Son zamanlarda nedense, sanki nostalji özlemi içindeyim ve yine de bir yazıya daha"eskiden" diye başlayacamışım gibi geldi.
Günümüzde televizyonlar için çok şeyler söylenir ama ben gördüğüm bir iyiliğinden söz edeyim.
İyiliği, özellikle de bir zamanlar TRT'in bütün programları, günümüzde de bir çok kanalın haber programları, yurttaşlar arasında bir istanbul şivesi, ağzı ile konuşmayı aşıladı.
Ortaokula başlamışım, Türkçe dersimize de, Matematik Öğretmeninin eşi Cevriye Hoca giriyor. Hocamlar ile Çerkez Sokağındaki bir apartmanda altlı üstlü oturuyoruz. Ben Ninem ile kalıyorum ama o Köye gidince de yalnız kaldığımı gördüğünden, arasıra kapıyı çalar yemek getirirdi.
Asıl konu ise benim Türkçe dersi sınav kağıdım. Maşallah kırmızı ile çizilip, düzeltilmeyen sözcük yok gibi. Sokakta ahali nasıl konuşuyor ise benim Kompozisyon ve Türkçe yazılı kağıtları o sözcükler ile dolu okuyup anlayabilene aşk olsun.
Bir gün Cevriye öğretmen bana Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun YABAN romanını verdi ve oku dedi.
Roman her ne kadar Birinci Dünya Savaşı yıllarını anlatsa da, kırsal köy kesiminden olaylar ile dolu olduğundan pek bir yabancılık çekmeden bir nefeste okudum ve kendisine özetledim.
Sonra, yine bir Türkçe Öğretmeni daha geldi okula. O da derslere girerken koltuğunun altında kitaplar ile gelir onlardan bir şeyler okur ve okunması için öğrencilere /bizlere dağıtıp giderdi.
Mahmut Hocam (Av.Mahmut Akıncı) da bana bir gün Falih Rıfkı Atay'ın ÇANKAYA romanı verdi..
Biraz zorlansam da, Atatürk'ün hayatını ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarında ki ÇANKAYAYI, ÇANKAYA KÖŞKÜNÜ anlatıyordu.
Ankara'ya Üniversiteye geldiğimde de önünden, sağından solundan geçmişliğim olmuştur ama asıl "evkafta ki memuriyetime" başlayıp; bir nüfus sayımında görevlendirlince Çankaya'yı ve etrafındaki mahalleyi tanımştım.
Tabi "Çankaya" ile en önemli tanışıklıığım ise, 10'uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER'in, Cumhur başakanı seçilmesi ve bir sabah Personal Başkanının telefonu ile başadı.
Rüya gibi yedi yıldı.
Bu kadar "Çankaya, Çankaya" dememin asıl sebebi ise bir yerel seçim /belediye başkanlığı seçimi öncesi yaşadığım bir olay.
Malum memleket Antalya ve ben de Ankara Antalyalılar Derneğinin önce yönetim kurlu üyesi sonra da başkanı olunca, Ankara'da ki tüm siyasiler ile içli dışlı olmak durumunda kaldım.
Bilindiği gibi CHP önceki Genel Başkanı Deniz Baykal, Antalyalıdır.
Bir sebeple gelmemi istediği makamında ister istemez orada olanlara kulak misafiri oluyorsunuz. Ben, "evin oğlu" olunca, herkes ile olan iş bitince sıra bana gelir ve konuşulurdu.
Bir belediye başkanlığı seçimi öncesi o günün çok önemli siyasileri de odadaydı. Ben bir köşede oturmuş, konuşulanları dinliyordum.
Oooo ne derin bilgiler.
Ankara Valiliği, Mustafa Kemal Paşa'nın (Atatürk) Ankara'ya gelmesi ile 1919 yılında kuruluyor. Henüz ne TBMM ne Devlet ne de Cumhuriyet var ama bir ANKARA VALİLİĞİ var.
Ankara Belediyesi mi, o 1923 yılında uygulamada Vali, hem Vali hem de Belediye Başkanı olarak görev yapıyor;
Ankara Belediyesi/ Şehremaneti de, 16 Şubat 1924 tarihinde, 417 sayılı yasa ile kuruluyor ve Valiler Belediye başkanı olarak da görev yapıyorlar;
ta ki 1930 yılında .Şehremaneti Yasası 1580 sayılı yasa ile yürürlükten kaldırılana kadar.
Ankara Belediyesi için 1984 yılında bir düzenleme yapılıyor; 2004 tarihinde çıkarılan 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile de, belediyelere yeni düzenlemeler getiriliyor ve 2012 yılında da Ankara Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde, 9 Haziran 1936'de ilçe yapılan Çankaya'da bu kez de, Çankaya Belediyesi kuruluyor.
Bu kısacık tarihi öyküden sonra gelelim asıl konuya., Ankara'nın ve Çankaya'nın öyküsüne.
Ankara Valiliği 1919'da kuruluyor ve Vali atanıyor ama Anakara Belediyesi 1923'de tanımlanmaya başlıyor ve Başkanı da, ta ki 1963'e kadar Ankara'nın Valisi oluyor.
Yeni 1960 Anayasası'nın tanıdığı özgürlük ve demokrasi anlayışı, yerel yönetimlerin seçim ile iş başına gelmesine de sebep oluyor.
1963 yılında kurulan İl Belediyelerinin bazıları gibi, Ankara'da 1984 yılından sonra Büyükşehir Belediyesi oluyor ve ilçe Belediyeleri de bu kapsam da tanımlanıyor, ÇANKAYA gibi.
Şimdi gelelim CHP Genel Merkezinde ki Deniz Baykal'ın makam odasında kunuşulanlara.
Bir kere orada devleti, kamuyu çok iyi bilen, yöneticilik yapmış Erol Çevikce, İsmail Cem,, Hasan Fehmi Güneş, Adnan Keskin, İstemihan Talay, Ali Topuz, Önder Sav gibi isimler vardı.
Cumhuriyet tarihinde Ankara, Ankara Valiliği, Valiler ve Belediye ve başkanları konuşuluyordu. Hem de bunların nasıl seçildiği değil, nasıl, ve hangi kıstaslar içinde belirlendiği!
Bu günün Çankayasını bilemem de, Cumhuriyet Tarihindeki "Çankaya"nın, Atatürk, İsmet İnönü, Celal Bayar gibi devlet adamlarının/siyasilerinin ve bazı Paşaların emaneti olarak kabul edildiği kunuşuluyordu.
Dolayısı ile en azından o günler için Ankara Valilerinin ve özellikle de Çankaya Belediye Başkanının, var olan siyasi parti ve liderlerin itiraz etmeyecekleri adayın, konsensus içinde belirlendiği konuşuluyordu.
Yani öyle her önüne gelen Çankaya Belediye başkanlığına aday olmaması gerektiğinin üstü vurgulanıyordu.
Bu günü hatta bundan çok kısa dönemleri bile bilemem ama bundan on ya da on beş yıl öncesi Çankaya için düşünülenleri ve konuşulanları paylaşmak istedim.
Bir ülkenin olduğu gibi bazı yerlerin de tarihi öyle kolay yazılmıyor. Çankaya Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nün duvarlarından, Cumhurbaşkanlığı forsunun yıldızlarının sökülüp bir kaldırım kenarına, duvar dibine yığıldığını gördüğüm gün, bütün bunları düşünmüş ve çok üzülmüştüm.
Daha sonrası Çankaya, Çankaya Köşkü ve yönetimlerini, başkanlarını düşündükçe, ben nereye gittiğimizi düşünüyor, üzülüyor ve sorguluyorum da,
Acaba yalnız mıyım ne!...