Hani Orhan Veli der ya, "Gün olur, alır başımı giderim, /Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda. /Şu ada senin, bu ada benim,/ Yelkovan kuşlarının peşi sıra." diye.
--Eeee Orhan Veli gibi İstanbul'da yaşasaydık elbette ki biz de alır başımızı giderdik, adalara modalara.
--Ankara'da yaşayınca, ancak İstanbul'a ya da güneye gidince bir şeyler farklı oluyor. İnsanın havası değişiyor.
--Ama o da ne, iki hafta önce İstanbul'a gitmiştim, bu kez de biraz bayram, biraz da memleket özlemi ve tatil modunda güney gittim.
--Şimdi, "keşke hiç birisine gitmeseydim" diyeceğim ama, bana bazıları diyecek ki, "bulunca, buşuruyorsun!.." Eee, oradan öyle görülebilir, ne diyeyim. Ama önce anlatacaklarımı bir dinleyin.
--Günlerden pazar ve bir sahil kasabasında akşamı ettim. Arkadaşlarım ile denizin serin esenin estiği bir kuytu meyhanemsi, (hoş buna gençlik cafe-restoran diyor ama) bir yerde buluştuk, bilinen adıyla "rakı-balık" muhabbeti.
--Bütün bunlar işin güzel yanı. Yani reklamlar bölümü. Ama iş filmi izlemeye gelince, hatlar kopuyor.
--İstanbul'dan başlayarak, cadde ve sokaklardan, havaalanından, Ankara'da eve gidinceye kadar;
--Ankara'da evden çıkıp ege ve Akdeniz kıyılarına varana trafikten tutun da, yollarda ki sürücüler ve otomobillere kadar her şey bir garip ki sormayın gitsin.
--Yollarda sağa sola arabayı savurarak (drift atmak), gereksiz ve tehlikeli şerit değiştirerek giden onlarca araç. İnsan inanamıyor.
--İşin kötüsü, arabalar, içlerinde ki sürücülerinden daha nitelikli.
--Sahile, deniz kıyılarına gelince ise her şey bir başka alem.
--Bir kere ortada bir yanlışlık var.
--Ya ahali haklı, coronavirus ile ilgilenen bilim insanları haksız, ya da bilim insanları haklı, bu zavallı garip güruhun/kalabalığın yüzünden onların başına ne gelir bilemiyorum ama, bizim için pek parlak yarınlar görünmüyor.
--Haydi yeme ve içme için bir yerlerde oturanlara bir şey demiyorum; ama yolda yürüyen kadınlı erkekli, çocuklu onlarca insanın çoğunun ağzında, yüzünde maske yok.
--Maske olanların da, maskeler ya çenelerinde, ya da bileklerinde.
-- Haydi yaşamın zorluklarını herkes ile birlikte yaşayan bir çok kişinin, söylediklerini kulakları duyarak, yok ve yoksulluğun sebebinin iktidarlar değil de, muhalefetin olduğunun , ya da yıllar önce sanki her şey var da, bilmem ne de yok demesi gibi.
--İşin ilginç yanı, doğru söylüyorlar. Çünkü, bu gün altlarında bindikleri son model araçlar, oturdukları lüks evler, rezidanslarında bugün her şey var ama, dün yaşadıkları kümes gibi evlerde, gerçekten söyledikleri yoktu.
--Ama onlar kendilerinde ki bu yokluğu, tüm ülkede böyle sanıyorlardı. Ne garip. Bugünde, kendilerinin sahip olduklarının herkeste olduğunu sanmaları gibi.
--Hani Sezen Aksu'nun ünlendirdiği "Orda bahar başkadır/ Yazlar kışlar başkadır/ Ah!.. Bu diyar başkadır gezsen Anadolu'yu" şarkısı gibi, Anadolu'yu gezdikçe daha da göreceğiz ki, bu kış hayra alamet geçmeyecek.
--Derler ya, "Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz!.." diye, durun bakalım, bu savruk salgın önlemsiz yazdan sonra, geçirilecek kışı nasıl anımsayacağız!..