ANKARA'DAN

Madımak İnsanlığın Başka Yüzü

Madımak, acının bir yüzü. Pir Sultan Abdal bir başka yüzü. Derken varır dayanırız Hızır Paşaya. Ülkem gibi Sivas'ın da acısı bitmez ki

--Acı, "Hızır Paşa bizi berdar etmeden/ Açılın kapılar şaha gidelim

Siyaset günleri gelip çatmadan/ Açılın kapılar şaha gidelim

Yıkılın kaleler dosta gidelim" diye diye başlamıştı taaa 15-16. yy'da.

--Herkesin içinde hiç sönmeden korlanarak yanan bir Madımak var iken, benim de içimde bir ERDAL AYRANCI ateşi korlanır durur.

--Oysa, Dünyanın ilk Devrimcisi olarak kabul edilen Prometheus Tanrılardan "Ateş"i, insanlık aydınlansın, ışısın, diye çalmıştı.

--Tanrılarca görevlendirilen bir kartal her gece yeniden oluşan Prometheus karaciğerini kemirken, Onu bu işkenceden, Zeus’un oğlu yarı tanrı, ölümlü Herakles (Herkül) kurtarmıştı.

--Prometheus “Zeus tahtından düşmedikçe benim işkencelerimin sonu yoktur” diye ettiği isyan, insanlığa özgürlüğün yolunu gösterir.

--İnsanlığın acısı biter mi?

--Yanıtını Anadolu'nun Abdal geleneğinin ulu yedi Ozanından biri olan Pir Sultan Abdal verir:

"Gönül niçin ahvalimi bilmezsin/ Bende ki yaralar da türlü türlüdür

Öğüt versem öğüdüm dinlemezsin/ Bendeki yaralar türlü türlüdür"

--Pir Sultan Abdal, ABDAL geleneğinin öncü kişilerinden biridir.

Peki, Abdallık Nedir?

--Abdal, Yaradanı, Tanrısı dışında Dünyadaki her şeyden vazgeçmiş kişidir. Kişi çok uzun aşamalardan sonra gerçeği gördüğü bu mertebeye ulaşabilmekte ve erişebilmektedir.

--Toplumsal bir kişilik olarak ABDAL zayıf, ezilmiş ve baskı altında olanlara yardım elini uzatan, yanlışlara ve ahlaksızlıklara karşı direnen, savaşan bir kişi, otoritedir.

--Ve bu ocaklarde eğitilir insanlar.

--Daha sonra da "Hızır Paşa" olarak karşımıza çıkacak olan Hızır da Pir(tarikatın kurucusu) Sultan(Otorite-Güç, yönetici) Abdal'ın Dergahında eğitime gelir.

--HIZIR, Yıllarca dergah da eğitildikten sonra, artık olduğunu ve eğitiminin bir başka bölümü için İstanbul'a gitmek için Pirinin kendisine izin vermesini ister.

--Pir Sultan izin verir ama, şunları da söyler: "Hızır, ben sana ruhsat veririm, ardında da dua ederim gider büyük adam, paşa, vezir olursun ama, sonunda da gelir beni asarsın" der.

--Ve gün gelir, bir çok söylenti içinde Hızır Paşa, Pir Sultan Abdalı Sivas Meydanında halkın gözleri önünde asar.

--Pir Sultan'ın "Hızır Paşa bizi berdar etmeden/ Açılın kapılar şaha gidelim/ Siyaset günleri gelip çatmadan/ Açılın kapılar şaha gidelim

Yıkılın kaleler dosta gidelim" dediği feryatları bu günlere erişir.

--Her yıl Temmuz'un ilk haftası "Pir Sultan Abdal"ı anma haftası olarak, memleketi Sivas'da etkinlikler ile kutlanır.

--Yıl 1993'dür. Bir yaz günü 1 Temmuz'da kutlama proğramları başlar. Şehirde bir garip hava esmektedir ama, kimsenin aklına kötü bir şey gelmez.

--O yıllar Dünya gündeminde Hint asıllı İngiliz yazar Salman Rüşdi'nin "Şeytan Ayetleri" kitabı vardır.

--İran İslam Devleti’nin kurucu lideri Ayetullah Humeyni, 1989’da tüm Müslümanları Rüşdi’yi ve bu kitabı yayınlayacakları öldüreceklerini, öldürteceklerini söylemiş ve kitabın farklı ülkelerdeki yayımcı ve çevirmenleri de saldırıya uğramıştı.

--Aziz Nesin de bu kitabın Türkiye'de basılacağını duyurur.

--1 Temmuz Perşembe içten içe kaynayarak geçer ama, 2 Temmuz Cuma günüdür. Cuma Cemaati verilen vaaz ve söylentilerle gerilir ve provokatörler aracılığı ile halk "Pir Sultan Abdal Etkinlikleri"nin yapılacağı Madımak Oteline yönelir.

--Her zaman provokasyon için en elverişli "din elden gidiyor" söylemi bu kez de işe yarar.

--Zeus Prometheus'un ciğerini sökmeye çalışırken; Hızır Paşa, Pir Sultan'ı asarken dünya, insanlık yep yeni acılar ile 20'ci yüzyılı bitirmek üzeredir. Ve 1993' ün 2 Temmuzuna gelince de, bu kez kara cehalet, insanlığın aydınlık yüzünü bir kez daha acılara gark eder ve Sivas madımak Oteli yakılır.

--Madımak Oteli'nin gericiler tarafından yakılırken, çoğunluğu Alevi 33 yazar, ozan, düşünür ile 2 otel çalışanının yanarak ya da dumandan boğularak hayatlarını kaybetmeder.

--Devlet yetkilileri ile görüşmeler, olayların engellenmesi için yapılan çabaların hiç birisi bu katliamı ve o kadar canın yanarak can vermesini engellememiştir.

--Ve orada, herkesin bir şeyi yandı. Hiç bir şeyi yanmayanların bile "canları yandı". İnsanlık, insanlığından utandı.

--Ama benim de Can Dostum, Erdalım, ERDAL AYRANCIM yandı.

--Erdal ile yaşıttık. Kaderlerimiz 12 Eylül'ün kara günleri ile birleşiyor ve dost, arkadaş oluyorduk.

--Ben ondan daha şanslıydım.

--Hacettepe'de öğrenciyiz, her gün kavga-döğüş-kurşunlanma. Artık hangi kaza kurşununa hedef olacağımı umursamıyorduk bile.

--Ve 11 eylül gecesi Ankara-Yeni Mahalle 8. durak yakınlarında ki arkadaşların evinden yemeğimizi yedikten sonra gece yarısına doğru kendi evimize giderken, bir yerlerden fırlayan asker-polisler

--"Dur, eller yukarı" demişlerdi.

--Beytepe'de Jandarmaya alışıktık da, bu kez asker-polis birlikte "eller yukarı" demişlerdi.

--Bu Anadolu toprağından insanlarına da bazen güzellikler de geçer. Gecenin o saatinde kızlı erkekli sokakta ne işimizin olduğunu sorduktan ve tam bizi gözaltına alacak tutuklayacak iken;

--Öğrenci evimizde misafir Mardinli bir arkadaşımıza, şivesinden dolayı bir polis, "nerelisin? "dedi.

--Ve "Mardin" yanıtı, bizi 12 Eylül'ün o karanlık işkence hanelerinden, zindanlarından kurtarmıştı.

--"Bir an önce evinize gidin, ihtilal oldu" deyiverişti hemşeri polis.

--Erdal, ODTÜ'de, ben Hacettepe'de yetince acıyı yaşamıştık ama, Erdal, o günlerin ıslak ve elektrikli işkence seanslarının birinde sağ kolunu kaybetmişti. Sinirler ölmüş, kol sallanır vaziyette içerdi dibine kadar sol eli ile dayayarak inadına sigarasını.

--O da benim gibi her şeye rağmen küsmemişti memleketine, devletine, milletine, acılara, işkencelere rağmen.

--"Balonla Anadolu İpek Yolları Belgeseli" projesini çekmek istiyordu. O yüzden tanışmıştık.

--Araştırmıştı, Bodrum'da açtığı Otelini bile kapatmıştı, her türlü masrafı kendi cebinden karşılayacağı belgesel film çekme işini.

--Zengin değildi. Ama parasını, "yarin yanağından gayri" her şeyini herkesle paylaşır ve harcardı.

--Ayrnacı Halk Odasında tanışmıştı eşi ile ve bir Güzeller güzli kızları vardı. Pir Sultan Abdal Dernekleri Federasyonundan bir yakını, ona da "haydi gel" demişti.

--Ayrancı yokuşları çocukluğunun en güzel yılları imiş. Huzurlu güzel bir aile, ODTÜ'de sağlam bir eğitim.

--Her şey çok güzel olacaktı. Ama film 12 Eylülde koptu. Acılar, işkenceler, feda edilen sağ koldan sonra, Madımak'da acı son!..

--Aradan otuz yıla yakın zaman geçti. Madımak? Yanan Canlar!.. Acılar!.. Ve sorulmayan sorular, kapatılan dosyalar.

--Erdal ve 33 yanan Can.

--Prometheus "Zeus yok olmadıkça, bizim acılarımızın sonu yoktur" çığlıkları, Pir Sultan'ın dar ağacında bile: "Kalenin kapısı taştan demirden/ Yanlarım çürüdü yaştan yağmurdan/ Bir kimsem yoktur ki dostu çağırtam/ Açılın kapılar şaha gidelim/ Yıkılın kaleler dosta gidelim" çığlıkları arasında,

--Vücunun yarısını 12 Eylül İşkencehanelerinin aldığı Erdalımı, güzel candostumu yıllar önce bir 2 Temmuz günü 1993'de Madımak aldı. Yaktı. Sonsuzluğa uğurladı.

--"Can garip, can suskun, can paramparça."

--Güzel insanlarına mapushane, işkencehane ve yangın yeri olan güzel ülkem, seninle birlikte güzel düşler, güzel işler dışında ne eyledik ki de bize,

--Bu acıları, işkenceleri reva gördün, Bunlar hep biz bize düştü ve

--Ne zaman iki damla gözyaşısız bitecek bu kelamlar Ey halkım!.

Yayın Tarihi
02.07.2020
Bu makale 1395 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!