Öyle bir ülke düşünün ki, Dünyanın en güzel yeride olsun. Yetmedi, üzerinde ve bölgesin de onlarca kültür ve medeniyet yaşasın. Yetmedi, üç kıtanın birleştiği ve geçişin olduğu yerde olsun.
--Sonra, Orta Asyadan gelenler, Akdeniz kıyılarında onlarca, Egede bir o kadar, Karadeniz ve İç Anadolu ise onlardan kalmaz medeniyetlere ev sahipliği yapsın.
--Moğollar gelsin boydan boya ezip geçsin, Haçlılar gelsin talan etsin. Yetmez, Kapitalizm bunalımına girmiş üzerindeki İmparatorluğu parçalanıyor, bunlar yaşanırken de, başı sarıklısından tutun da galata bankerlerine kadar herkes devletin ve milletin aleyhinde, elin İngilizi ile gavurları ile işbirlikçilik yapıyorlar.
--Sonra, bir avuç yurtsever yedi düvelin işgaline karşı ülkelerini savunmaya ve kurtarmaya yemin etsinler. Halk da, tüm ülke insanı adına, 27 Aralık 1919’da Ankara-Dikmen sırtlarında Mustafa Kemal'e (Atatürk) "Kızılca Gün" sözü vermek üzere toplanırlar.
--Ankara’nın köylerinden kasabalarından akıp gelen binlerce atlı ve yaya Seymen ile Ankara halkını karşısında gören Mustafa Kemal (Atatürk), gördüklerine şaşırır ve duygulanır:
--“Merhaba Efeler! Niye zahmet ettiniz, neden geldiniz?” der.
--Gazi Paşa’nın etrafında çember olan binlerce Seymen hep bir ağızdan “Seni görmeye, bu vatan uğruna ölmeye geldik Paşam!” diye yanıtlarlar.
--“Fikrinizde sabit misiniz?” diye yeniden sorduğunda Seymenler büyük bir kararlılıkla “Andolsun!” diyerek karşılık verdiler ve gözleri yaşaran Mustafa Kemal “Varolun Yiğitler!” diyebilir.
--Ve uzun bir öykünün, bu bölümü de böyle yazılır tarih sayfasına.
--İhanetler, kahramanlıklar derken, 16 Mayıs'da İstanbul'da başlayan yolculuk 19 Mayıs'ta Samsun'da mola verir ve 22 Haziran 1919'da Amasya'da "Özgürlük Bildirgesi/Amasya Tamimi" olur;
-- 23 Temmuzda, Erzurum'da bir kongre olur ve "Misak-ı Milli"nin kurtarılması kararlarını alırlar.
--4-11 Eylül tarihleri arasında da Anadolu ve Rumeli Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti Temsil Heyeti temsilcileriyle birlikte Sivas'da, İstanbul Saray Hükümeti ile bağlarını keserler ve bağımsızlık meşalesini yakarlar.
--Mustafa Kemal Nutuk'ta "Efendiler, Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra, düşman devletler tarafından Türkiye’ye dört defa barış şartları teklif edilmiştir. Bunların birincisi, Sévres taslağıdır. Bu taslak hiçbir görüşmenin ürünü olmayıp İtilâf Devletleri tarafından Yunan Başvekili Mösyö Venizelos’unda katılmasıyla düzenlenmiş ve Vahdettin’in hükûmeti tarafından 10 Ağustos 1920’de imza edilmiştir."
--Devamı ise, "İkinci barış teklifleri, Birinci İnönü Muharebesi’nden sonra toplanan Londra Konferansı’nın sonunda 12 Mart 1921 tarihinde yapılmıştır. " der ve bunu da red ederler.
--"Üçüncü barış teklifleri, 22 Mart 1922’de, yani Sakarya zaferinden ve Fransızlarla imzalanan Ankara Anlaşması’ndan sonra ve yakında yeni bir taarruzun beklendiği sıralarda, Paris’te toplanan İtilâf Devletleri Dışişleri Bakanları tarafından yapılmıştır.
--Bu tekliflerde, artık işe Sévres taslağını temel olarak ele alma usulünden vazgeçilmiş ise de, ana çizgileri ile millî gayemizi gerçekleştirmekten uzak" olduğu görülmüştür.
--"Dördüncü teklif Lozan Antlaşması'nın imzalanmasıyla sonuçlanan görüşmelerdir." 24 Temmuz 1923'de TBMM'nin imzalaması ile yürürlüğe girmiş ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti Tapu Senedini almıştır.
--Yalan ve aşağılık iftiralara yanıt. Ege adaları. "Londra Antlaşması: (30 Mayıs 1913), Atina Antlaşması (14 Kasım 1913): Osmanlı Devleti, I. Balkan Savaşı sonunda çok ağır bir yenilgiye uğradı. Bulgar orduları Çatalca'ya kadar geldi. Edirne kaybedildi. İşte o günlerde Ege Adaları Yunanistan tarafından işgal edildi. Osmanlı, 12 Ada'nın ve Trablusgarp'ın işgaline karşı koyamadığı gibi, Ege Adaları’nın işgaline de karşı koyamadı, çünkü donanması yoktu. Balkan Savaşı'ndan sonraki Londra Antlaşması'na göre Ege Adaları’nın geleceğinin “büyük devletlerce” belirlenmesine karar verildi. Ayrıca Girit Adası Yunanistan'a bırakıldı. II. Balkan Savaşı sonundaki Atina Antlaşması'yla da Ege Adaları’nın geleceğinin yine “büyük devletlerce belirlenmesine” karar verilir.
--Arada bir dillendirilen İSKİLİPLİ ATIF kimin kahramanı bir bakalım.
--“İskilipli Atıf Hoca, şapka devrimine karşı kitap yazdığı için asıldı” bilgisi yalan, yanlış ve olayın yönünü değiştirmek içindir.
--Oysa gerçek. İskilipli Atıf Hoca (1875 - 1926), Kuvayi Milliye’ye, Milli Mücadele’ye karşı çıkan ve işgal güçleri ile bağlantısı olan bir kişidir. Yazdığı kitapta, “halkı isyana teşvik” ettiği ve Milli Mücadele’de “ihanet bildirileri” yayımladığı için cezalandırılmıştır.
--İngiliz işbirlikçisi Damat Ferit’i ve İngiliz yandaşı Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nı destekleyen ve Damat Ferit kabinesinde şeyhülislam olan Mustafa Sabri (1859-1954), İkinci Başkanı İskilipli Atıf’tı.
--Bu cemiyet, 24 Aralık 1919’da “Teali İslam Cemiyeti” (İslam Yükseltme Cemiyeti) adını alıyor ve İskilipli Atıf başkanlığa getiriliyordu.
-- İngilizler için çalışan casus Sait Molla’nın başkanı olduğu İngiliz Muhipler Cemiyeti (İngiliz Sevenler Derneği) ile İskilipli Atıf’ın başkanı olduğu Teali İslam Cemiyeti birlikteydiler.
--İngiliz Sevenler Derneği, İngiliz işgal kuvvetlerine bağlı Rahip Frew ile birlikte çalıştığı, ele geçirilen gizli mektuplarından örneğin, 26 Ekim 1919 tarihli mektubunda Sait Molla, Rahip Frew’e, Teali İslam Cemiyeti’nin en etkili üyelerinden Mustafa Sabri ile görüşüldüğünü ve anlaşmaya varıldığını belirtiliyor ve gönderilen paranın Mustafa Sabri'ye verildiğini, Atatürk Nutuk’ta bu belgeleri ile anlatıyordu.
--Sivas Kongresi öncesi İskilipli Atıf’ın başkanı olduğu Teali İslam Cemiyeti’nin 26 Eylül 1919'da yayınladığı bildirileri, Kuvayi Milliyeciler “adi eşkıya”, “cani”, “kudurmuş haydutlar” olarak niteleniyordu.
--Bu arada da İskilipli Atıf, işgalcilerin maddi desteği ile, Teali İslam Cemiyeti'nin Konya, Niğde, Nevşehir bölgelerinde şubeler açıyor; Biga ve Gönen yöresinde Gâvur İmam ve Anzavur ayaklanmalarını destekliyordu.
--İskilipli Atıf, hem TBMM’de 25 Şubat 1925 tarihinde kabul edilen “Dini ve Dinin Kutsal Kavramlarını Siyasete Alet Edenler Hakkında Yasa"ya göre, hem de bu yasaya hem de o günkü anayasanın 55. maddesine (T.C’yi tamamen ve kısmen değiştirmeye teşebbüs)ten cezalandırılıyordu.
--Atatürk'ün mirasından çalışanların maaşları dahil her türlü giderleri karşılanan Türk Tarih Kurumu, Üniversitelerin Tarih Bölümleri ne işler yapar bilemem ama, keşke bunları yazmak bize düşmese.
--“Aslanlar kendi hikayelerini yazmadıkça, avcıların hikayelerini dinlemek zorundayız” Afrika Atasözü