ANKARA'DAN

Değerler bir bir yıkılırken

İnsanlar yaşadıkça o kadar şeye tanık oluyor ki. Tabi farkında olanlar için. Yine insanlar yaşadıkça, o kadar şeyi yaşıyor ve gözlemliyor ki. Tabi hangi farkındalık ve gözle baktığına bağlı olarak.

Yani bu dünyadan "ot gibi" gelip, "ot gibi" gidenler de yok değil elbet. Ama yine de onlara da iki kelam etmek isterim.

Hayâlî'nin, Arapça ve Farsça kökenli sözcükler ile yazılan ve günümüz Türkçesi yazı sistemine Ali Nihat Tarlan tarafından dönüştürülerek “Hayâli Divânı”nda dizeler şöyledir:

“O mâhîler ki deryâ içredür deryâyı bilmezler.” (O balıklar ki denizin içindedirler, denizi bilmezler.)

Çok sıradan bir sözmüş gibi görünse de, dün olduğu gibi bugün de, insanların ve toplumların kaderi pek değişmiyor. Öğretileni doğru sayıyor, gerçeğe sırtını dönüyor ve yanlış olduğunu bilse de bilmese de inandırıldığını savunmak için gerekirse canını veriyor.

İnsanların inançlarının, inandıklarının olması güzeldir. Yalnız bunun gerçek ve insanı olması ise daha güzeldir. Çünkü, İtalyan bilim insanı Galileo Galilei, 17'inci yüzyılda, "Dünya’nın Güneş’in etrafında dönüyor" dediği için Engizisyon Mahkemesi tarafından yargılanmış ve ölüme mahkum edilmişti.

Her çağda, yanlışlara inanmış, yanlışlardan yarar sağlamış insanlar olduğu gibi, buna karşı doğruların farkına varmış, inanmış hatta bu yüzden canlarını bile feda etmiş insanlar vardır.

İşte Galileo da bunlardan birisidir.

""Dünya dönüyor" dediği için ölüme mahkum edilse de, hem kiliseden hem de çevrede yaşayanlarca kendisine destek gelir. Galileo doğru ve haklı olsa da, toplum düzeni ve halkın inançlarını sarsmadan bir orta yol bulunur ve bir bilim insanı olarak Galileo'nun idam edilerek yok olmasına izin verilmez.

Ölüm sehpasında, bu acı manzarayı zevkle izlemeye gelecek topluluğun duyacağı şekilde Galileo'nun, "Dünya dönmüyor" demesi, ardından da, kısık sesle, "desem de, Dünya Dönüyor" demesini için zor da olsa ikna edilir.

Her iki anlatıda da ortada gerçekler var ama bir de topluluğun, toplumun, halkın hatta milletin inandırıldığı "bilgiler" var.

Deniz içindeki o balıkların bir masal vardır :

“Balıklar denizde sakin, sakin yüzüp, yaşayıp giderken, içlerinden birinin aklına, içinde yaşadıkları şeyin ne olduğunu sorgulamak gelir ve etrafına sorar.

Gerçekten yaşanılan bu dünya nedir, nasıldır, vs?

İşte olay da, sorun da, çözüm de bu ilk sorudadır.

Mustafa Kemal Paşa (Atatürk), ilk doğru soruyu kendisine sorduğu ve çözümünü de bilgece düşündüğü için, ülke kurtulmuştur. Bizler özgür yurttaşlar olarak onu bu yönü ve yaptıkları ile savunurken, "özgür insancıklar" olarak birileri de ona saldırıyorlar.

İşte toplumların da, insanların da kaderi bu doğru sorularda ve doğru saptama, bilgi ve gözlemlerdedir.

Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde yaşıyoruz. Bilim ilerlemiş, sanayi ise, "1.0", "2.0", "3.0" derken, "sanayi 4.0"a gelmiş dayanmış. Bazı ülkelerde (ki belki de ülkemizde de) etten süte, sütten peynire bir çok şey bu sanayi "4.0"ın ürettiği Lazer yazıcılarca üretiliyor artık.

İsrailli şirket Aleph Farms'ın, kendi geliştirdiği "3D Biyo Baskı Teknolojisi" kullanarak hayvan hücrelerinden pirzola üretmesi gibi.

Ülkemizde, bu yıllar yaşanan bir çok sorun var. Hayat pahalılığı, ekonomik zorluklar, yetmezmiş gibi bir de konut ve kira sorunu.

İktidar ve yandaş basın yayın organlarına bakılır ise, bu çok sorun değil, çocuk kandırır gibi "uf olacak ama geçecek" deniliyor. Çarşı pazar öyle "uf olacak ama geçecek" gibi değil, en azından şimdilik. İktidarın, derinden derinden "Londra, altın, satış, dolar, borç, swap" gibi konularda uğraştığı yönünde duyumlar yayılıyor.

Halka da, "sık dişini", geçecek deniliyor. Bir yandan da, islami kesime ve yandaşlarına, ben gidersem, "kim gelir bilirsiniz ha!.." deniliyor.

İşe yarıyor mu? Zaman gösterir.

Peki muhalefet?

İşte herkesin umut beklediği, bir çıkış beklediği kesim de bu muhalefet. 6'lı masa, 3'üncüsü olsa da "İttifak".

Eskiden "ak saçlılar, mahallenin ağır abileri, ekabir kesim, ... ..." gibi tanımlanan, doğruları çekinmeden ve bir çıkar gözetmeden söyleyen kişiler ve kurumlar vardı.

Halkın iktidardan ve muhalefetten bekleyişi var. 21 mayıs Cumartesi iktidarın ve muhalefetin yaptığı mitingler de bunu gösteriyor.

Yaşananlar İktidar açısından zor bir süreç iken, zor şartlar altında olsa bile süreci rasyonel yönetmeye çalışıyorlar, ki iktidardalar.

Muhalefet ise, tam tersine projelerinin değil, halkın umutları üstüne bina yapmaya çalışıyor. Bunu geçen yıllarda kerelerce gördük, yaşadık.

İktidar, "acemi nalbant, gavur eşeğinde öğrenir" diye, ülkenin her şeyini feda etmesi gerekenlere feda ederken, ödeme günü sizin diyor.

Muhalefet ise sorunlu. Halkın bir umut ile çıkış bekliyor olması başka, çıkış yolu bulunması başka. Umarım muhalefet, halkın kendisine bağışladığı bu süreci ve umutları da boşa çıkarmaz.

Umudum var. Ama kaygım da, özellikle muhalefetin bir kısım unsurlarının çok farklı geçişleri var. Ana muhalefet ise, her ne kadar böyle göstermemeye çalışsa da, "acemi nalbantlar ile gavur eşeği nallamaya" uğraşıyor.

Devlet yönetmek, bir savaştır. Çünkü çıkarlar çatışır, sonunda savaşır.

Sermaye her zaman daha örgütlü ve projecidir.

Anında "şapkadan tavşan çıkartır".

Muhalefetin, iktidarında olanlarının da tuzu kurudur. "Az olsun benim olsun", ben "en sadık adamlarım ile yürürüm" denilir ve "acemi nalbantlar" ile iş çözülmeye kalkarlarsa "yandı gülüm keten helvası"!..

Ey halkım tarihten nasıl ders çıkartırsın, çıkartmazsın bilemem, ama seçimler sonrası ensesinin nasıl kızaracağını, hangi "şaplağı yiyeceğini" bilenlere bir sorsan derim!..

Yayın Tarihi
23.05.2022
Bu makale 731 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!