Çoğu kişinin bildiği ve sonunda edilen iki kelam ile önemli dersler çıkartılan öyküler vardır. Bunlardan birisi de, yıllar önce İnka harabelerini talan etmeye giden İspanyol korsanlara, rehberlik eden yaşlı Yerli İnka rehberin sözleridir.
--Günlerce süren gemi yolculuğundan sonra karya çıkan korsanlar, buldukları yaşlı rehberden İnka Medeniyetini gezdirmelerini isterler ve sabah erkende de yola koyulurlar.
--Tanrı da sayılan İnka Krallarının kullandıkları her şey Altındandır ve bunlar ölen krallar ile birlikte mezarlarına gömülürler.
--Bu hazineleri talan etmek için uzun yollardan gelen korsanlar bir an önce And Dağlarının tepelerine 3-4 bin metreye tırmanmak isterler. Yüksekliğe çıktıkça yaşanan sağlık sorunlarını bilen deneyimli yaşlı İnka rehberi, korsanları belli sürelerle durdurup dinlendiriyor ama bir iki dinlenmeden sonra korsanlar;
--Yeter ya, biz yorulmadık, "bir an önce varalım şu İnka medeniyetine-harabelerine" diye yaşlı rehbere isyan ederler.
--Deneyimli rehber de: RUHLARIMIZDAN DAHA HIZLI TIRMANIYORUZ. BİRAZ DİNLENİP-BEKLEYİP, RUHLARIMIZIN BİZE YETİŞMESİNE İZİN VERMELİYİZ der.
--Ülke nüfusunun çoğu 1980 darbesini, Özal, Demirel, Ecevit, Çiller, Yılmaz dönemlerini yaşadı. Hatta Başbakan Yıldırım Akbulut'a uydurulan fıkraları bile "kelek muhabbetine" az meze olmadı.
--1989 ekonomik krizi ile Kemal Derviş'e koşturtulan "çatma" ile halkın anası bellendi ama, devletin de hazinesi dolduruldu. Başka bir ifade ile, yabancılara verdikleri kredi-para-alacakların için garantili ödeme süreci yaratıldı.
--Eeee bazen insanoğlunu huzur teper. Bahçeli Devlet'de bahçenin çitini deviriverir. Oooo ne âlâ, mahallenin tukaka yapılan çocukları bir dalarlar ki bahçeye, tutabilene aşkolsun.
--Mağdur, mağrur, masum, bütün roller kesilir, oynanır, seyirci zaten hazırdır kesilen rolleri yemeğe.
--Yattık kalktık bir da baktık ki Milenyum dediğimiz 2000'li yılların en egzantirik olanına gelivermişiz. 2020. Ne notalı ama. 20, 20.
--Yazılanlar, çizilenler, anlatılanlar, fallar, medyumlar derken 2019'a kadar cambaz bakarak, kıçımızda ki donu bile satarak "aç isek tok gibi, kir isek pak gibi" durumu idare ediyorduk ama, bir da baktık ki, Dünya ateş almış. Koronavirüs kapıda.
--Hani "deniz ateş alır mı?" derdik ya. O ihtimal olmuş ve deniz ateş almış ve yanıyor. Hatta bizim kapılara bile dayandı. Aslında, taş olsak erirdik ama, toprak oldığumuzdan dolayı dayandık.
--Tüm dünyayı sallayan COVID-19, bizi de savuruyor, sallıyor.
--Evlere kapandık, dükkanlar kapalı, tarlalar eh işte ekildi-ekilmedi arası. Maskeler bir düşüyor, bir takıyoruz.
--"Bedava sirke, baldan tatıdır"a alıştık ya, önce bir bakanımız öyle yağma yok, "bedava peynir, fare kapanında olur" diye bizi düşünerek "parası olan düdüğü çalar" maskeyi alır dedi.
--Ahalinin göz yaşlarına dayanamayan etkili-yetkililerimiz de, ne o ya, Trump, Merkel gibi elin gavurlarına bile bedava verdiğimiz maskeleri sizden mi sakınacağız dediler ve aldık-alamadık derken, birden Nasrettin Hocam geldi ve "parayı veren Maskeyi alır" diyiverdi. O gündür bu gündür, var mı yok mu bilmiyorum ama yüzümüzü maskeliyoruz.
--Yetiş ya hırzır yok ya bankalar deyip, ahaliye ödeme-siz, ödemeli her nasılsa krediler verip ahalinin cebi para görsün istedi büyükler.
--Ahalinin cebi para görecek, dükkanlara, esnafa saçacaklar, memleket güllük gülistanlık olacaktı ama. Kimseden "tısss" çıktığı yok gibi.
--Eeee yeterince deneyim edilmişti. Borç yiyen kesesinden yermiş.
--Önceleri pek bir şey anlamamıştık ama, en azından bu aralar hafta sonu -içi-dışı her ne ise evden çıkmama durumları var ya. En iyisi sakin sakin oturalım ve bir düşünelim, Yaşlı İnka Rehberinin dediği gibi
--Neredeydik, nerelere geldik diye.
--Tamam dünya da yanıp kavruluyor ama, bizim ateş bir başka yanıyor gibi.
--Tarih denen şeyi neden masal gibi öğretildiğini, okuyanın neden sevilmediğini, cahillerin baştacı edildiğini hala anlamadınız mı?
--Babil, İnkalar, Saba Melikesi Belkıs, Etopya, Sudan, Münbit afrika. Bunlar artık masal oldu. Dünyanın efsaneleri ile iken bugün yoklar. Tarih’te, yaşam da böyle bir şeydir.
--Var olmak, var olacağız anlamına gelmez.
--Bize küçükken, haddimizi bilmemiz ve kendimizi öğrenmemiz için verilen bir öğüt. "Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi" diye
--Sahip olduğunun değerini bil, senden önce de bunlar birilerinin idi
--Arap seviciliği, Atatürk Düşmanlığı, hayali düşman ve şaytan yaratarak gidilecek bir yer ve yol yoktur.
--"El de, elin eşeğini türkü söyleyerek arar" mış!..
--O yüzden, TBMM'yi "tiye alınmaz" noktasına taşımak üzersiniz. Devleti, bakkal dükkanından öteye atmaktasınız. Düne kadar, baş tacı ettiğiniz Fethullahından, Cincisinden, Üfürükçüsüne kadar bir çok kişiye dinimizi-inancımızı kurban ettiniz.
--Herkes aklını başına alısın. Ama istisnanalar hariç. Onlar kim mi?
--GİDECEK BAŞKA BİR YER-ÜLKE-ADASI olanlar.
--Ya siz?
--Gerçekten dünya eskisi gibi olmayacak. Paranız pul. Eğitiminiz ise bir hiç olacak. Çünkü dünya yep yeni bir kulvara girecek ama siz onun şifrelerini bu bildikleriniz ile çözemeyeceksiniz.
--Bu konulara çözüm üretecek olan şey de, bütün dünyada olduğu gibi SİYASETTİR.
--Ben partilere ve Yöneticilerine bir şey demem. Onların tuzu kuru. Sorun sıradan vatandaşta. Yani sen de. Sen aklını başına almaz, yarınları gören, okuyan birlerini seçmez ve diğerlerinden ayırmazsan, cehenneme yol yapımına başlamışlar, köprülerden geçsen de geçmesen de nasıl olsa parasını da ödeyeceksin.
--Bari, kendini yaktın. Çoluğunun , çocuğun geleceği için siyasi çıkarın, körlüğün uğruna ülkeyi ve bu toprakları yakma.
--Çiğdem Toker, Devletimizin acil ihtiyacı için ihaleye çıktığı bazı malzemelerden söz etti.
--Beyler, bayanlar, gelin oturup başımızı iki elimizin arasına alıp düşünelim, "Paris yanıp yakılmadan"
--Kor ona, ekonomi, yokluk yoksulluk. İşsizlik.
Her şey sandığınızdan farklı. İsterseniz bir falcıya gidin.