomi profesörü olan Lester Thurow, “KIRAN KIRANA”; Japonya, Avrupa ve ABD arasında yaklaşan ekonomik savaşın sinyallerini 1991 yılında Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra yazdığı kitapta veriyordu. 1984 yılında Reagan bir televizyon konuşmasında “Ormanda bir ayı var, bazıları bu ayıyı kolaylıkla görüyor. Kimileri ise görmüyor. Bazıları ayının evcilleştiğini söylüyor diğerleri ise ayının hırçın ve tehlikeli olduğu görüşünde. Madem hangisi daha doğru olduğunu kimse bilmiyor, eğer varsa, o ayı kadar güçlü olmak daha akıllıca değil mi? .” Kastedilen Sovyet ayısının uzay teknolojisi, kestirilemeyen ekonomik gücü ve yayılmacı politikalarıydı, bu korku yok olunca; artık “Ekonomik savaşlar” dönemi başlıyor vurgusunu yapıyordu kitabında. En güçlü rakip de Avrupa’dan ziyade ekonomik büyümede hızla gelişen Doğu Asya ülkelerinin ekonomi Literatürde yeni adıyla “Asya Kaplanları” idi.
Soğuk savaş dönemi bitti. Liberal, serbest piyasacı ekonomik model, sosyalist içe dönük ekonomik sistemin karşısında büyük bir zaferle gelecek yüzyıl hazırlığına girdi. Bu yenidünya düzeninde Amerika’nın egemenliğinin perçinlemesi için hammadde ve üretim mallarının dünya pazarını ulus devletten ziyade şirketlerin idaresinde planlanıyordu. Ekonomik, sosyal, siyasal ve askeri üstünlük de dünya pazarına egemen gücün elinde olacaktı.
Bu Yeni Dünya düzenindeki hareketlenmeye benzer bir kıpırdanmayı da Anadolu kentleri yaşıyordu. Ekonomide ve kentleşmede gösterdikleri performans ile hareketliliğin toplumda heyecan uyandırması dikkat çekici unsurlar arasındaydı. Geleceğe umutlu bakmasını da Asya ülkelerine verilen isimden ilham alması ile “Anadolu Kaplanları” lakabı sevildi. Yazılı ve görsel medyada çok kullanılan bir terim oldu.
1990 yılı başında orta sınıfa mensup büyük halk kitlesini heyecanlandıran sanayideki kayda değer gelişmenin simgesi haline gelen “Anadolu Kaplanları” yurt genelinde de refahı yakalamış yeni bir sosyal sınıf mı doğuyor? Sorusunu da beraberinde getiriyordu. Doğal olarak da köyden kente göç dalgasının duracağını, büyük kentleri içinden çıkılmaz problemlerle yaşanmaz hale getiren “Çevre Merkez” sorunu da çözülür inancını güçlendiriyordu. Ekonomide yerelden evrensele açılma modeli ile ilk defa ithal ikameci bir ekonomik sistemden ihracat ağırlıklı, rekabetçi, liberal bir ekonomik sistemine geçiş oluyordu. Türkiye liberal ekonomi politikalarıyla her ne kadar 1860’lı yılların ortalarında tanış ise de, 1980’li yılların ortalarına kadar hiçbir zaman ne liberalizm ne de kapitalizm sistemini benimsedi. Erken cumhuriyet döneminde İzmir iktisat kongresinde alınan “Liberal ekonomi modeli” kararına rağmen, Büyük önderin vefatından sonra “Devletçi ekonomi” sistemi benimsendi. Anadolu esnafı; üç dört büyük kentin büyük tüccarların, sanayicinin lütuf kabilinde verdikleri bayilikler üzerinden ticaret hayatlarını sürdürüyorlardı. İmalat sanayi küçük atölyelerde hayatiyetini ikame etmeye çalışıyordu. Fabrikasyon bir üretimden yoksundu. Hal böyle olunca sanayi kapitalisti ve büyük anamalcı tüccar; birkaç büyük kent dışında Anadolu da ise hemen hemen hiç yoktu. Tarım toplumundan burjuvazi sınıfına evrimleşme de olmadı. Erken cumhuriyet döneminden başlayarak her on senede bir toplumda orta gelir engelini aşıyoruz umudunu, sevincini yaşadık. İlüzyonist bir duruma benzeyen bu zaman diliminde gerçeğe dönüş sancılı oluyordu. İstihdamda, üretimde milli gelirin oranlarındaki çok küçük artışlar ilginçtir ki, bazen bir ileri bazen de bir geri dönüşler şeklinde seyir ediyordu. İstikrarsız olan bu gelişim toplumda güvensizliğe sebep oluyordu. Her seferinde “ vuslat başka bahara” umut kırıcı olmaktan başka bir şey ifade etmiyordu. Kaçınılmaz bir “kısır döngüsü” algısını yaratıyordu. Yerelde ve evrenselde Anadolu’daki işletmelerin hızla sanayide gösterdikleri değişim ve dönüşüm 1986 yılından başlayarak 1990 yılı başlarında o güne dek görülmemiş bir kalkınma ivmesini yakalamıştı.
KENTLER kitabının yazarları Profesör Fuat KEYMAN ve Berrin KOYUNCU’NUN İnceleme/Araştırma kitabında yer alan;”(Denizli-Gaziantep-Kayseri-Konya-İzmir –Eskişehir-Diyarbakır-Bolu-Adıyaman-Şanlıurfa-Çorum); on bir Anadolu Kentleri, “ekonomik dinamizmleriyle zenginleşen dünyaya açık, modernleşen bir coğrafya yaratmış durumda. Artık statik, değişime kapalı, geri kalmış bir Anadolu’dan değil; tam aksine,” “Denizli kentin dokuma sanayinde kendi kendine yeten bir ekonomiye sahipken; ham madde ve metal işlemede, Otomotiv yan sanayi, elektronik, bakır tel ve enerji kabloları gibi sektörlerde küresel ekonomide rekabet edebilecek bir güce erişmesi öne çıkarken, uzay ve havacılık -dairesi ( NASA) ve daha bir çok dünya devinin kullandığı kablolar için bakır tel üreten ve Türkiye’nin dördüncü sırada yer alan “Er-Bakır” en hızlı büyüyen 30 şirketi arasında yer alıyor. Bu arada 2006 yılında “ABD”, kamu televizyon kanalı “PBS” bir filmine konu oluyor. Küreselleşen, kentleşen, yeni orta sınıflar üreten Anadolu’dan söz ediyoruz” Müjdesini vererek toplumu umutlandırıyorlar. Bundan halkın anladığı ve umut beslediği; “Türkiye Orta gelir tuzağı” korkusunu yeniyor. Sadece Gaziantep, geri kalmış bir bölgede çok gelişmiş bir ticaret merkezinin aynı zamanda yatay olarak diğer kentlerin ekonomik gelişimi için rol modeli olurken; Anadolu bölgesinin sosyokültürel ve ekonomik “nakıs talihini” yenecek sanayileşme hamlesi çağdaşlaşmanın ve modernleşmenin motoru olabilir. Yeni kentlerin katılması umudumuzu daha da pekiştiriyor. Erken Cumhuriyet döneminde başlayan aktif Türk Modernleşme Projesinin devam etmesi dileği ve umuduyla..