ANKARA'DAN

Erol Çevikçe'ye İtiraf!..

Geçenlerde bir bakan, "Bürokrasiyi alaşağı ederiz" deyince, "bi güldüm, bi güldüm" ki sormayın gitsin. Neden mi? Anlatayım.

Bilirsiniz bürokrasi ile ilişkim, teknik bir arıza sonucunda oldu. Sonra da pek sevdim, "çirkin ördek yavrusu" olsam da, zevkli günler az değildi. Hani sözlerini Cem Karaca'nın yazdığı şarkının bazı dizeleri şöyleydi: "Ben suyumu kazandım da içtim/ Ekmeğimi böldüm de yedim/ Alkışı duydum ihaneti gördüm/ Sesim de oldu sessizliğimde..."

Devlet Planlama Teşkilâtında bürokratik yöneticilik, Bülent Ecevit, Deniz Baykal ve Erdal İnönü dönemlerinde CHP ve Halkçı Parti de Milletvekiliği ve parti üst düzey yöneticiliği yapmış, bugün de sol-sosyal demokrat çevrelerde kanaat önderi olan, sayın Erol Çevikçe ile üç saat gibi uzun süren bir sohbetimiz oldu.

Neler konuştuk, neler. Her sözcüğünün altında onlarca deneyim ve her sözü ise bir tarih dersi gibiydi.

Kendisi, benim üzüldüğüm, kızdığım çok şeyi aştığından; yanıt ve kızgınlıklarımı da gülerek dinliyor ve beni teselli ediyordu.

Söz döndü dolaştı bürokrasiye ve herkesin bildiği Bakan Nebati'ye geldi. Üç günlük bürokratik deneyimi olan hiç kimsenin etmeyeceği bir sözü, "Bürokrasiyi alaşağı ederiz" sözü etti Bakan.

Ben de sayın Çevikçe'ye bir bakan ile yaşadığım anımı anlattım.

Sık sık hükümetlerin değiştiği bir dönemde, çalıştığım bakanlığa yeni bir Bakan atanmıştı. Görünürde diyaloğumuz iyi idi, ama bazı konularda beni baya zorluyor, ben de bakana çok kızıyordum.

Bakanlıkların o kadar çok çeşitli işleri vardır ki, Bakanlar ile bürokrasisi bir yandan seçmenlerin isteklerini, diğer yandan da resmi görevlerini yapmak için kıvranır, çatışır ve çalışır dururlar.

Bir gün sayın Bakana, eski bir dostu bir kişiyi işe alması için ricada bulunur. Sayın Bakan da bakanlığa yeni atandığından, ilgili kişiyi kırmak istemez ve yakın çevresine bu konuyu nasıl çözebileceğini sorar; onlar da, benim çalıştığım birimi ve beni söylerler.

Sayın Bakan telefonda, bir kişiyi işe yerleştirmeni istiyorum demişti. Ben de söylediği şekilde işe alamayacağımı, ilgi yasa maddesi gereği "deruhte-i mesuliyet"i alır ise, gerekeni yapacağımı söyledim.

Hukukçu olan Bakan da, "ya öyle mi" deyip, konuyu kapattı.

Bir gün, bakanlık birimlerinin ortak bir toplantısı sırasında bir genel müdür, benzer bir istekte bulununca, ben de gerekeni yaptım.

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum, bir gün sayın Bakan doğrudan benim telefonumdan aradı ve "benim rica ettiğim kişi için, 'hayır, olmaz' demiştin, falanca genel müdür rica edince işe almışsın aynı kişiyi" deyince, baltayı taşa vurduğumu anladım.

Sorun değildi. İşte burada "bürokrasi hazretleri" devreye girecekti.

Hemen, Maliye Bakanlığının ilgili yazısını alıp, bir personel çizelgesi hazırladım ve sayın Bakana sundum. Bürokrasiyi bilen birisi için çözüm kolaydı ve teknik bir ayrıntı her şeyi çözüyordu ve çözmüştüm de.

O günler Maliye Bakanlığı "geçici işçi" kadrolarına zorunlu olarak 9 ay çalışma izni verirdi. Kalan 3 ay ücretleri de başka bir harcama kalemi ödenekten karşılar, personeli 12 ay zorunlu çalışırtırırdık.

Bakan, bu ayrıntıyı değil, çalışanların 12 ay çalıştığını bildiğinden, tabloyu 9 adam/ay üzerinden değil, bir başka işlem için hazırlanmış 12 aylık personel tablosunu kendisine sunarak, konuyu çözülmüştüm.

Bu bir işlem yanlışı değildi, sadece ayrıntıya girmemek idi.

Hemen sayın Bakana, söylediği genel müdürün söz ettiği personelin durumunu başka olduğunu söyleyip, kendilerinin de benzer bir isteği olur ise, hemen gereğinin yapılacağını söyleyince, "ya öyle mi" deyip, konuyu kapatmıştı.

Bir gün, bir yerde olay konuşulunca anladım ki, hem sayın Bakana, hem de genel müdürden bu işi rica eden kişi sayın Erol Çevikçe imiş. Kendisine olanları anlatınca, biraz gülüştük ama, bugün korona sebebiyle hayatta olmayan sayın Bakanı da "hayır ile, andık".

Çok sonraları beni iyice tanıyınca, ilgili genel müdüre sayın Bakan, benim için, "ya biz bu çocuğa o günler çok çektirmişiz, bana hakkını helal etsin" deyince, Milletvekillerinin kurduğu vakfın, Ayrancıda ki bürosunda konuşup, "helâllaşmış" idik.

Bürokrasiyi "emir eri olarak" görmenin sıkıntısını, yöneticiler çok sonradan anlarlar ama, iş işten geçer ve bir işe yaramaz.

"Bürokrasiyi alaşağı edecekleri" sanıp, kendilerini devletin üstünde görenleri de not edin, gözyaşlarına mendiller bile yetmez sonraları!..

Tarihimizde, yönetim felsefe sisteminin filozofu sayılan Şeyh Edebali'nin Osman Gazi'ye söylediği şu sözü kulaklara küpe olsun:

"Ey oğul, insanı yaşat ki, devlet yaşasın" !..

Yayın Tarihi
26.03.2022
Bu makale 1257 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!