ANKARA'DAN

Canı, can ısıtır

Yıllar öncesinin Ankara-Sakarya caddesi. Orada her şey başka yaşardı. İnsanlar, insancıklar, insanımsı şeyler ve kurt, kuş her şey. Koyun koyuna, duyarak, hissederek ve el vererek.

--Öğrenciyiz, vakit bol da, vakti ayarlamak olanaksız. Okuldan çıkmuş, arkadaşlarını ile bir kahve, birahane ya da pastanede buluşmuş, yemiş içmişsiniz, eve giderken de sabah kahvaltısı için bir şeyler alacaksınız. O saatte mahalle bakkalı kapalı olduğundan, her ne alınacaksa, sakarya caddesindeki bakkal, kasap, şarküteriden.

--Soğuk ve karlı bir kış gecesi arkadaşlar ile görüştükten sonra, eve alınacaklar için bakkala doğru yürürken, boylu poslu, saçları örülü ya da kirden tek demet olmuş yüzü kirli bir kadın kapanmış dükkan kepenginin önünde oturuyor, geceleri uyurdu.

--Bizim gibi oralarda ki bir yerlerde bir şeyler yemiş, içmiş caddeden geçen bir iyi giyimli bir adam, son derece içten bir tavırla kadına haklı olarak üzülerek cebinden çıkardığı ciddi miktar bir parayı verdi, sanırım yakın bir otel pansiyon ne bulursa geceyi geçir dedi.

--Kadın kendisinden beklenmeyen bir tavırla parayı reddetti ve yüzünü çevirdi. Bizden bir kaç adım önde olan olaya biz de şaşırmıştık. Adam bozuntuya vermeden, köşedeki bakkala bizden önce girdi.

--O zamanlar, Coronavirus olmadığından, bakkalda refeslerin sıcaklığını duya duya alışverişimiz yapardık.

--Tanımadığı, sadece soğuk diye üzülüp, acıdığı kadına iyilik olsun diye para veren adam, bakkala olayı anlatınca, bakkal da son derece rahat bir tavırla, kadını ve neden böyle davrandığını anlattı.

--Ve yaşamdan bir ders daha sayfamıza eklenmiş idi.

--Yıllar önce Varlık dergisinde, yaşanmış bir öykü okumuştum.

--Adam Londra'da yaşadığı yere yakın bir bara her akşam gider ve bir kaç sterlin verir, viskisini içer ve evine gidermiş.

--O akşam da, aynı bara gider ve barmene peşin bir kaç sterlin ödeyerek viskisini yudumlar. Artık çakır keyif olmaya başlamıştır ve barmenden bir viski daha ister. Barmen de, parasını peşin ister. Adam, her akşam bara geldiğini, onu tanıdıklarını, yanına yeteri kadar para almamış olduğunu anlatır ama nafile. Barmen olmaz der.

--Barın her akşamki müşterisi rahatlığı ile isyan eder, bağırır ama nafile, Barmen bar kabadayılarını çağırır ve yaka paça adamı bardan dışarı attırır.

--Yaşlı adam da bağırır, bana böyle davranamazsınız, ben İngiliz Maliye Bakanlığı emekli Müsteşarıyım, dese de pataklanıp, kendini barın arkasındaki çöplükte kedi-köpeklerin arasında bulmaktan kurtaramaz.

--Saatler sonra, ayazın da etkisi ile alkolden ve yediği dayaktan dolayı bayılmış adam aylır, uyanır: üzgün üzgün, müsteşarlık günlerini, havasını, kendisine teklif edilen rüşvetleri kabul etmemesini düşünür ve etrafındaki çöp kutularına tutunarak kalkar.

--Ve beni en çok etkileyen sözcükler dökülür, dilinden.

--"DEMEK Kİ BU MEMLEKETTE, ONUR BİR KADEH VİSKİ BİLE ETMİYORMUŞ!..

--Bakkal, kadının neden para almadığını adama anlatırken, bu öykü aklıma geldi, gözlerim nemlendi. Üzülsem mi, sevinsem mi anlamamıştım.

--Kadın, Ankara'da herkesin girmek için çabaladığı bir fakülteyi bitirmiş ve iyi de bir işe başlamış. Ama, fakültede okurken, çok sevdiği arkadaşı fakülte bitince Ankara dışında bir iş bulmuş gitmiş.

--Zamanla haberleşmeler azalmış ve bir gün kadın, erkek arkadaşının evlendiğini öğrenmiş.

--İşini, evi her şeyi boşlamış. Sakarya caddesinde gecelemeye başlamış. Ensafın tanıdığı, arkadaşları olan kadın, elindekiler ile yaşarken bir gün onlarda biter ve esnaaftan veresiye almaya başlar.

--Halden anlayan esnaf ve arkadaşları ne gerekli ise yaparlar ama, o birkaç tanıdığı dışında kimseden hiçbir şey almaz, red edermiş. Onu bilen, haline üzülen cadde esnafı herşeyi ile ona sahip çıksalarda, artık sakarya caddesi ve ara sokakları onun gece-gündüz mekanı olmuş.

--Aradan ne kadar zaman geçti bilemem ama, artık o güzel, kültürlü ve eğitimli ama yaşama küs kadın ortalıkta görünmez olmuştu. Ben de merakım ile o esnaflardan birine yıllar sonra sorduğum da; bir kış gecesi donarak öldü demişti.

--Devletler, dönemin ekonomik sistemlerine göre yurttaşlarına tavır alır. Örnek Osmanlı'da sosyal bir hayır kurumu olarak "İmarethane"ler, 1868'de Hilâl-i Ahmer Cemiyeti, Cumhuriyet Döneminde de bu Cemiyet çalışmalarını sürdürmüş 1947'de Türkiye Kızılay Derneği adını almıştır.

--Söz konusu Kızılay Derneği, bugün de yeni yasal düzenlemeler çerçevede çalışmalarını, benzer vakıf, dernek, hayır kurumları ile birlikte sürdürmektedir.

--Devlet, yurttaşınının yarasını kendisi sardığı sürece SOSYAL DEVLETTİR. Ve "sosyal devlet" günümüz yaşam şartlarında, hem ülkemizde hem de dünyada bir kez daha önem kazanmaktadır.

--Sorun, sadece karın doyurmak, bir kaç günlük de olsa barınmaya çözüm bulmanın ötesinde, insanlara, insanca yaşam koşulları sağlayacak,

--insanlara, insanca ilişkiler içinde olacak güven ve sevgi ile saracak sarmalayacak kurumsal yapılara yeniden gereksinimler vardır.

--Vakıf, dernek ve hayır kurumları gibi yapılar, ulusal anlamda yurttaşlık bilincini kaybettirecek, dernek, vakıf ve cemiyet gibi yapılara bağımlılık yaratacaktır.

--Bu ise, bir süre sonra insanca yaşamdan, insanı ilişki ve diyaloglardan uzaklaştırıp, yep yeni sosyal ve siyasal sorunlara kaynaklık edecek ve bizi biz olmaktan uzaklaştırılacaktır.

--Unutmayın canı can ısıtır, can da canlıdır. Meta değil. Artık, yüreğe dokunsak mı, ne dersiniz?

Yayın Tarihi
18.02.2021
Bu makale 752 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!