ANKARA'DAN

Konuşuyoruz, konuşuyoruz, anlaşamıyoruz!.

    Gerçekten bu topraklarda sözcük sözcük' bire bir aynı olmasa da, mealen söylemedik söz kalmamış gibidir. Bu da yaşanmışlıkları, bilgelikleri ve kişilikleri gösterir.

    "Nisan, Mayıs ayları, gevşer gönül yayaları", bahar ile birlikte insanlar sevgiye, sevmeye daha açık ve umutlu olurlar, demektir.

      Bir de, "Çok laf yalansız, çok mal haramdır olmaz" vardır. Ne demek ise!..

     Mayısın ilk günü, "bahar" ve "emekçi" bayramı idi. Ardından"Hıdırellez"geldi. Derken biden ülkenin aydınlık geleceği için çabalayan gençlerin "dar ağaçlarında" asıldıkları gün.

    Hıdırellez'de gül dalına mendil, çaput asılıp dinlendiği bilinirdi de, intikam için gencecik fidanların asıldığı da yeni görülmüştü. Hem de intikam için.

    Neyin intikamı?

     Ülkeyi gereksiz yere dara, zora sokmuş, yönetmekte zorlanınca da Kore'lerde gencecik fidanları kefenli, "kefensiz yere sokmuş" bir iktidarın, ortalıkta korku estirmeye, "astığım astık, kestiğim kestik" sorumsuzluğu ile de, dönemin derin hakim gücü ordu tarafından iktidardan düşürülüp, yersiz, gereksiz ve haksız yere idam edilmeleri ile başlar kötü öykü.

    Başbakan Adnan Menderes ve iki arkadaşı idam edilirler. 

    Eeee burası Orta Doğu, burası Anadolu, burada, "Kanı, kan ile yıkarlar"!..

    Tüm dünyada özgürlük, demokrasi rüzgarları etmekte, üçüncü sanayi devriminin etkisi ile de ülke sanayileşme ve büyüme yolunda yürümektedir.

     Bu ise, üretim, ekonomik gelişme ile birlikte insan hakları ve özgürlükleri de getirmektedir.

     Üniversitelerde gençler, fabrikalarda işçiler bilinçlenip, hakları ve özgürlükleri için mücadeleye başlarlar. Bu ise bu kez mevcut iktidarın hoşuna gitmez. 

     Bu sabah ülke yine tankların palet gıcırtıları ile uyanır. En kolayı, kitlelerin gözünü korkutmak, kendilerince de "üç beş elebaşıya" hadlerini bildirmek gerekmektedir.

    Bu yandan da, maden önce "ötekiler" silahla gelip, astılar, kestiler; onların neyi eksikti ki!..

     Tanklarla, topla, tüfekle gelip her şeyi yerle bir ettiler. Mühür de ellerinde olunca, "üçe, üç gerekti" ve kendilerince kolayını buldular.

     Masum, günahsız ama onlardan olmayan, onlar gibi düşünmeyen gençler ile herkese "haddini bildirmek" gerekti. Gerçekten de haksız ve hukuksuz yere asılan "Adnan ve arkadaşlarının"intikamı, aynı şekilde alınmalıydı. Ve bir 6 Mayıs Hıdırellez sabahı, Deniz, Yusuf, Hüseyin'den Cebeci Cezaevinde, Mahir ve yoldaşları Kızıldere'de, Sinan ve arkadaşları da Nurhak'da katledileceklerdi. 

     Yalanı nereye yazarsanız yazın uçar gider. Gerçekler, tohum gibidirler nereye gömerseniz gömün, oradan filiz verir fışkırır. 

     Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamlarını asla onaylamıyorum. Ama bunların intikamını aldıklarını sananlara bir çift sözüm olsun.

   Onlara sorsam "17 Eylül 1961" nedir? diye, çoğu anımsamayacaktır bile. Oysa Adnan Menderes ve Celâl Bayar yandaşları bile, her "6 Mayıs" da, Denizlerin sonsuzluğun ışığı olarak nasıl parladıklarını asla görmezlikten gelemeyeceklerdir.   

     Konu siyaset, iktidar ise, bir şeyi gözden kaçırmamak gerekiyor. Adnan Menderes'ler de haksız yere idam edildiler, Deniz Gezmiş'ler de. Ama birisi zoraki törenlerde anımsanırken, diğeri yüreklerde her gün acı ile anımsanıyor ve bu acı umut olarak her gün biraz daha büyüyor.

     Sebep, siyasetin İLKE, İDEOLOJİ ve Kararlılık ile yapılmasıdır.

     Ak Parti, siyasetin doğal entropi süreçlerini bile zorlayarak iktidarda kalmaya çalışırken, ülkenin en geniş aydınlık yüzlerinin yaşadığı İSTANBUL'DA, bir gerçek ile karşılaştı.

    Halka rağmen iktidar olunmuyor ve iktidarda kalınmıyor.

      Ak Parti'nin belediye başkanı gitsin de kim gelir ise gelsin mantığı ile yerel seçimler, Millet İttifakının CHP adına gösterdiği adayı Ekrem İmamoğlu adı altında kazanıldı.

    Her ne kadar kazanan CHP ve yönetecek CHP'Lİ sanılsa da, uygulamada öyle olmadı. Bir çok Büyük şehir belediyesinde olduğu gibi, davul CHP'nin ve CHP'li in sırtında, tokmak ise başkalarında oldu. 

      Ve Ekrem İmamoğlu'nun Karadeniz gezisinde, bir kaç gazeteci için çıkartılan gürültüyü, kimse hafife almasın. 

     Hani derler ya, "ilki Allah'tan, ikincisi şans, üçüncüsü de olmuşsa, Senin aptallığındandır".

      Halk ne olduğunun, ne yerine konulduğunun farkına vardı.

      Siyasetçi erbabı, isterseniz bu halkı daha fazla "salak" yerine koymayın. 

       Herkese soruyorum. Ne dersiniz?

Yayın Tarihi
09.05.2022
Bu makale 890 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!